Zarara kendi rızasıyla girene…

Önemli bir prensiptir: “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet ve şefkat edilmez”.

Bugünlerde birileri bu prensibi Yeni Asya’nın masum mazlûmlar hakkındaki yorumlarını kendilerince geçersizleştirmek için kullanıyor olabilir. Birileri de “ama onlar da bunu hak etmişti canım” türünden cümlelerle, bu propagandalara -istemese de- kapılıyor olabilir. Bu sebeple yazmak icap etti.

Anlamak için bu hüküm cümlesini tasniflerle bölelim:

1. Bir kişinin bir zarara “rızasıyla” girmesi ne demektir?

Rıza kast ve iradedir. Bir kişinin zarara girme iradesi inat ve ısrar biçiminde sürdüğü sürece bu kişi hakkındaki bu hüküm de geçerli kalmaya devam eder. Ancak zarara giren daha sonra bu konudaki rızasından vazgeçerse hüküm hükmünü yitirir.

Meselâ sigara veya içkinin zararını bile bile ona müptelâ olan kişiyi düşünelim. Henüz işin başında iken nasihat edilmiş ve o da bu nasihati tutmamış olduğuna göre, kendisi bu belâdan kurtulmaya niyet etmedikçe, bu alışkanlığı hususunda ona merhamet edilmez.

Ama bu “merhamet edilmez”lik hali ona “Allah seni bu dertten kurtarsın” diye duâ etmeye de mani değildir.

2. “Zarar”a girmekten kasıt nedir?

Zarar dünyevî olabileceği gibi uhrevî de olabilir. Kişinin gerek maddî ve gerekse manevî varlığına yönelik zarar bu kapsamdadır.

Meselâ asabi mizaçlı birinin dünyevî ve siyasî olaylarla kalbini meşgul edip sürekli bunalım halinde vakit geçirmesi zarardır ve üstelik rıza ile girilmiş bir zarardır. Merhamete lâyık da değildir.

3. Zarar ahireti de kapsar mı?

Elbette. Meselâ Cehennem en büyük zarardır. Ebedî Cehenneme gitmeye sebep olacak bir tercihi bile bile yapana merhamet edilip duâ edilmez. O duâ döner sahibini vurur.

Meselâ günah işleyen ve günahında ısrar edene kuru kuruya merhamet edilmez. Ama -hizmette öncelik bu olmamakla birlikte- bu mütemerridin ıslâhı için hem gayret ve hem de duâ edilebilir.

Buna karşılık günah işlemiş olan ve fakat daha sonra günahı için tövbe edene hem merhamet edilir ve hem de ıslâhı ve ahireti için duâ edilir.

4. Suç işlemek de bir zarara girme hali midir?

Devletin, bilhassa laik devletin suç saydığı her eylem dinen ve Allah nazarında suç olmayabilir. Aynı şekilde, devlet, dinen günah olmaktan başka suç da sayılan ve devletçe cezalandırılması gereken bir eylemi suç sayıp cezalandırmayabilir.

O halde önemli olan devletin ne dediği değil dinin ne dediğidir.

Devletin ve dinin suç saydığı bir eylemi bile bile yapan biri zarara ve hapse rızasıyla girmiş demektir. Tövbe etmedikçe merhamete hakkı yoktur.

5. “Merhamet edilmez” ne demektir? Neyi kapsar neyi kapsamaz?

Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez, tamam, ama başka şeyler edilebilir mi?

Meselâ nasihat edilebilir mi? Elbette, edilmeli de.

Meselâ onunla ticaret, komşuluk vs. yapılabilir mi? Elbette mümkündür. Tedbiri elden bırakmamak kaydıyla.

En önemlisi de şudur:

Hâkimin bile suçluya şefkat ve merhamet etmesi mümkündür, yeter ki suçtan zarar görenin hakkını ihlâl veya ihmal etmesin.

Mü’min kardeşinden gelen bir fenalığa karşı iyilikle mukabele etmek gerektiğini de unutmamak lâzım.

İşlemediği bir suçtan yargılanan ve hatta mahkûm edilen kişiler ise fikirleri ne olursa olsun merhamete ve desteğe öncelikle lâyık ve muhtaçtırlar. Zira fikir ve fikren muhalefet suç değildir ve olmaz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*