Yeni Asya ve Nur Hizmeti

Yeni Asya ve Nur Talebesi fertlerinin yıllardır maruz kaldığı bir ithamdır “siyasetçilik” iddiası. Bu iddiaya gerektiği kadar müsbet cevaplar mutlaka verilmiştir.

Bu noktada Katreden damla misalince bende Risale-i Nur’dan aldığım bazı dersleri ve istifadeleri kardeşlerimle paylaşmak istiyorum:

1- Üstad Hazretleri, İşaratü’l-İ’caz’da “Kur’ân’daki anasır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür.”1 der.

Buradan anlıyoruz ki Kur’ân’ın bu dört maksadının tahakkuku için yapılan her türlü hizmet doğrudan doğruya “Kur’ân’a hizmet ve iman hizmeti”dir. Bu hizmetler cüz’îyattan çıkıp ne kadar küllî bir dil ile yapılır ve şahs-ı maneviye mâledilebilirse o kadar küllîyet ve tesir kesbeder. Yoksa cüz’îyatta kalacaktır.

Şu zamanda tevhid, nübüvvet, haşr ve ibadet noktalarının izah ve tahakkuku için yapılan hizmetler, hatta bu hizmetlerin vesilesinde dahi çoğu noktada birlik var. Nur Talebesiyim diyen herkes bu maksatları “Risale-i Nurlar’dan okuyor ve Risale-i Nurlar’a müşteri olanlara bu hakikatleri ders veriyor”.

Yeni Asya’da bu hizmetlerle beraber Kur’ân’ın diğer bir büyük maksadı olan “adalet-i hakikiye” maksadını Risale-i Nur’dan aldığı derse binaen neşriyat yolu ile umuma “adalet-i mahza ve adalet-i hakikiyeyi” ilân ve ders veriyor. Nasıl ki Üstad Hazretleri “bin kalemli kâtip” olan teksir makinasının sevincini yaşamış ve neşriyatta bu müthiş bir hizmet olmuş, aynen bu misal gibi “Yeni Asya’da binler dil ile hergün neşrediliyor ve “adalet-i mahza-adalet-i hakikiye” derslerini umuma neşrediyor. Sunuyor. Cüz’î adalet-i mahza okumalarımızı umum namına külliyete çıkarıyor.

Umum Nur Talebeleri kardeşlerimizin bir kardeşi olan “Yeni Asya’nın bu hizmetinden kendileri yapıyormuş gibi iftihar etmesi, gerekmez mi? En takdir edici yoldaşım, en civanmert kardeşim nerdesin?

Kıymetli kardeşlerim ve Yeni Asya okuyucuları “adalet-i hakikiyeyi ders verme vazifesini lütfen küçük görmeyin. Bu vazifenin kudsiyetine ve büyüklüğüne dair Risale-i Nur’da öyle bir nokta var ki ben bu noktayı okuduğumda çok şaşırmıştım ve aynı zamanda müthiş bir şevk hissetmiştim. Bu noktayı yazımın son kısmında Risale-i Nur’dan paylaşacağım.

2- Tevhid, nübüvvet, haşr ve ibadet gibi Kur’ân’ın esasları umumî olmakla birlikte öncelikle kişinin şahsî ve itikadî hayatına bakarken “adalet” esası daha içtimaî hayata baktığından maalesef tarafgirlikler, ihtilâflar ve başka arızalar ortaya çıkmaya başlar. “Adalet-i hakikiye’nin tahakkuku için çalışırken birden karşınızda adalet-i izafiyecileri bulursunuz. Adalet meselesi belli bir zaman sonra içtimaiyyatın da üzerinde “siyasiyyun’a ve idarecilerin icraatlerine tahakkuk edince” arızalar daha da büyür ve tarafgirlik başlar. Dolayısıyla adalet-i hakikiyeye, yani adalet-i mahzanın tahakkuna, maksadına sizler fisebilillah çalışırken maksadınızın tam zıttı ile; “siyasetçilikle itham olunursunuz”. Zira adalet-i mahza hakikati bazılarına dokunur. Tarafgirlik hissi bu hakikati kaldıramaz.

3- Üstad Hazretleri daha hayatta iken Risale-i Nur’u siyasetçilikle itham etmek ve adliyeyi şaşırtmak isterler. (Dikkat edelim Üstadın kendisini değil Risale-i Nur’u). Üstad Hazretleri onlara cevaben şöyle der: “Hey bedbahtlar! Risale-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti, âsâyişi, hürriyeti, adaleti temin ettiğine yüzer hüccetlerden biri, bu müdafaanamesi hükmündeki Meyve Risalesidir”2

Yeni Asya’nın; Üstad Hazretleri’nin Risale-i Nur “istibdat-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Hürriyeti, adaleti temin eder” dediği hakikatlerini “adalet-i mahza, adalet-i hakikiye düsturlarını umum âleme matbuat âlemiyle ders vermeye çalışması neden bazılarının zannı ile siyaset olsun. Bu hizmetten neden rahatsızlık duyulsun ve duyuluyor. Risale-i Nurlar sadece anarşizme karşı mı yazılmıştır. Risale-i Nur’un tek vazifesi emniyeti ve asayişi temin etmek midir? İstibdata hayır demek Risale-i Nur’da yok mudur? Hürriyetin ve adaletin tesisi de Risale-i Nur’un ve talebelerinin bir vazifesi değil midir? Bu vazifeye vesilelik etmek az bir hizmet midir? Umum Nur Talebeleri sadece küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği bozmak için mi mücadele edecek, yoksa istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası da giyse ve ismini de taksa, rast gelse sille mi vuracak?

4- Yazımın başında Yeni Asya’nın ve umum Nur Talebelerinin adalet-i mahzayı ilân etmek ve neşretmek vazifesinin küçük vazife olmadığını, hatta esas vazifelerimizden olduğunu çok şevke medar aşağıdaki iki noktadan hissettim.

Birinci nokta: Hazret-i Hasan Radıyallahu Anh’ın altı aylık hilâfetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenü l-Kebir’den ve Celcelutiye’den aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anh’ın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı manevisi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anh’ın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevî veledi hükmündedir3

Üstad Hazretleri’nin adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mesud edebilir bir istidatta bulunan Risale-i Nur’un adalet-i mahza derslerini umum âleme ilân edip ders vermek doğrudan doğruya Hazret-i Hasan’ın (ra) kısacık hilâfet müddetini uzun bir zamana çeviren beşinci halifeye hizmet etmek demektir. Bu hizmeti yapanların şahs-ı manevisi de Hazret-i Hasan radıyallahu anh’ın bir muavinidir… Bu şahs-ı maneviye hizmet edebilmek onun bir dili olabilmek ne kadar kudsî bir hizmettir…

İkinci nokta: Üstad Hazretleri 5. Şuâ’da mehdi meselesini izah ederken, mehdi hakkında gelen ayrı ayrı rivayetleri tevil ederken Büyük Mehdi’ye ait sıfatların diğer mehdilerde çıktığı için bazı ihtilâflar görüldüğü söyler ve Büyük Mehdi’nin diğer mehdilerden bir farkını satırlar arasında dikkatimize arz eder. Şöyle ki; Evet, yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler mânevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur’ânîyenin mayasıyla ve imanın nuruyla ve İslâmiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden âl-i Beyt, elbette âhir zamanda, şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (asm) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdî’nin kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaîye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.4

“Başkumandanları olan “Büyük Mehdi’nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermek”!!!

Gösterdik mi?

Gördünüz mü?

“Dikkat ediniz. Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Herbir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın!5

Halil Kartal

Dipnotlar:
1- İşaratü’l-İ’caz; s. 17.
2- 12. Şuâ s. 252.
3- Emirdağ Lâhikası; 65.s.
4- Şuâlar; 510. s.
5- Mektubat 414. s.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Kur’ân ı azimüşşandaki ifadesiyle de
    “Adalete şahitlik edenlerden olmak”

    Şüphe yok ki bu ayete de ittiba tam manasıyla ahir zaman müceddidinin Yoluna istişare ve şurayı özümsemiş bir şahsı maneviye tabii olmaktan geçiyor..
    🙂

    Mevlam bizleri Her dem Istikamet üzre kılsın
    Amin..

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*