Yine lûgatçe meselesi

Dil devriminin ve o eksende zamana yayılan müdahalelerin iyice fakirleştirdiği bir Türkçe ile konuşup yazmaya mahkûm edilen ve kelime haznesi iyice boşaltılan nesillerin, Risale-i Nur gibi muazzam bir dil, kelime ve üslûp hazinesi ile karşılaştıklarında zorlanmaları normal.

Risalelerle tanışan herkesin ortak tecrübesi bu: “Ağır” bir dil ve onu anlama zorluğu.

Hele kelime dağarcığı birkaç yüz kelimeye kadar inmiş olan günümüz gençleri, bu zorluğu çok daha fazla yaşıyor ve hissediyorlar.

Peki, bu zorluğu aşmanın ve kolaylaştırmanın yolu ne? Risaleleri sadeleştirmek mi?

Bunun eserlerde çok ciddî anlam kayıplarına yol açtığı ve yer yer tahrifat boyutuna varan sonuçlar doğurduğu, yaygın kanaat.

Ki, müellifin de, yakın hizmetinde bulunmuş talebelerinin de, kahir ekseriyetiyle Nur cemaatlerinin de böyle birşeye rızası yok.

O zaman ne yapılacak? Bunun yolu, Zübeyir Gündüzalp’in, Gençlik Rehberi’nin sonuna konulan konferansında gösterilmekte:

“İnsan üzerindeki tesiri pek büyük olan böyle bir eseri devamlı olarak teennî ile ve lûgatların manalarını öğrenerek, dikkatle okuyabilseniz, geceli gündüzlü çalışan birçok Nur Talebeleri gibi siz de büyük bir huzur ve saadete kavuşursunuz. (…) Devamlı okumaya her gün devam ediniz. Kendini tekrar tekrar, zevkle ve şevkle okutan bu şaheser külliyatını okudukça anlayışınız ziyadeleşecektir. Anlamanın tek çaresi, Nurlarla başbaşa kalıp, zihnî cehd sarf ederek tekrar tekrar okumak, sevgisiyle payidar olmaktır.”

Yine Gündüzalp’ten aktarılan bir tavsiye:

Yeni başlayanlar, kelimelere takılmadan, birkaç sefer külliyatı baştan sona devretsinler. Ta ki yabancılıkları kırılıp aşinalık kazansınlar. Ondan sonraki okumalarda lûgatların manalarını da öğrenerek derinleşebilirler.

Zaten eserlerin birçok yerindeki kelime dizilişleri, ayrıca lûgata müracaat ihtiyacını ortadan kaldıracak şekilde tanzim edilmiş.

Ama yine de külliyatta, anlamı ancak lûgate bakılarak öğrenilebilecek birçok kelime var. Peki, bu ihtiyaç ne şekilde karşılanacak.

Geçen hafta aktardığımız örneklerde görüldüğü gibi, bizzat Üstad Asa-yı Musa ve Zülfikar gibi eserlerine “lûgatname” hazırlatıp, bu çalışmayı yapanlara takdirlerini bildirmiş.

Ve Latin harfleriyle daktilo edilip teksir makinasıyla çoğaltılan Asa-yı Musa, sonuna konulan lûgatçe ile gençlere takdim edilmiş.

Son dönemde diğer eserlerin sonuna da lûgatçe koyma uygulamasının ilk örneği bu.

Lûgatçenin sayfalara konulması ise tartışmalı bir konu. Tekrar müzakere edilerek bu tartışmanın sonuca ulaştırılması gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*