Yitik Hayatlar (ımız) mı?

Toplumun özelini okuyamayan ve bu konuda söz sahibi olmayan birisi olmasa idi, bu kitabı okumayı düşünmezdim.

Öncesi sohbetlerimizde, konuşmalarında sosyal medyanın aile içi infilâkını öncesinden haber veren pek çok ifadeleri, dinleme anındaki dikkatlerimizi çekiyor, o an üzülüyor ve fakat devam eden hayatın fırtınasında unutup gidiyorduk. Ne zaman bu ifadeler, hepimizin içinden bir ailenin yıkımına sebep olduğunu resmeden esere dönüşüp de elimize roman olarak bir bütün hâlinde o serencamı okuma fırsatı oldu, işte trajediyi o vakit daha müessir fark ettik.

Bu vesileyle Kenan Taştan Hocamızın Yitik Hayatlar eserini okumanızı tavsiye ediyoruz.

Yitik Hayatlar, Kaan ve hanımı Sevda’nın şahsında cemiyetimizin resmidir.

Kaan, işi ile ziyadesiyle meşgul, ama bu meşguliyetin menfi neticesi olarak, hanımına yeteri kadar vakit ayıramayan, alâka gösteremeyen kocaları temsil eder.

Sevda Hanım, kocasından yeteri kadar alâka göremeyen, ama bu alâkayı onun başarılarını kıskanmak yerine bir şekli ile kocasının dünyasıyla bütünleşemeyen, ilgiyi dışarıda, özellikle sosyal medyada ararken bir yalancı ve aldatıcı yüzde gördüğünü zannederek ona mahremini kaptırarak elinde oyuncak olanları ve girilen bu girdaptan dip yapan hanımları temsil ediyor.

Hangisi kabahatli demeden, hemen kendi dünyamıza bakarak orada, kendi özelimizde arayalım. Elimizin altında, yakınımızda; aynı yastığı paylaştığımız, aynı tabağı kullandığımız eşimiz ile olan münasebetlerde ne kadar samimî vakitlerimiz oldu? Adıma söyleyeyim, sınıfta kalıyoruz, doğrusu.

Hangi haklı gerekçemiz; eşimizden, muhabbetinden, sadâkatinden, fedakârlığından daha üstün olabilir ki?

Yok, yok, bu teker böyle gitmez! Gittiğini zannettiğimiz zamanlarda duvardan sökülen tuğlalardan açılan deliklerden esen soğuk rüzgârın, içerideki o sıcacık havayı soğuttuğunun farkına bile varamıyoruz!

Çaresi bulunan şeyde, âczi ifade eden başka kapılara gitmek, kendine fenalık etmektir. Varsa bir problem, yerinde çözülmelidir, kaybedilen iğnenin dışarıda aranmayacağı gibi. Bu noktada, ferdî gayret, malûmat kifayetsiz ise, bilgi ve tecrübe desteği, ehlinden alınmalı, ama üslûbunca, dağıtmadan, incitmeden, soğutmadan. Unutmayalım, yangın su ile söndürülür, benzin ile değil!

İşte bu dertli, meşakkatli hayatın imtihan cilvelerinden olan sıkıntılı hâller, hayatın içerisindeki çözülebilen sorulardan olup, çözdükçe huzuru yakalayıp, şükre yol açan fırsatlar iyi değer- lendirilmelidir.

Çaresi bulunmayan şeyde hemen sızlanmaya, ağlamaya da sarılmamak lâzım. Kaderin payını unutma! Ağır yükünü gemiye bırak, rahat et! Allah, hangi derdi vermiş de dermanını vermemiş? Yok böyle bir şey! Dermanı bulunmaz zannedilen dertlerin, hakkımızda ve lehimizde birer “tevekkül” dermanı olduğunu da unutma! O şart ile ki elinden gelen bütün yollara müracaat ettikten sonrasında…

Muhabbetin ve alâkanın muhatabı, ailedir, eşlerdir; dışarısı, dış kapının mandalıdır.

Kadın, kocasından ilgisizlik, sadâkatsizlik, fenalık görse, o da kocasına inadına, asıl vazifesi olan sadâkat ve güveni bozsa, askeriyedeki itaatin bozulması gibi yuvanın dağılmasını hızlandırır. Yok, eğer aksine, başka kapıda ararsa her yönüyle zarar eder. Hakikî sadâkati bırakan, dünyada da cezasını görür. Elinden geldiği kadar kocasının kusurunu etkili ve sıcak sevgi dolu usûllerle ıslaha çalışırsa, ebedî arkadaşını kurtardığı gibi, ahiretini de kazanır. Unutmayalım ki yuvayı yapan da yıkan da dişi kuştur!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*