Zaman, dördüncü mesele okuma zamanıdır

Geçtiğimiz günlerde, Suriye Afrin’e, ordumuz tarafından bir harekât tertip edildi. Allah; askerimize, milletimize yardım etsin, muzaffer kılsın.

Daha, bu harekât başlar başlamaz, biraz da, ortalığın pompalamasıyla, birçok kimse, TV başlarına geçip, kanaldan kanala, haberden habere, adeta atlayarak, saatlerini heba edip, boşa geçirmeye başladılar. Aslında, işin meraklıları, bir-iki defa dinlese, yeterli bilgiyi alabilecekler ama, yok… Saatlerce canlı yayın moduna geçilmeden tam bilgi sahibi olunur muymuş?

Bundan, yaklaşık yetmiş sene önce, 2. Dünya savaşı zamanında, dünya birbirini yerken, üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, o vaziyetle alâkalı soruya güzel bir cevab mahiyetinde, Meyve risalesinin 4. Meselesini kaleme almış ve muhteşem bir cevab vermiştir. Buraya kopyalamak istemiyorum. Zaten çoğunuz biliyorsunuz. Ama yeniden okumanızı istirham ediyorum.

Hakikaten de, Dünyanın birçok lüzumlu, lüzumsuz işiyle uğraşan bir kısım kişiler, at gözlüğünü takıp, yanındaki, yakınındaki tehlikeyi görmüyor. Çoğumuzun bir ayağı çukurda. Ölüm, genç-ihtiyar dinlemiyor vallahi. Her an, hepimizin ayağı kayıp, kabre yuvarlanabiliriz. En basitinden, bir-iki günlük dünya seyahati için, yanımıza, bir küçük çanta, valiz alıp giderken, ebedi ahiret yolculuğuna, hangi çantamızı alıp götürüyoruz acaba?

Kâinatta en büyük hadise olan, imandan sonra gelen namaza, ne kadarımız meftun acaba? Lüzumsuz işlere, saatlerini tahsis edenler, en lüzumlu ve büyük, hem de ebedî bir hakikate, günde bir saatini vermeye üşeniyor. Yazık değil mi? Kendi kendimize zulmediyoruz. Ölüm gerçeği bizleri uyandırmadan önce, Allah, basiret ve şuur vererek, uyanmayanları uyandırsın inşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*