“Yeni” bunun neresinde?

Image

Saz için “şeytan işi” diyenlere Âşık Dertli, sazın teline vurarak şöyle seslenmiş:

Telli sazdır bunun adı/Ne âyet bilir, ne kadı,

Bunu çalan anlar kendi/Şeytan bunun neresinde?

Venedik’ten gelir teli/Eriktendir bunun kolu,

Hey Allah’ın şaşkın kulu/Şeytan bunun neresinde?

Âşık Dertli’den bugüne o kadar çok şeytan işine bulaştık ki, insanın sazı öpüp başına koyası geliyor. Hele hele “yılbaşı” diye diye, “yeni yıl” diye diye öyle şeyler katıp karıştırıyoruz, insanlık namına insan utanıyor. Her neyse biz meselenin tamamen şeytan işi olan kısmına nazar edip de nazarımızı kirletmeyelim. Sadece şu “yeni” denilene bakarak, hakikaten yeni olan bir şey var mı, ona bakalım. Eskiler ne güzel, “eski hamam, eski tas” diyerek, değişen bir şey olmadığını, insanın sadece kendi kendisini aldattığını bir güzel yorumlamışlar. Haydi çok meraklı biri, isterse gidip çok yakınındaki bir hamamın taslarına bakıversin, geçen yılın aynı taslarıyla karşılaşacaktır. Bunun gibi, ferde ait, topluma ait ve ülke boyu hangi mesele var ki, yeni yıla girdik diye şıp diye değişiversin? Lâkin gelin görün ki, nefsanî nesnelerde, şehevanî şeylerde, sefahat ve fenalıklarda, şeytanî planlarda akıl almaz “yenilikler” için değil yeni yılı, yeni günü beklemeye bile gerek kalmıyor.

Rabbimiz, Ra’ad Sûresi 11. âyetinde buyuruyor: “İnsanın önünde ve arkasında, Allah’ın emriyle onu koruyan ve yaptıklarını kaydeden melekler vardır. Bir topluluk kendisine verilen kabiliyet ve nimetlerin yönünü değiştirip inkâr ve isyana sapmadıkça, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirip âzaba çevirmez.”

İşte size, bu duygularla geçen sene yazdığım, çiçeği burnunda, daha gün yüzü görmemiş bir şiirimi, taze fırından çıkmış gibi takdim ediyor, böylece şiirden hâlâ vazgeçmediğimizi göstermiş oluyoruz.

Alış veriş kıyasıya yarışır,

Dünya pazarına iş düşe düşe..

Ağlayışlar gülüşlere karışır,

Bebeğin ağzına diş düşe düşe..

Merasimle alır gerçi adını,

Alamaz dünyadan tam muradını..

Tatsa bile baharının tadını,

Ömrün her yılına kış düşe düşe..

İman azaldıkça, şansa meyleder.

Zevke, eğlenceye, dansa meyleder..

Utanmaz, durmadan şansını dener,

Uğursuz şansına “boş” düşe düşe..

Hakikatı ne işitir, ne görür..

Nursuz âfakını toz duman bürür..

Önünden, ardından habersiz yürür,

Her yıl ömründen bir “yaş” düşe düşe..

Ya Râb! Gafletteysem, beni uyandır..

Yoluna ram eyle, Adını andır!.

Yetmiyorsa beni benden usandır..

Kaderden başıma taş düşe düşe..

***

Aziz ve değerli okurlarımız! İlla da yenilenmek istiyorsanız, hep yeni olanı görmek istiyorsanız, her yeni güne yeniden başlamak istiyorsanız, işte gazetemiz.. İsminin başındaki “Yeni” hiç değişmedi. Bizlere hep yeni olanı, hem de kıyamete kadar değişmez olan yenileri sundu. Bin dörtyüz sene önce vahiyle gelen hakikatleri müceddidin lisanıyla sundu, ve öylece sunmaya devam edecektir, inşaallah.

Bizim yeni şeyler, taze şeyler söylememiz, kalıcı beyanlarda bulunmamız, illâ da yeni bir yıl ile bağımlı değildir. Mevlânâ Hazretlerinin dediği gibi: “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lâzım.” Buradaki mâna,—hâşa—mazimizden vazgeçmek, geçmişimizi unutmak değildir. Geçmişte yaşanan günübirlik hâdiselere, problemlere takılmadan yol almak demektir. Avrupa’da yapılan da budur.. Herkes yeni şeyler üretmeni, yeni şeyler söylemenin peşinde.. Buradaki okurlarımız da böyle çalışıyor. Avrupa’daki gelişmelere paralel olarak, sunuş formülleri üretmekle meşguller.. Gayretli genç kardeşlerimiz geceli gündüzlü çalışıyorlar. Üstâd Bediüzzaman’ın 50. vefat yıl dönümü münasebetiyle yapılacak çalışmaların startı verildi bile.. Almanca gazete ve Almanca site çalışmaları bütün hızıyla devam ediyor. Sağ olsun, Abdullah Efe’nin EuroNur sitesine yerleştirdiği günlük gazetemizi tam ekran yaparak sayfa sayfa çevirmenin keyfine doyum olmuyor..

***

Son olarak bize intikal eden, hatta hacda Mekke buluşmalarında bile canlı şahitlerce aktarılan iki güzel anekdotumuzu sizinle paylaşalım, yenilik olsun diye..

Rusya’da hakikatı arayan bir Hıristiyana, rüyasında Hz. İsa: “Çok çay içen bir cemaat var, onları bul” der. Uzun hikâye, ama kısacası onları bulur. Çayını da doya doya içer, Risâle-i Nurlardan aldığı feyiz ve hakikatleri sindire sindire Müslüman olur ve hizmet yoluna girer. Diğer bir anekdot da Yakutistan’dan.. Oradan İstanbul’a gelen bir Nur talebesi anlatıyor. Bizim, diyor, orada kış boyunca arabalarımızın kontağını kapatamayız, tâ bahara kadar. Zira kontağı yarım saat kapatırsak, artık arabamızı çalıştıramayız. Zira kışın soğukluk, bazen -60 dereceyi bulur. Sonunda şunu ekler:

Halinize şükredip hizmetinize devam ediniz, bize de dua ediniz.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Allah razı olsun
    müjdeni ver müjdeni al dermişim….
    Mikail abi yazınızı müsadenizle şiirsiz olarak almancaya çevrilip Yeni Asya İnternational´de yayınlanacak inşl.
    Cenab-ı Allah hayırlara vesile eylesin.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*