Zirveler ve zirvedekiler

Zirveler”, diğer bir tabirle “doruklar” vardır. Aslı, hakikisi, orijinali, esası, devamlısı, fıtrî olanı ve en padişahı da “manevî zirveler” vardır.

Bir de sun’îsi, taklidi, bayağısı, yalancısı, zorâkîsi, geçicisi, basiti ve sahtesi vardır “zirvelerin!”

Her nev’e, sınıfa, karaktere, canlıya, yapıya, zaman ve zemine göre çeşitlilik arz eder bu makam ve unvan.

Görünüşe aldanmamalıdır. Ama her varlıkta, her olayda bir veya daha fazla “hak noktası” olduğunu da unutmamalı. Haklının hakkını da teslim etmeli. Toptancı bir görüşe saplanılmamalıdır.

“Zirve” yapanlar veya “zirve” yaptıranlar da çoktur ve çeşitlidir. Dilimizde ve kültürümüzde bunların hepsini anlatan meşhur deyimler ve beylik ifadeler vardır.

Gerçek kişilik ve şahsiyet sahibi olan değerler için;

İhlâsta “zirve” vardır.
İlimde “zirve” vardır.
Ahlâkta “zirve” vardır.
İnançta “zirve” vardır.
Fazilette “zirve” vardır.
Fedakârlıkta “zirve” vardır.
Çalışmakta “zirve” vardır.
Kazanmakta “zirve” vardır.
Bir de dünyevî noktada olanlar için;
Siyasette “zirve” vardır.
Sporda “zirve” vardır.
Şöhrette “zirve” vardır.
Borsada “zirve” vardır.
Servette “zirve” vardır.
Meşhurlukta “zirve” vardır.
Menfaatte “zirve” vardır.
Sayıyı ve çeşitliliği daha da büyütebiliriz.

Manevî ve müsbet yönüyle “zirve” yapmak, “zirvede kalabilme”; sabrın, tahammülün, gayretin, fedakârlığın, hak ve istikamet üzerinde olmanın ve durmanın, aklın, mantığın, tahammülün, çalışmanın, iradenin, inancın, doğruluğun, alın terinin ve çilenin neticesinde husûle gelip ortaya çıkar.

Menfî yöndeki “zirve” yapmak ise zaten kalıcı değildir. O noktaya ulaşmak; hırsın, sahteliğin, riyanın, sarhoşluğun, haksızlığın, kaba gücün, hilenin, oyunun, vefasızlığın, hırsızlığın, kayırmacılığın, yalancılığın, sahteciliğin, iradesizliğin, başkalaşım ve dönüşümün neticesi ve sonucudur. Netice olarak sahibi olduğu şahsın alnında bir kara lekedir, kötü bir ündür. Meyvesiz bir şöhret, acı bir nedamet ve pişmanlığın son kertesidir.

Bütün bunların yanında “zirve” anlamının, kapsamının, boyutunun, çeşitliliğinin, hak ve adalet terazisiyle asıl konumunun da ortaya konulması gerekir. Müsbeti vardır, menfîsi vardır. Faydalısı vardır, zararlısı vardır. Şimdi bunları kısaca biraz açmaya çalışalım.

Canlı, cansız her eşya için geçerlidir bu esas ve tesbitler. “Boş tenekenin sesi gür çıkar.” “Uzaktan davulun sesi kulağa hoş gelir!” deyim ve tabirleri menfî zirvedekileri anlatıp hatırlatır.

“Sözde zirveler, özde zirveler!” Hak ve adalet terazisi ve nazarıyla zirvede olabilmek ve orada kalabilmek çok başka bir sır ve maharettir. Çok kaliteli bir keyfiyet ve fazilettir. “Başakların en boş olanıdır ki başını daima dik ve yüksekte tutar!” demiş atalarımız. Boyu, posu, sesi vardır da içi ve muhtevası hiçtir, boştur. Kabak gibi meyveli değil de “Kavak” ağacı gibi meyvesizdir.

Bitkiler için zirveler vardır. Gül fazla heybetli değildir. Görünüşü sade ve özdür. Haşmeti, âlâyişi yoktur. Ama dünyanın en güzel kokusunu üreten, insanlık ve hayat için bir büyük nimettir Sahib-i Hakikisinin ikramıyla. Her yerde her zaman değerlidir ve kıymetlidir. Aynı zamanda hayvanların kibar sultanı “bülbülün” de hanesi ve sarayıdır. Bitkiler âleminde bir zirvedir. Hem kütlesi, hem de miski amber gibi bir meyvesi ve çiçeklerin şahı, neticesi vardır.

Çınar ağaçları meyvesizdir. Bu yönüyle bakılmaz onlara. Ama “asilliği” vardır onların. Tarihi temsil ederler. Padişahlığı, sultanlığı temsil ederek “zirveye” çıkar ve orada dururlar. Tıpkı ecdad Osmanlıyı temsil ettikleri gibi. Nerede bir çınar varsa 600 yıllık Osmanlı saltanatını hatırlatır, bu ülkeyi ve toprakları bilen ve sevenlere.
Hayvanlar için zirveler vardır. Bülbül küçücüktür, fazla cirmi yoktur. Cürmü de yoktur. Hep zirvelerdedir. Hem güllerin zirvesinde, hem de gönüllerin zirvesindedir. Aşkı, muhabbeti, sevgiyi ve güzelliği temsil eder, onun için zirvededir. Menfiliği asla akla gelmez.

Ormanların kralı aslan heybetlidir, haşmetlidir, cüsselidir. Ama menfaati için bu gücünü ormanlarda haksızca kullanır. Kafeslerde hayvanat bahçelerindeki bakıcılarına bile saldırarak gücünü ispatlamaya çalışır. Bu yönüyle, gücüyle yalancı bir zirvede görünür. Korkunun, dehşetin ve soğukluğun timsalidir. Kötü bir zirvedir bu! Ama temizlikte, asalette zirve yapar. Bu yönüyle hakkı yenmemelidir. “Aslan yatağından belli olur!”, “Aslan gibi babayiğitler”, “Aslan’ım!…” deyişlerini hatırlamalı. “Yiğidin hakkını yiğide verir!” Böyle çift yönlü zirveler de vardır.

Yüksek eyvanlarda uçan kartalların yuvaları mekân olarak zirvededir. Uçmaları da yüksektir ve zirvededir. Ama yiyecekleri hep bayağıdır. Zira leşlerle beslenirler. Yani leş yiyicidirler.

En mühimi olan insanlık âlemindeki “zirvelere” bir bakalım.
İnsanı mest eden ve gerçek kimliğine büründüren “zirveler” vardır.
İnsanı “sarhoş” eden, benliğinden eden ve ötekileştiren “zirveler” vardır.

Firavunlar, Nemrutlar, Deccallar, Neronlar, Napolyonlar, Kleopetralar, Naziler, Hitler, Mussoliniler vardır. Tarihte anılırlar. Tarihe geçmişlerdir. Ama tarihte lider ve önder değil lânet ve kahrın temsilcileridirler.

Esas olarak insanlığın güneşi, yıldızı, önderi, rehberi, lideri, medar-ı iftiharı zirve şahıslar ve kişilikler vardır. Bu alandaki en güzel ölçü, kıstas ve değerlendirme insanlık için; “âlâ-yı illiyyîn” ve “esfel-i sâfilin” ifadeleridir. Bu sahada eğer mihenk ve ölçü tutturulmazsa veya kaçırılırsa çok büyük yanılgıya düşülür. “Tarih sayfalarına yazılmayla”; “tarihe mal olma!” aynı şeyi ifade etmez.

“Zirvelerin” en “sahteliği” maalesef insanlar kısmında cereyan etmiştir ve etmektedir.

Buradaki esas kıstas ve ölçü; adalet, ahlâk, fazilet, hak, sıdk, samimiyet, saydamlık, berraklık, iyilik, güzellik ve vahyîlik olmalıdır. Aksi ise; ahlâksızlık, kin, nefret, yalan, kizb, hırs, intikam, küfür, isyan, tuğyan, iftira, hakaret, savaş, terör… vb. ve hepsini kapsayan medenîlik adı altında; materyalizm ve arzîliktir.

Hak, adalet, gerçek insanlık açısından baktığımız zaman bütün zamanlara ve bütün insanlara hükmeden ve faydalı olan kimdir, kimlerdir? O mümtaz kişiliklerin iyice ayırt edilmesi gerekir. İnsanlık tarihinin başından sonuna kadar olan her devresinde bu zirvelerde yer alanlar olmuştur. Kıyamete kadar da bu böyle devam edecektir.

İnsanlık için en zirve şahsiyet hiç şüphesiz ki Hz. Muhammed’dir (asm). “Bütün bülbüllerin en efdali ve en eşrefi ve en münevveri ve en bâhiri ve en azîmi ve en kerîmi ve sesçe en yüksek ve vasıfça en parlak ve zikirce en etemm ve şükürce en eamm ve mahiyetçe en ekmel ve sûretçe en ecmel, kâinat bostanında, arz ve semâvâtın bütün mevcûdâtını lâtif secaatıyla, leziz nağamatıyla, ulvî tesbihatıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelib-i zîşanı ve benî-Âdemin bülbül-ü zül-Kur’ânı: Muhammed-i Arabî’dir [asm].” (Sözler, 24. Söz. 4. Dal, s. 320)

Sonra bütün peygamberler, sahabeler; Hz. Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali, Ashab-ı Suffa, Tabiîn, Tebe-i Tabiîn… Sonra asfiyalar, evliyalar, müçtehidler, ulemalar… Anadolu topraklarının gönül ve dünya “sultanları” Edebali, Osman Bey, Akşemseddin, Mevlânâ ve Bediüzzaman… Ve daha nice maneviyat büyüğü gönül erleri… Şimdilerde, maalesef, özellikle gençlerimizin idolü olan, onların his, kalp ve ruh dünyasına giren bir sürü akıl ve mantık harici hissî, sahte, yalancı “zirve” şahıs ve olaylar var.

Asıllarının yerine konan bu “sahte zirvelerin” mahiyeti ve neticesi iyi anlatılamazsa çok büyük boşluk ve tehlikeyle karşı karşıyayızdır. Merkeze kendi nefsimizi koyarak, istikbalin ümit fidanları olan gençlerle ve akl-ı selim sahibi herkesle paylaşacağımız şudur.

Geçici, fani, bekasız, ruhsuz, donuk, semeresiz, asık suratlı, iradesi zayıf, kişiliksiz, menfaatperest, bencil, boş, faydasız, tembel, hırslı, yalancı, sahte, sun’î, karanlık şahıs ve olaylardan uzak; samimî, hasbî, sadık, istikametli, doğru, iradeli, kişilikli, tevekkül sahibi, inançlı, mütevazı, ilim, ahlâk ve irfanla dolu, çalışkan, gayretli, mütebessim, canlı, çevresine ve insanlığa faydalı, hak taraftarı insanlarla beraber olmayı tercih edelim. Gerçek “zirve” ve zindelik budur.  

NOT:
Afyon’un fedakâr, yılların istikametli ehl-i hizmet ağabeyi Hüseyin Yasul Ağabeyin vefat eden ablası, Hikmet Yılmaz’a; değerli ağabeyim İstanbul’dan Hasan Yalçın’ın vefat eden ağabeyi Emin Yalçın’a; Van Erciş Yeni Asya Temsilcisi fedakâr ve vefakâr insan Ali Sinoğlu’nun vefat eden babası Seyyid Mehmet Sinoğlu’na Cenâb-ı Hak’tan rahmet, yakınlarına ve dostlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.  N. E.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*