Zina konusuna bir başka açıdan bakış

Yıllar önce arkadaşımla İslâmda ceza müeyyideleriyle ilgili yaptığım fikrî tartışmaları hatırlıyorum. Ona göre hırsızlık yapanın elinin kesilmesi çağdışı bir adalet anlayışıydı ve dinin diğer hükümleri gibi zamana göre reforme edilmeliydi…

Yeni aldığı bursunun da içinde bulunduğu çantasını kaptırıp beş parasız kaldığı gün öfkeyle, “Ne eli, kafasını kesmeli…” deyişini unutmak mümkün mü?

İnsanoğlu böyleyiz işte. Uzaktan ahkâm kesmek hoş da, iş başa düştüğünde tablo değişiveriyor. Dar bakış açılarımızla güneş gibi hakikatleri görmek istemiyor, kendi kafa fenerimizin aydınlattığı kadarıyla ifrat ve tefrit gibi iki aşırı uç arasında gidip geliyoruz.
Kur’ân’daki recm ya da değnek cezasını çağdışı gören hanım ya da erkeklerin çok sevdikleri eşlerinin zina yaptığı ortaya çıktığında ne düşündüklerini merak ediyorum. Sanırım çoğu arkadaşım gibi düşünecekti: “Ne yüz değneği?”
İslâmda zina cezasının bütün diğer had ve ceza hükümleri gibi kendi sistemi içinde bir bütünlüğü var. Bektaşi gibi davranıp işine gelen hükümleri alıp, öncesinde, sonrasında neler var diye düşünmeden bir kısım hükümleri İtalya’dan ithal günümüz hukuk sistemiyle mukayese etmek bizi doğruya götürür mü?

TUTARLILIK MI? ÇELİŞKİ Mİ?

İmanî bakış açısı, ifrat ve tefritle zik zaklar çizip çelişkilere düşürmek bir yana tutarlı, dosdoğru bir yolla Rabbine ulaştırıyor insanı. Güneş misal iman hakikatleri bir kalpte bulunduğunda, Arş-ı İlâhîden nazil olan emirler, kalbin kulağıyla dinlenilip işitilebiliyor. “Zinaya yaklaşmayın…” (İsra: 32), “Zina eden kadınla erkeğin herbirine yüzer değnek vurun” (Nur: 2) gibi âyetlerin insandaki ulvî hisleri, vicdanı harekete geçirip, nefis ve hevesten gelen meyilleri söndürmesi neticesi, kişiler sadece “Başkaları görse ne der?” gibi yalnızca vehmî ve fikrî değil, akıl, kalp ve vicdanın birlikte hareketiyle o menfî his ve hevesi yok olup, zinaya yaklaşmıyor, harama nazar bile etmiyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin söylediği gibi; “Evet, iman, kalpte, kafada daimî bir manevî yasakçı bıraktığından, fena meyelanlar histen nefisten çıktıkça ‘Yasaktır!’ der, tard eder, kaçırır.” (Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye, s. 82)
Emr-i İlâhiye göre tanzim edilmeyen hayatlar çelişkilerle dolu.
Eşi zina yaptığını açıkça ifade ettiği halde, maddî çıkarlar ve kariyer uğruna aldatılmayı sineye çekip, fedakâr eş rollerine bürünülüveriyor…
Genelevlerde yapılanlar (her halde oradakiler vergi verdiği için) zina kapsamına girmiyor da, imam nikâhlı olanlar zina ile suçlanabiliyor…
Ya da “Zina erkeğin elinin kiri (!), kadının yüzünün karası (!)” olduğundan kadınlar aile meclisi kararlarıyla öldürülürken, erkekler ne hikmetse aklanıveriyor.
Böylelikle kendimize ve çevremize hayatı zehir ediyoruz.
Oysa ki, sımsıkı kapattığımız gözlerimizi güneşe çevirip de hakikatleri görebilsek!
Gerçek mutluluğun yalnız ve yalnız iman hakikatleriyle mümkün olduğunu nefis ve heveslerimize kabul ettirebilsek…

SEMAVÎ DİNLERDE ZÎNA

Getirmiş oldukları disiplinlerle insanların dünya hayatını düzenleyen İlâhî kanunların hepsinde zinanın suç olduğu belirtilmiştir.
On Emir’den yedincisi “Zina etmeyeceksin!” der.
İncil’de zina, büyük günah olarak belirtilip yasaklanmıştır.
Kur’ân-ı Kerim’de zina büyük bir günah olarak kabul edilmiş ve yasaklanmıştır.

ŞÜYU’U VUKU’UNDAN BETER!

İslâm Ceza Hukukuna göre birini zina ile suçlamak için dört erkek şahidin cinsel ilişkinin en mahrem boyutunu görmeleri, tamamen birbirini tutan ifadeleri ve bu ifadelerin infaza kadar tereddütsüz sürdürülmesi gerekir. Şahitlerden biri ifadesini değiştirir ya da vazgeçerse, diğer şahitler de zina iftirası gibi ağır suçla suçlanırlar. Yani zina suçunun bırakın isbatını, tesbitini yapmak bile imkânsızdır. İslâm tarihi boyunca birkaç zina infazından başka bir uygulama olmamıştır. Olanlar da itiraf sonucu gerçekleşmiştir.
“Şuyu’u vuku’undan beter!” denir ya, hakkında konuşulup yayılması, gerçekleştirilmesinden daha fazla tahribat yapan konulardan biridir zina.
İsbatı zor ve insanların özel hayatlarını merakla araştırmak haram olduğundan, zina dinimizde daha çok ahlâkî ve uhrevî açıdan ele alınmıştır. Hukukî ve dünyevî boyutlarıyla gündeme getirilmek istenmemiştir.
Dinimiz, zina konusunda kişileri ve devleti özel hayatı merakla araştırmaya, zina suçunun tesbiti ve infazı için teşvik etmeye sıcak bakmamakta ve yasaklamaktadır. Ayrıca şahit getiremediği halde insanın namusuna iftira atmak, gıybetin en fena, en zalimane, alçak nev’î olarak kabul edilmektedir.

“HANIMLARINIZA NUR SÛRESİNİ ÖĞRETİN!”

Aile hayatına ışık tutan âyetleri dolayısıyla hadis-i şerifte Nur Sûresi için başlığımızdaki ifade kullanılmıştır. Bu sûrede, Hz. Ayşe (r.anha) hakkında yayılan namus iftirası ile ilgili olarak indirilen âyetlerden bir kısmı şöyledir:
“O iftirayı işittiğinizde mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların, kendileri hakkında hayır düşündükleri gibi mü’min kardeşleri hakkında da hayır düşünerek ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?
“O zaman siz o iftirayı dilden dile naklediyor ve hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyi ağzınıza alıp söylüyor, bunu da basit bir iş sanıyordunuz. Halbuki, o Allah katında pek büyük bir günahtır. Onu işittiğinizde ‘Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ bu büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?” (Nur Sûresi, 12, 15, 16.)

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*