Yeni Asya sevdalısı doksanlık bir delikanlı

Sarsılmayan ve savrulmayan örnek kahramanlar vardır. Az bulunurlar. Onlar özdürler.

Nüvedirler. Örnektirler. Mihenk taşıdırlar. Sadakat, sabır ve istikamet üzeredirler. Kolay kolay sarsılmazlar, savrulmazlar, şaşırmazlar, şaşırtmazlar, kanmazlar, kandırmazlar. İnce eleklerden elenseler de ölçü, istikamet ve siperlerini terk etmezler.

Bu yazımda bugün onlardan birinden bahsetmek istiyorum. “En güzel takdir edici yoldaş!” düsturuna bir örnek olabilmek niyetiyle. Başka bir niyetim yok. Buna vesile olabilirsek ne mutlu!

Caddede telefonum çalıyor. Karşımda doksanına merdiven dayamış, bedeni ihtiyarlasa da ruhu ve hissiyâtı; heyecanı ve aşkı dinç olan, genç olan bir kahramanın tatlı ve ruhu okşayan sesi var! Bingöl’ün Genç ilçesinin mukimi ve sarsılmaz kahramanı Mehmet Almak Ağabey. Nezaket, nezafet, mütevazılık kahramanı bir babayiğit. Allah razı olsun, mutat samimiyet ve halisiyete örnek bir davranış sergiliyor. Rahmetli babamla yaşıt. Kore gazisi!

Mutat olarak ayda bir karşılıklı telefonla konuşuruz. Ben atlarsam hemen kendisi arar ve nazik sert karışımı, sevgi, muhabbet ve mertlik kokan o meşhur “ikazını” yapar:

“Nejat abi! Sen beni niye aramıyorsun?”

Bizden cevap gecikmez; “Haklısın ağabey! Hakkını helâl et. Bazan kaçırıyoruz. Kusura bakma. Sen bize duâya devam et.”

Doğunun o samimî ve hasbî lisanıyla halis bir ifadeyle devam eder:

“Vallahi ben her daim elimi Cenâb-ı Hakk’a açıp devamlı sizlere duâ ediyorum!” İşte sultanlık, işte devlet, işte saltanat bu!

Maşaallah, sübhanallah, barekâllah!

O gün de biraz öncesinde onu aramıştım, cevap vermemişti. Cevapsız aramayı görür görmez hemen arıyor ve zamanı durduran bir hitap ve nezaketle mübarek sesiyle:

“Nejat abiii! Buyur beni aramışsın.” Bu nezaket ve mütevazılık karşısında ezilmemek mümkün değil. İşte Nur Talebeliği! Ve aslolan “Nur Kahramanlığı” bu! Evlâdı yaşındaki insana “hizmet” adına “abi!” diye hitap etme mahviyetkârlığı.

Ve devam ediyor Mehmet Ağabey konuşmasına: “Beni aradığına çok çok memnun oldum. Ben sana devamlı ismen duâ ediyorum. Sen de bana duâ ediyorsun değil mi?”

“Evet ağabey ben size ismen duâ ediyorum” diye karşılık veriyorum.

Mehmet Ağabey devam ediyor: “Nejat abi, Nejat gardaş, hizmetler nasıl gidiyor Türkiye’de, dünyada? Sen çok dolaşıyorsun. Bana güzel haberler ver.”

“Elhamdülillah ağabey. Her tarafta Nurun inkişafı devam ediyor inşaallah. Duâya devam edelim, hizmetlerimiz daha da gelişsin” diye mukabelede bulunuyorum.
Mehmet Abinin sesi biraz mahzunlaşıyor ve üzülerek şöyle devam ediyor. “Vallah buradaki bazı gardaşlar gazeteyi bırakmış. Ben buna çok üzülüyorum. Çok canım sıkılıyor. Çok acıyorum. Acınıyorum. Ben 1948 yılında Risale-i Nurları tanımışım. Cemaat içerisinde ve ülkemde çok ‘fırtınalar’ görmüşüm. Bizi çok ince eleklerden elemeye çalışıyorlar. Biz bu eleklerden beş-altı defa geçtik. Her defasında bu muhaliflikler ‘bitti’ diyoruz. Bir yenisini karşımıza çıkarıyorlar. Allah Allah! Demek ki imtihanımız hâlâ devam ediyor!” diyor.

Mehmet Ağabey devam ediyor: “Allah’ıma şükür ki hiçbir fırtınada sarsılmamışım, savrulmamışım. Gazeteme, cemaatime sahip çıktım ve son nefesime kadar da sahip çıkmaya devam edeceğim inşaallah!”  (Âmin)

“Tebrik ediyorum. Allah razı olsun, maşaallah, sübhanallah. Kitabın tam ortasından konuşuyorsun. Diline sağlık Mehmet Ağabey!” diye karşılık veriyorum. Dertleniyor. Üzülüyor ve üzüntüsünü bile nezaketten ayrılmadan, kimseyi kırmadan, kimseye kırılmadan sürdürmek istiyor.

İşte halis niyet, işte dâvâ adamlığı, işte metanet ve sadakat.

Doğunun en ücra köşelerinde böyle pir-i fani dâvâ adamları oldukça “Yeni Asya bayrağı, Yeni Asya meslek ve meşrebi” her şeye rağmen Türkiye’de de, dünyada da hizmet kervanına aralıksız devam edecektir inşaallah.

“Yeni Asya” dâvâsına gönül vermek, onu sürdürmek gerçekten ayrı bir fedakârlıktır, çok başka bir ruh hâlidir. Onun meydana getirdiği “şahs-ı manevi”yi idrak edip kabullenmek ayrı bir mazhariyet olsa gerektir. Onu sadece “satın almak”, “Ben de Yeni Asya’yı alıyorum” demek maalesef yetmiyor. Bu göstermelik bir şey değildir, olamaz. Slogan üretmek veya onu kullanmak hiç değildir ve olamaz. Mühim olan gerçekten ona gönül vermek, çok iyi anlamak ve o ruhu yaşayıp yaşatmanın heyecanını ömür boyu sürdürebilmektir. O ruhun tecelli ettiği “şahs-ı manevî havuzuna” katkıda bulunmak ve orada benliğini eritebilmektir.

O bir sevdadır.
O bir dâvâdır.
O bir misyon, meslek ve meşreptir.

Her şeye rağmen ülkemiz ve dünya kamuoyuna kendisini kabullendirmiş bir kadro ve dâvâ hareketidir.

Cenâb-ı Hak böylesi Nur kahramanlarının emsallerini çoğaltsın. (Âmin)  

Samimiyetin, halisiyetin, istikametin, sadakatin, metanetin, sabrın neticesinde kazanılacak manevî zaferleri birlikte paylaşmak dilek ve temennisiyle…

NOT: Rusya’da Risale-i Nur’a ve orada bulunan Nur hadimlerine yapılan zulümlere karşı hususî mânâda buradaki kardeşlerimize duâlarımızın yoğunlaştırılmasını özellikle hatırlatmak istiyorum. Cenâb-ı Hak bu mağdur kardeşlerimizin yardımcısı olsun inşaallah. (Âmin) N. E.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*