Yeni Asya ve dane-i hakikat

Image
Bediüzzaman Hazretleri, “Bir dane-i hakikat bir batman yalanı yakar, yok eder” diyor. Bazen dağ dağ inşa edilmiş yanlış veya yalanların, kâğıttan kulelerden daha kolay yıkıldığını, kaybolduğunu görmüşüzdür. O yalanın mahiyetini bilmeyenlere “dağlar kuvvetinde” görünen hadiselerin, hayal ve düzmecelerden oluştuğunu efkâr-ı amme çok sonradan anlar.

Yeni Asya’nın savunduğu hakikatler karşısında da insaniyet ve İslâmiyet karşıtlarının büyük gayretlerle inşa ettikleri “heyûlaların” zamanla nasıl eridiklerini, aşağıdaki müşahhas örneklerden öğreneceğiz.

1915 Ermeni tehciri hadisesiyle, Türkiye düşmanlarının diaspora Ermenilerini alet ederek ikide bir gündeme getirdikleri iddiaları biliyorsunuz. Yeni Asya, bu haince planların temelini çökertmek için “Türk milletinin selâmeti (bir yönüyle) Ermenilerle barıştadır” tezini savunageliyor. Ermenilerin tehcir edildiğini, zulme maruz kaldıklarını ve statülerinin Makedonya’dan gelen Musevilere ve dönmelere verildiğini iddia etmenin “vatan hainliğiyle” denk tutulduğu noktadan, içinde bulunduğumuz şartlara bu bayrağı Yeni Asya taşıdı.

Çekiç Güç hikâyesini 12 Eylül’ü yaşamayanlar fazla bilmezler. Yeni Asya, Güneydoğu’ya konuşlandırılan bu gücün İslâm Birliği’nin teşekkülüne mani bir zındıka çekirdeği olduğunu, Özal’ın göklere çıkarıldığı günlerde yazdı. Hudson Enstitüsü, Zeyno Baran ve Açık Toplum Enstitüsünün Kuzey Iraklı Yahudi idarecisi gibiler, otuz seneden bu yana Kürtler üzerine yapılan çalışmanın, İslâm dünyası dışında icra edildiğini “açık etmiş” durumdalar. 12 Eylül, Çekiç Güç, Turgut Özal ve Birinci Körfez Savaşı gibi isimlerin hangi çerçeveyi doldurduklarını, en doğrusundan Yeni Asya okuyucuları bilir. Çekiç Güç denilen dehşetli fitne tohumuyla koca Ortadoğu ve Irak yangınının meydana geldiğini artık herkes öğrendi.

Yeni Asya, Bediüzzaman Hazretlerinin Şam Hutbesiyle dünyaya, artık cihadın maddî olmayacağının ilânını, köşelerde yazarak geldi. Siyasal İslâm’ın hataları, âlem-i İslâma musallat cehalet ve bu iki menfi unsuru işleten dinsiz Avrupa, Müslümanlara çok zarar verdi. Yeni Asya’nın haklılığını ancak 11 Eylül sabahı anlayanlar epey gecikmişlerdi. Kalemin kılıcın yerini alacağı zamanımızda; ilim, belâgat ve Kur’ân’a dayanan fenlerle cihad edileceğini ve cihadın diğer çeşitlerini, siyasal İslâm henüz yeni yeni öğrenecek!..

Ehl-i Sünnet ile Şia ve Vahhabiler arasındaki gerilim Yeni Asya’nın mutedil üslûbuyla kayboldu. İfrat ve tefritlerin arasında hadd-i vasatın izah edildiği Yeni Asya’nın sayfalarında; İslâm kardeşliği hep üst sıralarda durdu. Teyakkuz devam etse bile, hem Şianın ve hem de Vahhabiliğin ifratlarına veda ettiklerini, her gün biraz daha iyi anlıyoruz.

Komünizm, Rusya ve Bolşevizm meselelerinde de Yeni Asya farkını gösterdi. Üstadından istikbal haritasını devralan Yeni Asya, Rusya’nın mutlaka bir gün İslâmiyetle barışacağını, dolayısıyla bin senelik tarih, kültür ve inançlarını yerlebir eden Bolşevizm veya komünizmle rövanşı oynayacağını haber veren Yeni Asya’yı zaman son neoliberal destekli turuncu devrimlerle tasdik etti. İslâm’a saygı göstermede, maalesef Moskova Ankara’nın önüne geçti. Meraklıları için medyada yeteri kadar belge ve bilgi bulunur.

Bediüzzaman Hazretlerinin “nastan istiğna” prensibini esas alan Yeni Asya, Hak kapısından başka hiçbir kapıya yönelmedi. Aşına haram katmadı. Bankalardan, bankerlerden ve devletin rüşvetinden hep uzak yaşadı. Faizin ekonomi için bir kanser olduğunu, sayfalarında mütemadiyen yazdı. İktidara bulaşan “siyasal İslâm’ın” fetva arayışlarına karşın, o Şeriat-ı Garra’yı seslendirdi. İçinde bulunduğumuz “küresel kriz afeti”yle Yeni Asya’nın muhteşem Kur’ânî tezine tâ Vatikan’dan destek ve tasdik geldi. Hâzâ min fadli Rabbî…

Müslümanların Hıristiyan dünyaya, Avrupa ve Amerika’ya bakışı da iki asırdan bu yana başlı başına bir mesele idi. Toptan red, aşırı düşmanlık, hakikî İsevilerle Deccalist ikinci Avrupa’yı karıştırma ve üslûpsuz sataşmalar, hep problemlerimiz oldu. Yeni Asya; “Hıristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyiniz!” fermanının Münâzarât’taki tefsirinin tefsirlerini neşretti. Ehl-i kitap ile zalim-dinsiz Avrupa’yı birbirinden ayırarak İsevî Müslümanların özelliklerini sıraladı. Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Muhammed’in (a.s.m.) Deccaliyet ve Süfyaniyete karşı ittifaklarının mecburiyetini dünyaya ispat etti.

Şu son on sene içinde, zalim Avrupa’nın yaktığı küresel ateşlerin, İsevîlerin yardımları olmaksızın söndürülemeyeceğini; ehl-i insaf, ehl-i iman, ehl-i İslâm Hıristiyanlarla birlikte öğrenmiş oldular. Güya dinî hassasiyetlerinden ötürü AB’ye karşı olan dünkü siyasî İslâmcıların günümüzdeki temsilcileri, ister istemez AB’ye evet diyorlar. Halbuki bütün bunları Yeni Asya, ilk nüshasıyla ilâna başlamıştı.

Yeni Asya’nın elindeki dane-i hakikatle alev alev tutuşan yalanlardan harmanlar o kadar çok ki… Dilerim ki, hakperest başka kalemler de zamanın tasdiklerinin altına imzalarını atsınlar. Biz son bir misalle şimdilik hatime vereceğiz.

Öğrencilik yıllarımızda, Bediüzzaman’ın sevdasına dönüşen Medresetü-z Zehra projesinin mahiyetini öğrenmeye çalışırken, o üniversitede Kürtçe’nin de, Arapça ve Türkçe’nin yanında ders verilebileceğini okuyorduk, fakat anlatamıyorduk. Bu hususun hikmetlerini izaha belki de kitaplar yetmeyecek. Fakat Yeni Asya’nın şarkta Kürtçeye olumlu bakmasını, diğer Müslümanlar anlayamamıştı. Elli sene önce, Kemalizm yerine millet iradesi hakim olsaydı ve Yeni Asya’nın tezi uygulansaydı, düşmanların tuzaklarında otuz bin evlâdımızı kaybeder miydik? Diyarbakır Ulu Camiindeki Mevlidi manşetlerine çekerken, Bediüzzaman ve onun Kur’ânî fikirlerinin nâşiri olan Yeni Asya’nın hakkını ketmedenleri de tarihe havale ediyoruz.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*