Yeni savaşlar dönemi

20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında öne çıkarılan “bilgi”nin yeni teknoloji ile önemini kaybetmesi üzerine global savaş çeteleri bu defa da “haberleşmeye” dadandılar. Bu meselenin yeni olmadığını, Risale-i Nur’u dikkatle mütalâa edenler bizden daha iyi bilirler. Âlem-i İslâmı kan ve ateşle perişan eden “Arap Baharı”nın pimini çeken Wikileaks internet sızıntılarından tutunuz, Türkiye’nin bugün yoğun bir şekilde yaşadığı “ses kasetleri”ne kadar, muhabere hırsızlığından kaynaklandığı varsayılan çatışmaların bütün yüzleriyle analizlerine girişmeden önce, konumuza ışık tutacak bir iktibası takdim edelim:

“Hem meselâ ‘fi’l-ukadi’ cümlesi (şeddeler sayılmaz) bin üç yüz yirmi sekiz (1328), eğer şeddedeki lâm sayılsa, bin üç yüz elli sekiz (1358) adediyle bu umumî harpleri yapan ecnebî gaddarların, hırs ve hasetle bizdeki Hürriyet inkılâbının Kur’ân lehindeki neticelerini bozmak fikriyle tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan harpleri ve Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyâne mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazırlanmaları tarihine tevâfuk ederek tam mânasına tetâbuk eder..”

Birkaç ciltlik tarihî hadiseleri bir paragrafta vecizce ifâde eden Bediüzzaman’ın yukarıdaki cümlelerinin hepsini açmaya elbette zamanımız yok. Buradan yalnızca haberleşmeyi nazarlarınıza arz edeceğiz.

Julian Assange’nin neocon ve neoliberallerce kurulmuş bir ihtilâl ve iç savaş tezgâhının sıradan adi bir personeli olduğunu Yeni Asya ilk gününden itibaren yazmaya başlamıştı. Amerikancılık ve İngilizcilik kostümleriyle dünya sahnesine çıkanların zararlarını o ülkelerin halkları da çekince, geçici bir süre için “tukaka” edildiler. Karşı atağa geçen Birinci veya İsevî Avrupa ise Edward Snowden ile cevap verdi. Amerikan ve İngiliz şapkaları altında, fitne ve çatışmada kullanmak üzere hasımlarını dinledikten sonra İslâm coğrafyasını kana bulayanların mâhiyetlerini deşifre eden Snowden’e tepkinin Amerika’dan gelmesi de ilginçti… Haddizatında bu komünikasyon hırsızları ne Amerikalı, ne İngiliz, ne AB’li ve ne de Rus’tular: Vatansız ve dünyayı çatışmaya götürmekten zevk alan devrimcilerdi. Rusya’ya ilticaya mecbur edilen Snowden bir hakîkati ifşa ediyor: “Savaş çetesi herkesi dinliyor…” Buna rağmen Julian Assange’yi serseri ve deli gömleğiyle korumaya alan neoconlar, Snowden’i hâlâ ölümle tehdide devam ediyorlar.

ZEHİRLİ RADYO DİLİ

“…Maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle…”

Ahirzamandaki vazifelerini yapan deccaliyet ile Ye’cüc ve Me’cüc’ün mahiyetlerini günlük hayatta keşfedemeyen biz Müslümanlar, büyük bedeller ödüyoruz. Radyo ve televizyonun bizde önemli format değişikliğine gidişi Show TV ile olmuştu. İngiltere’de 40 günde hazırlanmış bir organize idi. Daha sonra Kemalist ekranlar bilhassa dindarlara saldırıda bu üslûbu Reha Muhtar, Uğur Dündar, Ali Kırca, M. Ali Birand  ve diğer bazı meşhur gazeteciler ile bolca kullanacaklardı. Hipnozun, sihrin ve cerbezenin bini bir paraydı bu haber saatlerinde. AB ve ABD’de rastlanmayan bu üslûbu gazetecilerimiz hiç, ama hiç sorgulamadılar. Bilâkis dindar spikerler de Amerika ve İngiltere’ye gidip NLP seminerlerinde bu sihirli tarzı öğrenip AKP lehine kullanarak Tayyip Bey’in pusulayı şaşırmasını sağladılar. Üflemek, zehirlemek, sihirle tesir etmek, vesaire, vesaire… Kur’ân’da sihirbazlara lânet var… Onların asla -daimî- başaramayacaklarını âyet ve hadis haber veriyorlar. Yani Firavun ve Nemrud’un kazanamadıkları bir savaşı deccaalizm ve süfyanizm de elbette kaybedecekler… Burada önemli olan Musa’nın (as) Asâ’sına dört elle sarılarak sihir veve manyetizmanın zehirli tesirlerini bertaraf etmektir. Doğru İslâmiyeti bilmediğimiz zaman deccalizm ile Firavun paralelliğini yakalayamadığımız gibi, Deccal ve Süfyanı maddeten mağlûp edecek Mesih’in mâhiyet, misyon ve cemaatini de tanıyamayız. Assange ile Snowden’a bu adeseden bakmak ufkumuzu açabilir.

GÜNÜMÜZE GELİNCE…

Neocon ve neoliberaller cephesindeki “komünikasyon” sessizliği, Birinci Avrupa’nın da onları dinlemeye aldıkları izlenimini bize veriyor. Eski Dünyanın Rusya telakkisini kullanarak yeni kamplaşmalara gitmeye AB içindeki Birinci Avrupalılar izin vermiyor gibi. İkinci Avrupa’nın önemli aktörlerinden Sarkozy’nin Berlusconi‘ye yaklaşması da Birinci Avrupa’nın atağına benziyor. Bu arada, savaş ve kaos ekipleri olan neocon ve neoliberallerin Arap âlemine attıkları sis bombalarının tesirleri kaybolunca; İran ve Rusya’nın yardımıyla doğru haberler bütün dünya merkezlerine ulaştı. Emirlerindeki El Kaide ve paravanlarınca yapılan iğrenç katliamların görüntüleri, “Suriye dostlarının” belini büktü. Düne kadar Türkiye’nin yetişmiş teknik kadrolarını Gene Sharp ve devrimcilerin emrine veren idarecilerimiz, bu devrimcilerden ürkmeye ve hatta sızlanmaya başladılar. Devrimin evvelâ çocuklarını, sonra yandaşlarını yediği bir hakikattir: Suriye’de, Kahire’de, Yemen’de, Bingazi ve Trablus’ta Arap gençlerini düğmelere dokunarak veya üfleyerek sokağa çıkartıp katlettirenlerin üfürmeleri devam edeceğinden, bizimkiler de için için korkmaya başladılar.

Bizdeki iktidarın panik içinde “paralel devlet” argümanına sarılmasının arkasında da bu hakikatin olduğu malum. Telefon konuşmaları, facebook, twitter ve bütün haberleşme teknikleri iktidar milletvekillerinin başına bela olmuş durumda. Seyredilmedik bir köşe ve işitilmedik bir söz bırakmayıp milleti gıybet, iftira, cerbeze, tahkir, yalan bilgilendirme ve tezyifle birbirine kırdıranların ne cemaat mensupları ve ne de siyasal İslâmcılar olmadıklarından eminiz. Kimler olduklarını Vodafone, Turkcell, Telekom ve diğer haberleşme devlerinin emrinde çalışan üst seviyedeki mühendisler öğrenebilirler. Tekrar edelim ki, burada milliyeti, devleti ve ırkı sormamalısınız. Yine Bediüzzaman´ın ifadesi ile, zamanımızda devletler milletler savaşı, yerini sınıf savaşına terk etmiş bulunuyor. Aden, Halep, Tahrir, Meydan ve Bingazi’de toplanıp serserice vatanlarını yakanların milliyetleri olamaz. İstanbul Gezi’de hangi milliyetle yüzleşebildik ki, cemaat ve iktidar savaşını muhabere ile tırmandıranların milliyetleri olabilsin… Bu arada bilhassa Kemalist basındaki jurnaller, çatışmaya götürecek yalan haberler, iftira ve cerbezeler de asla gözden kaçmadı… Hatta bu gazetelerin hangi savaş ve çatışma lobisine servis yaptığı teşhir edilerek, zararlarından kamuoyu korunmalıdır.

ELHASIL:

Teknoloji geliştikçe, Peygamberlere ve kitaplara olan imanımız artıyor. Medeniyetin bu harikalarını Peygamberler mu’cizeleriyle göstermişler. Dünyayı ve insanlığı yoktan yaratan El-Habir ve El-Basir’in tecellilerini seyrettikçe, bizler mutlu oluyoruz. Semavî dinlerle savaşmayı prensip edinmiş global cereyanların bu teknolojiyi yanlış kullanmasına ve belli sermayedarlarla tekellerine almasına hem Mesihî dünya ve hem de Müslümanlar karşı çıkmaya başladıklarından dolayı bu kadar patırtı gürültü çıkıyor. Gidişli gelişli bu dehşetli mücadelede şimdilik kullanılan haberleşmenin mahiyet ve kullanımını bilmeyenler elbette kaybedecekler. Kemalistlerin Ergenekon sürecinde yaptıkları zehirli yayınların ateşine yanmaları gibi, bugün de siyasal İslâmcılarla cemaat alet oldukları üfürmelerin cezasını çekiyorlar gibi… Dileriz ki, bu dehşetli fitne, kargaşa ve çatışmalardan vatan, milliyet ve İslâmiyet zarar görmesin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*