Zındıkanın planı ve Risale-i Nur’un devletleştirilmesi

alt

Öyle görünüyor ki, sinsi, gizli bir planla karşı karşıyayız. Risale-i Nur’un devlet korumasına alınarak, yayınlanmasının devletin kontrolüne alınması planı. Bu çok sinsi ve dehşetli bir plandır. Görünüşte Risalelerin tahrifattan korumasına hizmet eden bir tedbir gibi görünüyor ve gösteriliyor. Acaba işin hakikî vechesi böyle midir?

Bilindiği gibi imanla küfür mücadelesi, Hz. Âdem’den (as) beri gelmiş, kıyamete kadar da devam edecek. Bir tarafta iman ve İslâm cephesi, diğer tarafta küfür ve inkâr cephesi. Biri diğerine galip gelmek için var güçleriyle çarpışıyorlar.

Özellikle günümüzde küfür ve inkâr cephesi, iman ve İslâm cephesini yok etmek için bütün ağır silâhlarını, şeytanın aklına gelmeyecek hile ve planlarını devreye soktuğu görülüyor. Bu cephenin günümüzdeki en tehlikeli temsilcisi ve gizli versiyonu Zındıka Komitesidir.

En gaddar ve acımasız olan, ancak kendilerini değişik suretlerde kamufle eden iman ve İslâm düşmanlarından oluşan bu komitenin en bariz özelliği; perde arkasında, hile ve nifakla iş görmesidir. Emellerine ulaşmak için senin din kardeşini, dostunu, hatta dâvâ arkadaşını fark ettirmeyerek kendine dost yapar ve senin aleyhine çalıştırır.

Bu komite, tek parti döneminde mahkemeleri ve devletin güvenlik güçlerini iğfal ederek, onları Üstad Bediüzzaman ve talebeleri üzerine sevk edip, iman ve Kur’ân dâvâsını çökertme planını kullandı. Onları hapis, sürgün, gözaltı cezalarıyla taciz etti. Hatta Üstad Bediüzzaman’ı yirmi küsur defa zehirleyerek onu ortadan kaldırmaya çalıştı. Ancak bu plan işe yaramayarak, iman dâvâsının daha çok parlamasına vesile oldu.

Komite bu sefer farklı, ancak daha da sinsi bir planı devreye soktu. Malûm ihtiyar hoca gibi, toplum nezdinde etkili ve itibar sahibi bazı hocaları Bediüzzaman ve Risale-i Nur aleyhine sevk etti. Bediüzzaman, imanî ferasetiyle bu planı da bozdu. O, Nur Talebelerine muteriz hocalarla münakaşa etmemeleri, su-i tefehhüme uğramış mevzularda hakikati anlatmaları, hatta Risale-i Nur’a Mekke’deki Kutb-u Azamdan bir itiraz gelse, o hocanın elini öpüp gönlünü alarak onunla tartışmamalarını istemiştir. Çünkü Zındıka komitesi, iki Müslüman grubu birbiriyle çarpıştırarak, birinin deliliyle ötekini, diğerinin deliliyle öbürünü imha etmeyi ve bu yolla İslâma darbe vurmayı hedefler. Malûm cemaat ile dindar siyasileri çarpıştırdığı gibi..

Zındıka Komitesi Bediüzzaman’ın vefatından sonra daha değişik bir planı devreye soktu. Darbecilere yaptırdığı her ihtilâlden sonra, Nur Talebelerinin vahdetini, birlik ve beraberliklerini sarsmak, aralarına fitne ve fesat sokmak, onları parçalamaktır. Ne yazık ki, o menhus komite bu planında çok defa başarılı olmuştur. 12 Eylül İhtilâlinden önce Nur Talebeleri tesanüd ve ittihad içinde hareket ettikleri zamanlarda, ülkemizin maddî-manevî badirelerden kurtulmasına vesile olmuşlardı. İhtilâlden sonra ise ne yazık ki, Nur Talebelerinin önemli bir kısmı, o komitenin tuzağına düşerek darbeleri savunur hale geldi. Demokrat olmayan siyasilerin manyetik alanına girerek politize oldular ve diğer Nur Talebesi kardeşlerine düşmanca bir tutum içine girdiler. Ne yazık ki, günümüzde de aynı durumun yaşandığı gözleniyor.

Zındıka Komitesinin, son zamanlarda diğerlerinden daha dehşetli ve tahripkâr bir planı uygulamaya koyduğunu görüyoruz. Risale-i Nur’un yurt içinde ve dışında intişar ederek altmış küsur dile çevrilmesi, iman ve Kur’ân dâvâsını parlatmasını hazmedemeyen komite, önce Nurcu görünen bir grubu kullanarak orijinalini bozmak, aslını sulandırmak demek olan sadeleştirme fitnesini devreye soktu. Nur Talebeleri bu sû-i kast karşısında yekvücut olup sadeleştirme işi pek etkili olmayınca, başka bir tuzağı, dindar görüntülü siyasîler eliyle kurmaya çalışıyor. Güya Risale-i Nur’u, sadeleştirmeye karşı korumak için önce bandrol yasağı uygulamaya kondu. Şimdi ise, kanun yoluyla onu Kültür Bakanlığı kapsamı içine alarak basımını devletin kontrolü altına almak. Ne yazık ki, ülkemizde demokrasi tam olarak yerleşmediği için, devlet ve kurumları Kemalizmle iç içedir. Risalenin basım ve neşrini devletin kontrolüne almak demek, onu Kemalizm ile barıştırmaya çalışmak demektir. Risale-i Nur’u Kemalizmle barıştırmak demek, onu yok etmek demektir.

Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Risale-i Nur Kur’ân’a bağlıdır. Kur’ân da Arş-ı Azam’a bağlıdır.” Allah’ın izniyle hiçbir güç ve kuvvet, Risale-i Nur’u bozup yok etmeye muvaffak olamayacaktır. İlâhî muhafaza onu koruyacaktır. Tahrip işinde Zındıka Komitesinin oyununa gelenler, er veya geç İlâhî Adaletin tokadına maruz kalacaklarını bilsinler, tövbe edip hatadan dönsünler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*