Yolsuzluklar yol bulmasın

Dünyayı tehdit eden yolsuzluklar, Türkiye’yi de tehdit ediyor. Ülkemizi idare edenler, her ne kadar ‘yolsuzluk’lar yerine, hayalî ‘irtica suçlarını’ tehdit ve tehlike olarak görse de; gerçekler değişmiyor: Hem Türkiye’de, hem de dünyada en büyük tehdit ve tehlike yolsuzluklardır…

 

Yolsuzluk elbette satece ‘fakir’ ülkelerin problemi değil. Bugün en zengin ülkelerde de yolsuzluklar yaşanıyor. Aradaki fark şu: Nisbeten zengin, hür ve demokrat ülkelerde ‘hesap sorma’ sistemi de işlediğinden, yapılan yolsuzluklar kısa sürede ortaya çıkabilir. Demokrasinin uğramadığı ya da sancılı olduğu ülkelerde ise yolsuzlukların üstü örtülür, hesap sorulamadığı için de tekrarlar durur. Bazı ülkelerin zengin olması gerekirken fakir olmasının sebebi de yolsuzluklardır. Meselâ, zengin yer altı madenlerine sahip olduğu halde fakir olan ülkeler var. Araştırılsa görülecek ki, böyle ülkelerde sistem yolsuzluk üzerine kurulmuştur. En küçüğünden en büyüğüne kadar imkân bulan herkes ‘devlet malı’ diyerek aslında birbirlerinin ceplerinden çalar ve neticede topyekûn fakirlik bataklığına düşülür.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Mukim Temsilcisi Shahid Najam da bu gerçeğe dikkat çekmiş. Ankara’da düzenlenen “Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Konferansı”nın açılışında konuşan Shahid Najam, yolsuzlukların birçok toplumun kalkınmasının önünde engel teşkil ettiğini söylemiş. Toplumlarda yolsuzluğun etkin bir şekilde engellenmesiyle adaletsizliğin ortadan kalkacağına da dikkat çeken Najam, yolsuzluğun, kaynakların etkin ve âdil bir şekilde kullanılmasını engellediğini hatırlatmış. (Yeni Asya, 2 Aralık 2010)

Peki, cemiyeti ve dolayısı ile devletleri temelden sarsan bu hastalığa karşı ne ile karşı konulacak? Elbette maddî cezaların da caydırıcı bir etkisi olur, ama kalıcı çözüm insanların kalplerine hükmedebilmektir. Bunu da ancak sağlam bir ‘iman eğitimi’ ile yapmak mümkün olur.

Şunu unutmamak lâzım ki, meydana geldikten sonra yolsuzlukları cezalandırmak kesin çözüm değil. Önemli olan, o yolsuzlukların meydana gelmesini engellemektir. Bu da her halde ancak kalplere birer yasakçı koymakla mümkün olur.

Hadiseye Türkiye örneğinden bakarsak şu soruyu sormak mümkün: Milletin maddî ve mânevî imkânları israf ve yolsuzluklarla hebâ edilmemiş olsa bugün bu durumda mı olurduk? Yıllarca “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” anlayışı ile imkânlar hebâ edildi. (Yanlış) yap – (sonra da) yık sistemiyle sadece kaldırımlara saçılan ‘para’nın bir hesabı var mı? Hatır gönül için yapılan ihaleler, ehil olana değil de ‘yakın olan’a ve üstelik de piyasa şartlarınının üstünde verilen ihaleler ‘kılıfına uydurulmuş’ yolsuzluklar değil mi?

Ülkemiz hür ve demokrat olmak istiyorsa, yolsuzluklara yol vermemelidir. Aslında millet imkânlarının faiz batağına atılması da bir tür yolsuzluk olarak görülmeli. Son 50 yılda milletin hazinesinden faizcilere verilen paralarla neler yapılabileceğinin hesabını yapan var mı?

Yolsuzluk sadece ihalelerle olmaz. Millet imkânlarının uygun şekilde değerlendirilmemesi, işin ehil olana değil de eşe-dosta verilmesi, ihtiyaç olmadığı halde kaldırım taşlarını değiştirmek de bir tür yolsuzluktur. Türkiye’nin ufkunu yolsuzluklarla karartmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, vesselâm…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*