Yeni Asya, Risale-i Nur hakikatlerini neşrediyor

GAZETEMİZİN İMTİYAZ SAHİBİ MEHMET KUTLULAR

Zübeyir Ağabey, “Kardeşim, bir gazeteye ihtiyacımız var cemaat olarak. Bizim kardeşlerimiz başka gazeteleri alıyor, okuyorlar; kafaları karışıyor. Dolayısıyla kendimizi savunacak, Risale-i Nur hakikatlerini neşredecek, düşünce birliğini temin edecek bir gazeteye ihtiyacımız var” diye fikrini belirtti.
Risale-i Nur Talebeleri tarafından çıkarılmamasına rağmen, o dönemlerde bazı gazeteler, günlük gazete ihtiyacını karşılamak üzere alınıyor, okunuyordu. Hatta abone buluyor, onlara sahip çıkıyorlardı. Bu durum, Zübeyir Ağabeyin ifadesiyle, mealen, şöyle bir cemaatî sıkıntı meydana  getiriyordu:

“Kardeşlerimiz, o gazetelerin içindeki yazıları, neşriyatı okuyorlar. Bunlar Üstadın mesleğine, meşrebine zıt olan şeyler. Siyasetinden tutun da, hizmet tarzına kadar gazeteyi okuyunca, onun belirli yazarları da var, gazetenin şahs-ı manevisi var, bir tesiri var. Bir güven veriyor. Ve kardeşimiz, ‘Benden daha iyi biliyorlar’  diye düşünüyor. Böylece o tarzı benimsiyorlar.”

Bu durumun hizmetimize sekte vurduğunu, bünyemizde birtakım sıkıntılar meydana getirdiğini yaşayarak görüyordu.

Dolayısıyla Zübeyir Ağabey şunu söylüyordu: “Kardeşim, biz haftada bir çıkıyoruz. Bunlar her gün çıkıyor. Dolayısıyla onların yaptığı bu olumsuz etkiyi gideremiyoruz.”

Alternatif sunmadan tenkidi yeğlemezdi. Meselâ biz kardeşlere, “‘Kardeşim, bu gazeteleri okumayın!’ desek; onlar, ‘Ne okuyacağız, ihtiyacımız var?’ diye cevap verecekler. O zaman bizim günlük bir gazete çıkarmamız lâzım ki, ‘Kardeşim! Bak o gazeteyi okuyacağına, bizim çıkardığımız bu gazeteyi oku’ diyebilelim.”

Bu günlük olarak çıkacak gazeteyi yayınlayanlar, Üstadın sosyal ve siyasî meselelerdeki ölçülerini bilen Nur Talebeleri olacaktır. Öyleyse olayları değerlendirirken o ölçülere göre değerlendireceklerdir. Cemaatî anlamda tam bir dayanışma hali, bu noktada da birlik beraberlik sağlandığında ortaya çıkacaktır.

Bugün hâlen de, en çok sıkıntı veren şey, siyasî ve sosyal olayların yorumlanmasındaki farklılıklardır. Çünkü bu gibi olaylar yoruma açıktır. Cemaatî bir yapıda, böyle konularda birbirinden farklı çok sayıda görüş seslendirilirse, yapıda ister istemez çatlaklar, birlik ve beraberlikte, kardeşlik duygularında, dolayısıyla dayanışmada zaafiyet noktaları meydana gelir. Bu da çalışma ve hizmet etme şevkini kırar.

Zübeyir Ağabey bunun için, “Bu gazetenin mutlaka günlük olması lâzım. Bu bizim birlik ve beraberliğimizi siyasî noktada da temin edecek. Aynı zamanda meslek ve meşrebe de uygun çıkacağı için ölçü olacaktır. Aynı zamanda haberleşme aracımız da olacaktır. Yani bu gazete hem düşmanlarımıza cevap, hem de dostlarımıza hakikatleri ifade aracı olacak, onları yayacaktır. Hem de bizim haberleşmemizi sağlayacaktır” diyordu.

İTTİHAD GÜNLÜK MÜ OLUYOR?

Zübeyir Ağabey İttihad’ın günlüğe geçmesini çok arzu ediyordu. Aslında, İttihad olarak günlüğe de geçecektik. Ancak maniler çıktı, olmadı. Onun yerine Yeni Asya’yı çıkardık.

Gazete, müsbet hareketin bir örneğidir

Zübeyir Ağabey, gazete çıkarmadaki bir gayesi de, “Gerçek İslâm, Said Nursî’nin tarzındadır; o da işte budur” deyip, geniş kitlelere ve devlete “müsbet hareket” modelini anlatmak istemesiydi.

YENİ ASYA GAZETESİ

Günlük gazetenin isim tesbiti Zübeyir Ağabey zamanında oldu. Yani o henüz hayatta idi. Bu isim, teklif edilen birçok ismin arasından seçildi. Tercih noktasında, Üstad Hazretleri’nin âlem-i İslâmda Asya Kıt’ası’nın geniş ve büyük olması yönüyle, “Asya’nın  bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” sözünü esas alarak, benzerî işaretler birer sebep olarak addedildi.

Bir diğer husus iddiasız ve mutedil görünen bir isimdi. Ayrıca yayın hayatına geçiş gününden bir önceki gün Asya’yı, Avrupa’ya bağlayan Boğaz Köprüsü’nün temeli atılmıştı. Bu tevafuk da “Yeni Asya” isminin tercihinde rol oynamıştı. Hatta ilk manşetimiz ve Mustafa Polat’ın başyazısının konusu bu haberi duyuruyor ve yorumluyordu. Böylece Yeni Asya 21 Şubat 1970’de yayın hayatına başlamış oldu. Hatırımda yanlış kalmadıysa isim babası Bekir Ağabeydi.

ÖNCE İSTANBUL’DA DAĞITILDI

Şimdilik Anadolu’ya dağıtım yapılmayacaktı. Çünkü Anadolu dağıtımı büyük bir malî külfet getiriyordu. Sadece İstanbul dağıtımı olacaktı. Anadolu dağıtımı, ancak resmî ilân hakkı elde edilip, belirli bir gelir garantisine kavuştuktan sonra gerçekleştirebileceğimiz bir durumdu. O zaman resmî ilân hakkı elde etme süresi altı aydı.

O günkü şartlarda günlük bir gazetenin, resmî ilân hakkı olmaksızın, altı ay süre ile çıkmasını sağlayacak meblâğı 150.000 TL olarak tesbit ettik. Altı ay için 150.000 TL lâzımdı. Bu parayı bulabilmenin planlarını yaptık.

Tam çıkmaya yakın, Mustafa Polat (Allah rahmet eylesin), Gürbüz Azak (O da İttihad’da ressam olarak çalışıyordu) kendi aralarında konuşmuşlar; gazeteyi Anadolu’ya da dağıtmamız gerektiğini, bunun şiddetle istendiğini bildirdiler bana. İstanbul’dakiler  de, “Olur mu? Ne yapıp yapalım, Anadolu’ya da gönderelim” diyorlardı. “Kardeşim! Bu kolay değil, paramız yok” karşılığını verdim. “Ağabey, çok fazla para lâzım değil. 150.000 TL ile olur bu” diyerek beni ikna etmeye çalıştılar.

“150.000 TL bulurum da, ‘Bununla resmî ilâna nasıl geçeriz’i düşünüyorum ben?” diye direttimse de; onlar, ‘Ağabey sen hiç merak etme’ dediler ve beni ikna ettiler.

Biz yayına başladık. Gazeteyi, ilk 15 gün dağıtıma kabul etmediler. Kendi imkânlarımızla Anadolu’ya gönderdik. Şimdi olduğu gibi iki dağıtım şirketi vardı: Gameda ve Hür Dağıtım.

Hür Dağıtım on beş gün sonra bizi kabul etti. Ama, para su gibi gitmeye başladı. Malî yönden kriz baş gösterdi. “Karz toplayalım” dedik. O zamanın şartlarında karz da yetmedi.

Sonra dindar, bize de dost, Osman Alptekin isminde bir zat vardı. “Alptekin Konfeksiyon” isimli bir firması vardı. Bize, “Siz cemaatsiniz, gazetesiniz. Ben size konfeksiyon malı vereyim. Bunları satıp parasını kullanın. Bana bir sene sonra ödersiniz” dedi. (Konfeksiyon işinde para tahsili hep uzun vadelidir. Malı senetle, altı ay-bir sene vadeli verirler.) Bize de cazip geldi. “Olur” dedik. “150.000 TL’sına, altı ayda resmî ilâna geçeriz” demişti, Mustafa Polat ve Gürbüz Azak. Rakam tam 1.050.000 TL’sına yükseldi, resmî ilâna geçme süresi içinde.

Tabiî her ikisine de, “Siz beni aldattınız, hiç alâkası var mı bunun 150.000’lerle” diye çıkışınca; onlar da, “Ağabey! Biz öyle demesek sen de buna evet demezdin” diyorlardı.

ZÜBEYİR AĞABEY VE YENİ ASYA

Zübeyir Ağabey gazeteye çok önem veriyordu. Gazeteyi ve yayın politikasını yakından takip ediyor, şekillendiriyordu. “Hayır böyle değil, şöyle olacak” diye talimatlar veriyordu. Gazete ile ilgili her meseleyi de yakından takip ediyordu. Gazeteye az gelse de, meseleleri telefonla hallediyordu. Süleymaniye’de birlikte kaldığımız için, bu gibi konular problem teşkil etmiyordu; sık sık görüşme imkânımız vardı.

Zübeyir Ağabey yayıncılığın bir diğer kolu olarak kitap yayıncılığında da Mihrap Yayınevi’ni kurdurmuştu. Gerekçesi, “Gazetede çıkan yazılar heder olmasın. Çıkan güzel tefrikaları, makaleleri toplayıp kitap yaparız. Hem, gazeteler para kazanmaz, geçmişte her zaman zarar ederek gelmiştir. Yayınevi, aynı zamanda o zararı kapatacak bir gelir kaynağı da olur” düşüncesi idi.

Zübeyir Ağabey, evliya menkıbeleri dahil hislendirici, duygulandırıcı yazıların da gazetede yer almasını isterdi: “Avam, biraz da bu hisle meselelere yaklaşırlar. Onların hislerini, duygularını harekete geçirmek lâzım” derdi. Hatta Tarihin Şeref Levhaları gibi tutulan eserlerimizin tarzını, Ahmet Şahin’e bizzat Zübeyir Ağabey tarif ve telkin etmişti. Üstadın mutedil ve hikmetli tarzını devam ettirdi

Yayıncılık meselelerinde Zübeyir Ağabey, hep Üstadın mutedil ve hikmetli tarzını devam ettirdi ve öyle olunmasını istedi. Aşırılıktan, mümkün mertebe kaçınıyorduk, hâlâ da öyleyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*