Yeni bir rol: Bandrol

-Estetik kabalığın düşmanıdır.-

Sanat, kültür işlerini sanatçılar, millet alır götürür. Devlet, engel olmaz; edebiliyorsa, yardım eder. Sanat öyle “tek el”e, çift ele sığmaz. O, gönül erlerinin ellerinde sonsuz yola çıkar.

Önüne geçmeye çalışan fena ve fanileri de savurur atar.
***
Sanat; başka bi’ şeydir. Onunla uğraşanlarla herkes beraber kalamaz.

Onların bazan beş dakikasını beraber yaşayamazsınız.

Sizin gözlerinizle onların gözleri sadece “görünüşte” benzer; ötesi bambaşkalıktır. Onlar kelimeye, taşa, aşa, aşka, yağmura, yola, oya, oyaya, boyaya, paraya, diplomaya… hep “yeni” kelimelerle; bakar, seslenir, dokunur.

…ve onların ikincisi olmaz.

“Ferit” makamındadırlar. Onların yanında sözünüze ve hattâ özünüze, sesinize, nefesinize dikkat edin!
***
İşi nereye getireyim; bu kendi kendime söyle/n/melerden sonra!

Bugünlerde -ne hikmetse- Risalelerle ilgili paldır küldür bir “bandrol” meselesi çıktı. Devletlüler bakıp edecek, karar vereceklermiş; bandrole, bandrolsüzlüğe; usule, usulsüzlüğe…

Niye, nasıl, kimlerle, kimden izinle?!…

Sizin dilinizden konuşmuyorum; bu fakirin kendi dili… Çok soru da sormayın öyle! Bu iş polemiğe gelmez. Bu, bütün bir insanlığı ilgilendiren mesele…
***
Ne diyeceğim; şunu:

Yunus Emre’nin kitabını basarken; kimden izin alıyorsunuz?!… Mevlânâ’nın?!… Safahat’ın hattâ?!…

Artık bu eserler anonimleşmiş…
***
Ve keza…

Risale-i Nur gibi, işte, yine insanlığın malı olmuş eserlere zincir vurmaya çalışmak, güneşe perde çekmek gibi çocukça bir gayretkeşliktir.

Boşuna uğraşmayın, karışmayın, karıştırmayın, yorulmayın, derim.

Ha, yenilen güreşe doymazmış.

Biz de ‘güneş’e doymadık; buyrun!
***
Bunca, hakikate açlar varken; yok bandrol, yok ve saire… diyerek hapis damlarında, dağlarda, ağaç tepelerinde, yüklüklerde yazılmış (bandrolünü çoktan almış) eserlere “postmodern” senaryolarla, darbelerle yeni manilerin peşinde olduğunuzu biliyoruz.
***
Boş bakkal/attar yumurta tartar—mış. Bizde en verimli, kârlı yerler var -yok fiyatına- satılır ya…

Risalelere el atmak da öyle bir şey…

Bakanlık -sözüm ona- bir çekidüzen verecekmiş!

Iıh! Hıı?!… Yaa?!.. Nasıl yani?!…

Hangi musahhihleriniz, muhakkikleriniz, mütefekkirlerinizle?!…

Birkaçının ismini verebilir misiniz!

Cemil Meriç’in Bu Ülke’ndeki o nefis yazıyı okusanız; hemen vazgeçersiniz bu sizi yoracak, çok yoracak işten. Hem kim dedi size bunu?!…

Bunca yıl basılan, satılan kitapların nesine çekidüzen vereceksiniz!

Göreviniz kültürü yaymak mı boğmak mı?!…

Gidin Allah aşkına! Perişan eğitiminizi/ kültürünüzü düzeltin!
***
Aklı başında kırk beş ülke içinde eğitimi en gerilerde olduğumuzu araştırmalar söylüyor; siz nelerle uğraşıyorsunuz?!…

Bu yanlıştan vazgeçin, vazgeçin, vazgeçin!
***
Dünyanın ve ahirzamanın tek sivil hareketine resmiyet pırangası/pıropagandası deccalizm dansı vurmaya kalkmayın!

Resmiyet ile ciddiyetin ayrı/başka şeyler olduğunu söyleyeyim de dersinizi yeniden çalışın! Bu iş resmî değil; ciddî bir iştir. Ciddîyet ise her an yenilik, tazelik, ihlâs, samimiyet, samimî niyet, vefa, hayret, hakikat, gayret gibiliklere denir.
***
Türkiye’de bir solcular bir de Nurcular kitap okur, deyiş’ini duymuşsunuzdur. Okuyanlarla uğraşmayın!

Kitap okuması, gerinin gerisi bir ülkeye bu yapılmaz!

Said Nursî, oku’yu unutmuşların eline kitap tutuşturdu.

Hattâ liseli gençlere, muallimleri değil; fenleri dinleyin, dedi. Aslında, o saatten sonra okulların şeklen var; fiilen bittiğini söyledi. Çünkü o her yeri mektep olarak görmeyen okulların çoktan kapanmışlığını gördü.
***
Öğretmeninin (yarıdan çok çok fazlası) kitaba uzak bir ülkede, kitap basımını çetrefilli hale getirmenin adını ben koyayım o zaman:

Cehalet, fukaralık, kavga devam etsin anlamına gelir, bu çocuğun adı.
***
Estetik; kabalığı bir sefer daha mağlûp edecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*