Yeni dönem Said Nursî ile şekillenecek

Yeni dönem Said Nursî ile şekillenecek

NURSî’NİN ÖZGÜRLÜK VURGUSU

Prof. Dr. Mehmet Altan: Bugünden düne, dünden bugüne bakarken, Said Nursî’nin temel hak ve özgürlükler vurgusu ve anlayışıyla bütün yerküre insanları için esas olan insan hakları bildirgesinin üst üste düştüğünü göreceğiz.

KÜRESEL DEĞERLER VE NURSî

Altan: Said  Nursî her zamankinden daha fazla merak uyandırıyor, yayılıyor. Yeni dönemi bir tarafta küresel dünya değerleri, bir tarafta da onların bu topraklardaki yerel izdüşümü olarak Said Nursî terkibinde aramamız gerekiyor.

KİMSEYLE PAZARLIK YAPMADI

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Bediüzzaman hiçbir siyasî cereyana katılmamış, güç odaklarıyla pazarlığa girmemiştir. Pazarlığa girenler ise dini, davalarını, hatta Risale-i Nur′u siyasete alet etmek zorunda kalmışlardır.

Haliç’te buluştular

Panel, Türkiye’nin dört bir yanından gelen Risale-i Nur okuyucularının kaynaşmasına da sahne oldu. “Müfritane irtibat”ın güzel örneklerinin yaşandığı toplantı, uzun zamandır görüşmeyenlerin hasretli kucaklaşmalarına vesile oldu.

Panel öncesi ve sonrasında Yeni Asya Neşriyat standında kitaplarını imzalayan yazarlar okuyucularıyla sohbet etme imkânı buldular.

Yeni Asya Neşriyat standının dışında gazetemiz tanıtım-abonelik, Bizim Aile, Genç Yorum, Can Kardeş ve Köprü dergileri adına kurulan stantlar da ilgi gören alanlar oldu.

Bizim Radyo’nun naklen canlı yayın yaptığı panel programı sona ererken, katılımcıların memnuniyeti yüzlerinden okunuyordu.

Yeni dönem Said Nursî ile şekillenecek

Paneli Avukat Kadir Akbaş yönetti

Risale-i Nur Enstitüsü, ana teması; “Said Nursi’ye göre Toplumsal Hareketler ve Bir Arada Yaşama Prensipleri” olan 9. Risale-i Nur Kongresi’ni İstanbul Sütlüce’deki Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Kongre’nin sonuç bildirilerinin okunmasının ardından Av. Kadir Akbaş’ın moderatörlüğünde panelistler; Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Prof. Dr. Ahmet Battal sırasıyla söz aldılar. Moderatör Kadir Akbaş; ‘Risale-i Nur Ehli imanın imdadına gönderilmiştir. Türkiye ötekileştirici ve dışlayıcı bir dönemden geçiyor. Risale-i Nur’un doğru anlaşılması ve perdelenmemesi ayrıca önem arz ediyor’ diyerek panele start verdi.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN: Bediüzzaman ülkemizde demokrasi kültürünün oluşmasını sağladı

Panelde ilk sözü alan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sadece Türkiye’de değil dünyada da ciddi bir belirsizlik varolduğunu ve kavramların karıştığına dikkat çekerek, “Bir psikolojik savaş yaşıyoruz. Bu savaş içerisinde kavramlar kirletiliyor, anlamlar değiştiriliyor. Bu anlamlarla sembolller oluşturuluyor. Semboller üzerinden savaşlar yapılıyor” dedi.  Hayatında bu derece yanlış anlaşılan bir insanın çok az olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tarhan, “Bu toplum ve siyaset Bediüzzaman’ı gittikçe tanımaya başladı. Öyle ki Bediüzzaman istismar edilmeye başlandı. Risale-i Nur’un istismarının yapıldığını da görüyoruz. Bunun önüne geçmek için derin çalışmalara ihtiyaç var” diye konuştu.

Bediüzzaman’ın birlikte yaşama bilincine dair Türkiye’de bir demokrasi kültürünün yerleşmesini sağladığını belirten Prof. Dr. Tarhan, şunları kaydetti:

“Türkiye bir Mısır gibi, Ortadoğu’daki kaotik toplumlar gibi değilse, burada Bediüzzaman’ın getirdiği demokrasi kültürünün büyük etkisi var. Demokrasiyi biz hep Batı değeri olarak kabul ediyoruz. İslâm toplumlarına baktığınızda, bu durumun Asr-ı Saadet’te yaşandığını görüyorsunuz. Daha sonra ikinci plana düşmüş. İnsanlık İkinci Dünya savaşını yaşayınca demokrasinin kıymetini anlamış. Biz böyle bir savaş yaşamadığımız için, bunu yeni yeni anlamaya başlamışız. Bediüzzaman bunları İkinci Meşrutiyet’te, Münazarat’ta söylemiş. O zaman meşrutiyet olarak söyleneni demokrasi olarak tanımlayabiliriz.

“İstibdat hayvaniyetten gelmedir, diyor. Bir insan müstebid ise, totaliterse, her şeyi ben biliyorum diyorsa, bu şiddetli bir ifade… Bediüzzaman medresedeki istibdatla ilgili şöyle yapmış; o 30’lu aşlarda İstanbul’a gidip kaldığı handa duvara ‘Her suale cevap verilir sual sorulmaz’ yazmasına yüzeysel baktığımızda; ‘Kendisini tanıttırmak, dikkati çekmek için yapmıştır’ deriz. Bir sebep bu, ama diğer bir sebep ise; medreselerde hiç soru sorma diye bir durum yok. Buyurgan bir sistem. Bediüzzaman bu sistemi tersine çevirip ezber bozuyor. Bu yazdığıyla talebenin soru sorma isteğini uyandırıyor. Aslında bu eğitim sisteminde devrimdir. Türkiye’deki eğitim sistemi halen bu seviyede değil. Yakalayamadığımız bu eğitim sistemini Bediüzzaman yüz sene öncesinde yakalamış.  Hürriyet için şöyle söylüyor ve demokrasi tanımında ‘Hissiyatı ulviyeyi uyandırır’ diyor. Adalet, meşveret ve kanunda cem-i kuvvet olarak tanımlıyor. Güç şahıslarda değil kanunlarda olacak. Ve bu üçünü o tarihlerde savunuyor.  Müspet hareket açısından Bediüzzaman’ın siyasete kattıklarına baktığımızda insan davranışı açısından üç türlü siyaset tarzı var: Kişiler üzeriden yapılan siyaset. Olaylar üzerinden yürüyen siyaset ve bir de kavramlar üzerinden yapılan siyaset. Bediüzzaman kavramlar üzerinden büyük bir vizyon geliştirmiş. Hiç bir siyasî cereyana katılmamış. Güç odaklarıyla pazarlığa girmemiş. Pazarlığa girenler ise dini siyasete alet zorunda kalmışlardır. Dâvâlarını, hatta Risale-i Nur’u alet etmek zorunda kalmışlardır. Bu yüzden Bediüzzaman hileyi hilesizlikte bulmuştur.

“Risale-i Nur’dan edindiğime göre müspet hareket Rıza-yı İlahiyi ön plana alır. Hedef noktasında müspet hareket iman hizmetini hedef olarak seçmektir. Bediüzzaman müspet hareket metodunu tesadüfen bulmamıştır. Bu asrı iyi okuduğunu görüyoruz.”

PROF. DR. MEHMET ALTAN: Said Nursî’nin fikirlerinin daha da önem kazanacağı bir döneme giriyoruz

İkinci panelist Prof. Dr. Mehmet Altan ise, konuşmaya başlarken, “Acaba size ‘Yeni Said dönemi takipçisi, küresel demokrat müminler’ diye mi hitap etsem, yoksa “İttihad-ı İslâm partisi mağdurları” mı diye hitap etsem, diye düşünerek ikilem içinde kaldım” dedi. Prof. Dr. Altan,  ikincisinin doğal mağduru olmanın bu ülkede kaçınılmaz olduğuna dikkat çekerek, Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun, Köprü dergisi için zaman zaman röportaja geldiğinde, “Said Nursî niçin İslâmî hiç bir partiyi desteklemedi?” diye sorduğunda, ‘Başınıza gelecekleri önceden gördüğü için desteklemedi’ diye cevapladım… Aslında önemli olan gerçek dindarlık ile dini siyasete alet etme arasındaki büyük farktır” dedi.

Geçenlerde bir vesileyle Van’a gittiğini ve Said Nursî’nin çilehanesini gördüğünü aktaran Altan, “Yeni Said dönemindeki arayışı gerçek dindarlık ve gerçek inanç vicdanlı insanlık demektir. Zaman içinde gördüm ki, siyaseti din üzerinden yapmakta neden mesafeli olduğunu daha iyi anladım” diye konuştu. Prof. Dr. Altan şöyle devam etti:

“Aslında yeni dönemin bizim açımızdan en büyük kazanımı, gerçek dindarlığın bundan sonra daha fazla kendini koruyacağı, dinin istismarına bundan böyle izin verilmeyeceği bir aşamaya gelmiş olmamızdır. Bu yüzden Said Nursî her zamankinden daha fazla merak uyandırıyor, yayılıyor, gerçek dindarlıkla din siyaseti üzerindeki farkın da netleşmesini sağlayan bir kerteriz noktası olarak ortaya çıkıyor.

“Şimdi biz 82 yıl yaşamış, 54 yıl önce ölmüş bir din âlimin tekrardan bize bıraktıkları üzerinden hayata bakarken, bir de bugünden düne bakmayı… Örneğin Said Nursî 54 yıl önce ölmüş. Bugünden düne bakarken temel hak ve özgürlükler vurgusuyla Said Nursî’nin anlayışıyla bütün yerküre insanları için esas olan İnsan Hakları Bildirgesi’nin 65. yılının üst üste düştüğünü göreceğiz. Onun için ben bu tarz sempozyumlarda Said Nursî’den günümüze, günümüzden Said Nursî’ye bir karşılıklı çalışmanın yapılmasının faydalı olacağını düşünüyorum.

Hukukun temelinde dinin olduğunu ve bu sebeple din ve hukuk ayrımı yapılamayacağını belirten Prof. Dr. Altan şöyle devam etti: “Esas olan insandır. Said Nursî’nin de vurguladığı gibi, yeryüzündeki bütün insanların temel hakları  demokrasiyle, çoğulculukla korunacaktır.

“Said Nursî’nin söylediği en büyük meseleler; bölünmüşlük, cehalet, fakirlik… Peki neden? Yani kutsal kitabın doğruluğu ve güzelliği ile uygulaması arasındaki fark nereden çıkıyor? Onun için o da bunu müsbet ve menfi olarak ikiye ayırıyor.

“Bir de neden böyle bir cehalet, neden böyle bir fukaralık bu âlemde söz konusu? Bunu nasıl tartışmak, nasıl değerlendirmek, buna nasıl bakmak gerekir diye de özeleştirel noktadan bakmak lâzım.

“Yeni dönemde Türkiye’de askerî vesayet üzerinden siyaset olmaz, dini siyasete alet etmek, yahut din istismarı üzerinden de siyaset olmaz. Onun için böyle toplantıların önemi artıyor. Buradaki söylenen temel yapı, aslında vatandaşlık hukukudur.

“Aradığımız şey birbirine benzemez insanların bir arada huzurlu, özgür, zengin bir ortamda nasıl yaşayacağı… Bunun adı, işte tam da Said Nursî’nin altını çizdiği gibi, demokrasidir, temel hak ve özgürlüklerdir ve insanın en kutsal kabulüdür. Bunu inkâr ederek Müslümanlık da olmaz, siyaset de olmaz, bu hedeflere varmak da mümkün olmaz. Bunu Türkiye çok fena şekilde sona eren bir dönem sonunda anlıyor.

Gerçek dindarları ve inanç sahiplerini üzen farklı uygulamaları görüyoruz. Bu yeni Türkiye’de geçerli olabilecek bir saydamlıkla yapan bir düşünce adamı, bir çile insanı olarak Said Nursî daha da önem kazanacaktır. Yeni döneme bir taraftan küreselleşmenin dünya değerleri, bir taraftan da onun belki bu topraklardaki fiilî bir yerel izdüşümü olarak Said Nursîterkibinden yeni dönemi aramanın mümkün olduğunu düşünüyorum.”

PROF. DR. AHMET BATTAL: Demokrasi önce nefislerimizden başlar

Panelin son konuşmacısı olan Prof. Dr. Ahmet Battal ise, “Bu dünyada “bir”den “çok” oluyoruz ve farklılaşıyoruz” diyerek, farklılıklarımızın bazen kızgınlık ve kavga sebebi olduğunu söyledi. Battal, “İşte, o yüzden birbirimizi hoşgörebilmemiz aslında çok önemli bir prensip. Farklılıklarımız zenginliğimiz olabilir. Aslında bizim bir imtihanımız olan farklılıklarımızı gereğinden fazla abartmazsak imtihanı kazanabiliriz” dedi.  Farklılığıyla dost olmanın zor olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Battal, “Bu millet, bu ümmet yüzlerce yıldır bunu başarmışken, maalesef son 300 yıldır İslam dünyası farklılıkları bir arada tutmayı başarmıştır. Önümüzde hem kendi mazimiz, Osmanlı, Endülüs ve benzeri devletler, hem de modern Avrupa Birliği ve ABD gibi farklılıkları bir arada yaşatmayı becermiş olan güzel örnekler var. Onların güzel yönlerinden de dersler alarak, ama bilhassa bugün burada bulunmamızın sebebi olan Risale-i  Nur Külliyatı’nda yer alan çok güzel cümlelerden de ders alarak bir arada yaşamayı başaracağız.” diye konuştu.

Yaşadığımız dünyada farklılıklarımızın Doğunun, Batının farklılıklarının aslında ciddi anlamda farklılık olmadığını savunan Ahmet Battal, “Birbirimizle ilişkiler açısından üstün değiliz. Devlet karşısında birbirimize nazaran üstün değiliz. Ama inançlarımızda farklılıklarımız, elbette olabilir. Bunları birbirimizi etkilemek üzere ortaya koymamızda hiçbir mahsur yoktur. Bir arada yaşamak, eğer baskıyla ve zulümle olursa, maalesef devleti de zorba, vatandaşı da mahkûm ve mağdur eder” dedi.

“Maalesef iktidara taraf olmanın kolay olduğu ama muhalefete taraf olmanın zor olduğu ülkelerde yaşayan Müslümanlar ne yapacağını bilemez bir halde yaşıyorlar” diyen Prof. Dr. Battal şöyle devam etti; “Demokrasiyi, toplumsal hareketleri, meşru dairede olmak kaydıyla, sivil itaatsizlik boyutuna kadar taşıyacak olan ve muhalefeti örgütlenme imkânından mahrum etmeyecek olan rejim olarak gördüğümüzde, demokrasinin kalpten başlayan bir hareket olduğunu anlamış oluruz. Gerçekten insan önce nefsine muhalefet etmeyi başarabilmelidir. Bunu başaramayan insan bir sonraki demokrasiyi başaramaz.”

İnsanların üzerine düşenin düşüncelerini başkalarıyla paylaştıktan sonra eleştirilmesine, karşı fikirler geliştirilmesine hazır olması olduğuna dikkati çeken Battal, “Demokrasinin içselleştirilmesi bu demektir. Bunu yapabilirsek, demokrasiyi meşveret ve istişare prensipleri olarak işletebilirsek, bir sonraki halkada Türkiye toplumu katmanlarıyla meşverete yönelecektir. Demokrasiyi hakkıyla yaşayacak, şûrâyı tesis etmiş olacaktır. Bir sonraki aşamada İslâm dünyası gerçekten demokrasiyle barışıp, özgürlükleri hakettiği biçimde yaşayan bir topluluğa dönüşmüş olacak inşallah… Ardından dünyanın ikinci Asr-ı Saadeti gelmiş olacaktır” şeklinde konuştu.

Bediüzzaman’ın, “Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir, menfî hareket değildir” dediğini aktaran Battal, arkasından gelen cümlenin de “rıza-yı İlahiye göre sırf hizmeti imaniyeyi yapmaktır. İnsanların imanını kurtarmaya çalışmaktır. Ve vazifeyi İlahiyeye karışmamaktır” dedi ve ekledi:

“İşte Bediüzzaman büyük bir ders veriyor: Müspet hareket edin, ama bunun şartı hedefe kilitlenmemektir. Allah’ın işine karışmamaktadır. Neticeye karışmaya kalkarsanız çok ciddi hatalar yapabilirsiniz.

“Müspet hareket etmek ikinci olarak, “vela teziru vaziratun vizra uhra” ayetine riayet etmektir. Yani, “Hiçbir günahkâra başkasının günahı yüklenmez, yüklenmemeli.” Suç ve ceza şahsî olmalı.

“Risale-i Nur’a bu toplumun ve İslâm dünyasının şiddetle ihtiyacı var. Bediüzzaman’ın müspet hareketinin diğer bir mânâsı: Kudret topuzundan uzak durmak, nasihat nuruna sarılmaktır. Kudret topuzunun mânâsı şudur; Parti kurarak, kurulmuş bir partiyi ele geçirerek iktidar olmaya çalışmak, Bediüzzaman’a göre bugünün şartlarında müspet iman hizmetinin vasıtası, yöntemi değildir.

İkinci olarak; siyasî iktidarı, meclis çoğunluğunu ele geçirmek değilse de bürokratik iktidarı ele geçirerek devlet bürokrasisi vasıtasıyla dine hizmet etmeye çalışmak da Bediüzzaman’a göre bir tür topuzculuktur.

Üçüncü olarak, toplum üzerinde bir biçimde baskı oluşturan gazete tirajı dahi bir tür topuzdur.

Son olarak, Bediüzzaman asayişi muhafazayı netice veren müspet iman hizmetinden bahsediyor. Şunu soruyor: Allah’a ve ahirete inanmayan on kişiyi mi, Allah’a ve ahirete inanan bin kişiyi mi daha kolay idare edersiniz? Kuvvetli imana sahip olan insan hürriyeti öyle anlar öyle yaşar ki, ne kuvvetiyle kimseye zulmeder, ne de kuvvetsizliği yüzünden başkasına boyun eğer.”

PROF. DR. MUSTAFA ERDOĞAN: Farklılıklarımızı hoşgörüyle yaşarız

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan da, her grup ve toplumun kendi işlerini kendilerinin görmesi gerektiğini belirterek, merkeziyetçilik düşüncesinin buna müdahale edeceğini söyledi. Prof. dr. erdoğan şöyle devam etti:

“Vicdan özgürlüğünün temel gereği olarak hiç kimse derin inançlarına aykırı olarak yaşamaya zorlanmamalıdır. Evrensel değerlerin dahi vicdan üzerine zorla dayatılması doğru değildir. Farklılıklar içinde birlikte yaşamanın temel sağlayıcısı hoşgörü olmalıdır. Hoşgörü; bir başkasının onaylamadığı bir davranışı değiştirmek için güç kullanmayı reddeder. Onaylamadığımız bir davranışı değiştirmek için kamu gücüne başvurmak aklın sürgüne gönderilmesi demektir. Bir şey yapmaktan kaçınmak, bazı durumlarda bir şeyler yapmaktan daha değerlidir. Hoşgörü bunu benimser. Hoşgörü, başkalarına yukarıdan bakmak değil fakat onaylamadığı bir görüşe müdahale etmemeyi gerektirir. Adalet herkese hak ettiğini vermektir. Adalet zulmün karşıtı olarak tanımlanır.”

Risale-i Nur Enstitüsü’nden Zorunlu Açıklama

Risale-i Nur Kongresi ile ilgili ROTAHABER’de bugün kaynak belirtilmeden yayımlanan haber, gerçeği kesinlikle yansıtmamaktadır. Başbakan’ın isteği doğrultusunda 9. Risale-i Nur Kongresi’nin ertelenmesi ve kendisinin katılımı ile bir hafta sonra yapılması şeklindeki haberin gerçekle ilgisi olmayıp ne Başbakanlık’tan Risale-i Nur Enstitüsü’ne ve Yeni Asya Gazetesi yönetimine böyle bir teklif gelmiş ne de böyle bir teklif tarafımızdan reddedilmiştir.

Risale-i Nur Kongreleri Risale-i Nur prensiplerinin kamuoyuyla paylaşıldığı, Başbakanlık dahil, bütün bürokratların ve halkımızın davetli olduğu, herkese açık toplantılardır. Bilgilerinize sunulur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*