Yeterli delil: Vicdan

Gazetedeki bir haber dikkatimi çekiyor: Yargıtay ceset ve delil bulunamamasına rağmen bir cinayet olayını “Sanığın vicdan azabı ve kâbusları yeterli kanıttır” diye onaylamış.

Bir gece ortadan kaybolan ve bulunamayan gencin arkadaşı dokuz yıl sonra polise başvurarak iki kişi bir olup arkadaşlarını öldürdüklerini, yıllardır rahat uyku uyuyamadığını belirterek teslim oluyor. Olay yerinde ne ceset, ne kan izi, ne DNA örnekleri bulunmamasına rağmen bu “delilsiz” dâvâda Yargıtay sanığa 15 yıl ceza veriyor. Savcı “Delilsiz dâvâ olmaz” dese de Genel Kurul sanığın kâbuslarını yeterli delil kabul ederek cezayı onaylıyor.

İşin ibretli diğer bir yönüyse suç ortağı ikinci kişinin evini yakarak intihar etmesi… (Sabah, 21 Haziran 2013)

Haberi okuyunca, “İbret nazarıyla bakıldığında varlık âlemindeki her şey Yaratıcısından haber veriyor” diye düşünüyorum. Bu kâinat sarayının Sultanı, İlâhî bir adaletin sahibi. Bazen müşahede ediyoruz. Zalimin zulmü, mazlûmun âhı yerde  kalmıyor. Bu olayda olduğu gibi kör gözlere bile İlâhî adaleti sergiliyor…

Bazen de bu fani dünyada cezalandırılmayanların dâvâları, Mahkeme-i Kübra’yı bekliyor.

RABBİMİZİ TARİF EDEN KÜLLÎ MUARRİFLER…

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur Külliyatı’nda yer alan 19. Söz isimli eserinde Rabbimizi bize tarif eden üç küllî muarrif olduğunu ifade eder: Kâinat, Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberimizdir (asm) bu deliller. Külliyatın başka bir eseri olan Mesnevî-i Nuriye’de ise buna dördüncü bir delili daha ekler: Fıtrat-ı zîşuur olan vicdan.
Vicdan şuurlu bir fıtrattır. Yalan söylemez. Ne maksatla yaratıldıysa onda istikrarlıdır. Sözgelimi bütün bitkilerin tohumları, çekirdekleri filizlenip büyümek fıtratındadır. Uygun ortamı buldukları her yerde bu yaradılış maksatlarını gerçekleştirirler. Umulmadık ortamlarda kimyasal asfalt yarıklarında, taşların çatlaklarında bile yemyeşil ağaçları, çiçek açmış bitkileri görmek mümkündür…

Cansız varlıklarda bile fıtrat yalan söylemez, yaratılış gayesini gerçekleştirir. Uygun ortamı bulduğunda su, demiri parçalar.

VİCDAN-KALP BİRLİKTELİĞİ

Bitkilerde, cansızlarda fıtrat yalan söylemiyorsa, “fıtratı şuur sahibi eşref-i mahlûkat” olan insanlarda durum nasıldır acaba? İnsanın şuur sahibi fıtratı olan vicdanı da her türlü yalandan, hileden, şüpheden uzak bir yapıdadır.

Vicdan kalbe ait olan duygu ve hislerin ortaya çıktığı yerdir. Gurur ile izzet, kibir ile tevazu, cimrilik ile iktisat, menfaat ile fedakârlık gibi duygu ve hisler arasındaki farklar vicdan ile anlaşılır. Vicdan imanın yerleştiği mevkidir. İman nuru vicdanın içyüzünü ışıklandırır ve vicdanlı kişi kâinatla bir muhabbet bağı kurar.

VİCDAN ve KALBİN HASTALIKLARI: GÜNAHLAR

Her bir günah kalbe ve vicdana girip siyahlandıra siyahlandıra iman nuru kalmayıncaya kadar kalbi katılaştırmaktadır. Bu durum insanı fıtratından uzaklaştırmakta ve gittikçe hayvanileştirip, sefil bir hale getirmektedir. Toplum hayatımız için zehir hükmünde olan bu hastalıklı tablonun değişmesi için tek çözüm tövbe ve istiğfarla günahın imha edilmesi, nefis ve hevesin engellenip terbiye edilmesidir.

HÜLÂSA

Fıtratı şuur sahibi bir vicdana sahip olan insanoğlu dünyaya tertemiz, her türlü hile, şüphe, günahtan uzak bir şekilde ibadet vazifesiyle imtihan için gönderilir. Günahlar insanoğlunun fıtratını bozar, ibadetlerinden uzaklaştırır. Dünyasını cehenneme çevirir.

Kâinatın Sultanından haber veren kalp ve vicdan ise her zaman pusula gibi doğruyu gösterir.

O yüzden kula yakışan tövbe ve istiğfar temizliğiyle her dem meşgul olmaya çalışmaktır. Risale-i Nur bütün eserleriyle bu konuda bize ihsan edilmiş en büyük yardımcılardan, rehberlerden biridir…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*