Zemahşerî (1075-1144)

Asıl adı Mahmud’tur. Doğduğu şehirden dolayı “Zemahşerî”, uzun süre Mekke’de yaşadığından ötürü de “Carullah” lakaplarıyla anılmıştır. Mutezile akidesine bağlı bir alimdir. Özellikle Arap dili ve Edebiyatı ile belagat konusunda dahi bir hüviyete sahiptir. Risale-i Nur’da; “dâhî imam” (Sözler, s. 411), “belagat imamı” (İşaratü’l-İ’caz, s. 184) olarak tavsif edilmekte ve Mutezile akidesine bağlı olmasına rağmen, “muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet” (Mektubat, s. 437-38) tarafından tekfir ve tadlil yani küfür ve dalalete düşmekle itham edilmediği belirtilmektedir.

Zemahşerî olarak tanınmakta olup, künyesi Ebül Kasım Carullah Mahmud bin Ömer bin Ahmed el-Zemahşerî şeklindedir.

Mahmud, 1075 yılında Harezm’in Zemahşer kasabasında doğdu. Küçükken geçirdiği kaza sonucu bir bacağını kaybettiğinde takma bir bacakla yürümek zorunda kaldı. Dindar bir aileye mensup olup, ilk eğitimini babasından aldı. Baba, oğlunun sakatlığını da göz önünde bulundurarak durumuna uygun olan ve oturarak çalışılabilen terzilik mesleği ile geçimini sağlamasını istiyordu. Ancak, Mahmud’un okumak konusundaki ısrarı üzerine bir medreseye verdi. Babası, kesin olarak bilinmeyen bir sebepten ötürü hapsedildi ve ahir ömrünü burada geçirdi.

Mahmud, Harezm’de tıp, lügat ve nahiv sahasında önemli bir konuma sahip olan Ebu Muzar Mahmud bin Cerir el-Zebbî’den ders aldı. Dil ve edebiyat derslerinin yanında, aldığı eğitimin etkisiyle Mutezile akidesine bağlandı. Üstün zekası ve gösterdiği başarıdan dolayı hocasından maddi manevi destek gördü. Bir ara Buhara’ya da gidip orada da eğitim aldı. Bu tarihlerde hüküm süren Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ve veziri ünlü Nizamülmülk’ten de himaye ve destek gördü.

Mahmud, ilim tahsil etmek gayesiyle muhtelif beldeleri dolaştı. Harezm’den ayrıldıktan sonra Horasan’a gitti. Orada bulunan ileri gelenlerle temas kurdu. Akabinde İsfahan’a gitti. Burada da Melikşah’ın oğlu ile görüştü ve onu öven bir kaside kaleme aldı. Bağdat’ta bulunan Nizamiye Medresesi’nde aldığı eğitim ayrı bir öneme haizdir. Burada hadis, fıkıh, nahiv ve edebiyat dersleri aldı. Arapça ve dilbilim konusunda uzman olarak yetişti.

Mahmud, şiddetli bir hastalığa yakalanınca Mekke’ye gitti. Mekke Şerifi Ebü’l-Hasan Ali b. Hamza tarafından çok iyi karşılandı. Aralarında samimi bir dostluk teşekkül etti. Aralarındaki şahsi dostluğun oldukça iyi noktada olduğu, birbirleri için karşılıklı şiir yazmalarından da anlaşılmaktadır. Mahmud Zemahşeri, bu süre zarfında Arap yarımadasında gerçekleştirdiği seyahatler ve Araplarla girdiği yakın diyalog neticesinde Arap dili ve edebiyatının incelikleri, zenginliği konularında oldukça önemli bilgilere sahip oldu. Teferruatlı bilgiler edindi.

Mahmud, son gelişi ve değişik zamanlarda hac vesilesiyle geldiği mübarek beldelerde uzun süre kaldı. Özellikle uzun süre Mekke’de kaldığından dolayı kendisine, Allah’ın komşusu anlamına gelen “Carullah” denmeye ve bu unvanla anılmaya başlandı. Memleket özlemiyle Harezm’e döndüyse de bir süre sonra tekrar Mekke’ye geldi. Birinci gelişinde iki, bu gelişinde de üç olmak üzere beş yıl Mekke’e kaldı. Daha sonra Harezm’e dönerken Bağdat’a uğradı. Büyük bir ilgi ile karşılandı. Burada ders vermeye başladı. Aynı zamanda kendisini yetiştirmeye ve dersler almaya devam etti.

Zemahşeri, bütün mesaisini ilme verdiği ve bu gaye ile sık sık seyahat ettiği için evlenmedi. Yaşadığı dönemin önemli alimleri arasında yer aldı. Dil ve tefsir alanında büyük otorite olarak kabul edilip, verdiği dersler büyük ilgi gördü. Bu alanda Harezm, Irak, Horasan, Hicaz gibi beldelerde, sahasında zamanın önemli alimleri arasında yer aldı. Bediüzzaman onu; “dâhî imam” (Sözler, s. 411), “belagat imamı” (İşaratü’l-İ’caz, s. 184) gibi ifadelerle tavsif etmektedir. Kendisinden ders alan bazı talebeleri önemli hatipler arasında yer aldılar ve camilerde vaaz verdiler. Belagat ilmindeki üstün kişiliği ve bu sahada yazdığı “Keşşaf Tefsiri” büyük beğeni toplayan ve kabul gören bir eserdir. Ehl-i Sünnet alimleri belagat ile ilgili konularda bu eserden önemli ölçüde yararlandılar.

Mahmud, Bağdat’tan Harezm’e geçti. Ceyhun Nehri kıyısındaki Ürgenç’e yerleştikten birkaç yıl sonra, 1144 yılında vefat etti.

Belagatta dahi alim olan Zemahşeri, Kur’an-ı Kerim’in belagatı ile ilgili olarak, “Kur’ân’ın belâgatı, tâkat-ı beşerin fevkindedir; yetişilmez” (Sözler, s. 411) tespitinde bulunmuştur.. Konu ile ilgili olarak teferruatlı bilgiler vermektedir. Risale-i Nur’un veciz bir şekilde aktardığı Kur’an belagatı, dahi imamların tasdiklerinin aktarılmasıyla ve örneklerle akla kabul ettirilmektedir. Sure ve ayetler yirmi sene gibi uzun bir zaman zarfında ve peyderpey nazil olduğu halde, bir anda inmiş gibi aralarında sağlam bir münasebet vardır. Nüzulün çok sayıda sebepleri olduğu halde sanki tek bir sebeple indirilmiş gibidir. Çok sayıda ve farklı sorulara verilen cevaplar, birbirleriyle o kadar mükemmel bir şekilde uyum halindedirler ki, sanki tek bir suale cevap verilmiş gibi harikulade bir düzene sahiptir. Birbirine zıt, birbirinden farklı hükümlere verilen beyanlar olmasına rağmen öyle mükemmel bir intizam var ki, sanki tek bir olay beyan edilmiş gibidir. Bu ve buna benzer çok sayıda özellikleri incelenen binlerce kez, milyonlarca alim ve araştırmacıların şehadetleri ile Kur’an-ı Kerim’in beşer kelamı olamayacağı ve beşerin elinin yetişemeyeceği ortaya konulmuştur. İşte bu hakikati ortaya koyanlardan birisi de Zemahşeri’dir. (Sözler, s. 378)

Zemahşerî, Mutezile akidesine mensup olması hasebiyle küfre düşmesi ve dalaletle itham edilip edilmemesi tartışma konusu olmuştur. Bediüzzaman, bazı dalalet ve bid’at fırkalarına mensup bazı zatların ümmet tarafından reddedilmediklerinden söz etmektedir. Mesela, Zemahşerî bu akidede mutaassıp bir ferd olduğu halde “muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet”, şiddetli itirazlarına rağmen Onu küfre girmekle ve dalalete düşmüş olmakla itham etmediklerini, ayrıca, kendisi için bir kurtuluş yolu aradıklarından söz etmektedir. Bunun sebebini irdeleyen Bediüzzaman, şu açıklamalarda bulunmaktadır:

Zemahşerî’nin Ehl-i Sünnete itiraz ederken, hak zannettiği mesleğinin muhabbetiyle hareket ettiğini bildirmektedir. Ehli Sünnete göre her fiilin yaratıcısı Cenab-ı Hakk’tır. Küçüğü büyüğü fark etmez. Sinekten, deveye ve yerden göğe kadar her şey ve her fiil Cenab-ı Hakk’ın iradesi dahilinde cereyan etmektedir. Zemahşerî’nin nazarında hayvanlar kendi fiillerinin yaratıcısıdırlar. Allah böyle basit şeylerle uğraşmaz. Güya, Cenab-ı Hakk’ı basit şeylerden tenzih etmektedir. Bu hükmü de Cenab-ı Hakk’a olan muhabbetine binaen vermektedir. Bu inancıyla fiillerin halkı konusunda Ehl-i Sünnet ile ters düşmektedir. Diğer Mutezile imamları ise daha ziyade muhabbet-i haktan değil, bu konuda Ehl-i Sünnet’in yüksek düsturlarına akılları yetişemediğinden, fikirleri kâfi gelmediğinden ötürü inkâr yoluna saptıklarından küfre düşmüşler ve fikirleri de reddedilmiştir. Neticede, Zemahşerî gibi zatlar; hallerine, meşreblerine bağlılıklarından ve Şeriat adabındaki zevkin yüksek derecesine erişemediklerinden lakayt kalmışlar. Müdakkik büyük İslam alimleri de yoldan sapmış ve küfre dalmış fırkaların tüm mensuplarını aynı kefeye koymayıp, farklı değerlendirmelere tabi tutarak kadirşinaslık örneğini göstermişlerdir. (Mektubat, s. 437-438).

Eserleri:

Zemahşerî, önemli ölçüde talebe yetiştirdiği ve ömrünün sonuna kadar ilim öğrenmeye devam ettiği gibi çok sayıda eser de kaleme aldı. Arapça’nın dışında Türkçe ve Farsça’yı iyi derecede bilmesine rağmen eserlerinin büyük bir kısmını Arapça olarak kaleme aldı. En önemli eserleri, Bediüzzaman’ın da (İşaratü’l-İ’caz, s. 173) atıfta bulunduğu “Keşşaf Tefsiri” adlı eseridir. Bu eserinde Kur’an-ı Kerim’in dilindeki üstünlük ve incelikleri göz önünde bulundurdu. Bu eseri kendisine İslam Aleminde büyük bir şöhret kazandırdı. Çok sayıda müellif ve müfessir kaynak olarak bu eserden yararlandı. Muhtelif dillere tercüme edildi.

Diğer bazı eserleri; Nükatü’l-Arab, El-Minhac, Rüusu’l-Mesail, El-Mufassal, El-Muhaccat, Esasü’l-Belağa, Etvakü’l-Zehab, Makamat… Şiirleri ise “Divan”ında toplanmıştır. Divan’ın bir yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadır. (Nuri Yüce; “Zemahşerî”, MEBİA., 13. C., s. 514).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*