Zübeyir Gündüzalp’in ders usûlü

Zübeyir Ağabey, ‘Nurun İlk Kapısı’ eserine derç edilen Ankara Üniversitesi’nde vermiş olduğu konferansında Risâle-i Nur ile alâkâlı şu mühim açıklamayı yapar:

“Risâle-i Nur mevzuunu büyük bir alâka ile takip eden uyanık arkadaşlarım, Kur’ân-ı Kerim’in mânâsı bilinmese de, okunduğu ve dinlendiği zaman ruhlarda nasıl ki mânevî ve derûnî bir tesir husûle gelir. Zira kelâm, Allah kelâmıdır. Bu Kelâmullahtaki ve İslâmiyetteki mânânın kudsiyetidir ki, Türkler İslâmiyetle cihangir oldular, kıt’alar, beldeler fethettiler. Bin seneden beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmaktadırlar. Aynen öyle de, Kur’ân’ın bu asırda yüksek bir tefsîri olan Risâle-i Nur’daki bazı bahisleri başlangıçta tamâmen anlayamazsanız da onun mânevî tesiri ve mânevî feyzi, ruh ve kalbinize nüfûz eder; mânâ âleminizi istilâ eder, kat’iyen istifâdesiz kalmazsınız ve kalmıyoruz. Hem insan yalnız akıldan ibaret değildir; kalb, ruh, sır ve vicdan gibi mânevî latîfe ve cihazâta da mâliktir. Aklınız, her bir mesele-i imâniyeyi birinci okuyuşta hakkıyla kavrayamasa da kalb ve ruh ondan hissesini alır.”1

Zübeyir Gündüzalp ağabeyin Risâle-i Nur dersleri ile ilgili yapmış olduğu bir iki tane ses kaydı vardır. Birincisi uzun sayılabilecek bir mektup dersi. Zübeyir ağabey dersi okurken çok sakin ve tane tane okuyor. Sesi çok nâif, latif ve yumuşak. İnsan dinledikçe keyif alıyor. Zübeyir ağabey derste önemli bir mektup okuyor. Okuması çok akıcı ve doyurucu bir mahiyette. Uzun sayılabilecek şekilde, ara vermeden mektubu okuyor ve sonrasında kısa kısa açıklamalar yapıyor. Ancak yaptığı açıklamalar yine Risâle-i Nur’dan. İnsan önce okuyor sanıyor, sonra okuduğu mektup ile ilgili güncel hâdiselerden bahsedince îzah yaptığı anlaşılıyor. Bir vesileyle karakola düşmüş Nur Talebeleri’nin iftiharla muhataplarına Risâle-i Nur dâvâsını çekinmeden anlattığından bahsederken, diğer taraftan yurt dışında Risâle-i Nur’a müteveccih hâdiseleri naklediyor. Anlaşılan o ki, Zübeyir ağabeyin bütün gayreti ve himmeti Risâle-i Nurlar ve Risâle-i Nur’u nazarlara sunmak. Yaptığı îzahlarda Risâle-i Nur’un lisânını muhafaza etme gayreti takdire şayan. İnsan bu dersi dinlediğinde Risâle-i Nur’a nasıl muhatap olunması gerektiği ve ders yaparken nelere dikkat edileceğini anlıyor. Üstad’dan yapılan nakiller ve yaşanan hâdiselere Risâle-i Nur’dan irticalen verilen cevaplar ise dersi tekmil ediyor.

Zübeyir ağabeyin bir diğer dersi Yirmi Birinci Söz’ün ikinci makamı olan vesvese bahsi. Bu dersi de okurken Zübeyir ağabey önce metnin bir paragrafını sakin sakin, tane tane okuyor ve paragraf sonunda açıklamalar yapıyor. Hatta “Şimdi Risâle-i Nur’u okurken arada konuşmak yoktur, fakat ben böyle Risâle-i Nurla birçok felaketlerden kurtulan gardaşlarımla görüştüğüm için, onlardan birer misal vereceğim.” diyerek Şam’da on beş sene tahsil gören ve sonra Ankara’ya gelen bir talebenin Risâle-i Nur dersine götürülüşünü ve o derste vesvese bahsini dinleyen o talebenin “Allah beni kurtuluşum için Şam’dan buraya gönderdi. Ben bu vesveseden o hale geldim ki, çok zaman namazımı terk ediyordum, kılamıyordum.” hatırasını naklediyor. İlim tahsil etmiş bir kişinin vesvese hastalığından dolayı uğradığı muzdarib vaziyeti anlatıyor. Neticede Zübeyir ağabey “Bu şunun da delilidir ki Risâle-i Nur, bu zamanın ihtiyacına böyle îmânî, İslâmî, dini, aklî, fikrî ihtiyaçlarına cevap veren bir tefsir-i Kur’ân’dır. Bu zamanda dalaletten, sapkınlıktan, felsefeden, gelen böyle sapkınlıkları, gelen dalaletleri izale eden bir tefsir-i Kur’ân’dır.” ifadeleriyle Risâle-i Nur’un ehemmiyetine ait îzahlarda bulunuyor. Bir başka yaşanan hadiseyi “Bir doktora arkadaşı bak ihtiyarlık var, saçların ağarmış, demiş sen kaç yaşındasın?” Doktor demiş “ Ben bir yaşındayım demiş.” Kendisiyle alay ediyor sanmış, latife yapıyor. Doktor: “Hayret etme demiş, bir yaşındayım.” Niye? Ben demiş, Risâle-i Nur diye bir eser tanıdım. Okuyorum şimdi, bir müddetten beri. Hakikati, dünyayı-ahireti mahiyetini onları öğrendim; elbette demiş, dünyadan habersiz, ahiretten habersiz bir hayatı anladım ki hayat değildir. Ancak Allah’ı, ahireti tanıyan bir insanın hayatı hayattır. Onun için demiş, ben bir yaşındayım.”

Böylece Zübeyir ağabeyin bizzat kendi sesinden yapılan derslerle anlaşılıyor ki, okunan Risâle-i Nur derslerini izah eden yaşanmış hadiselerden bahsedilebilir. Çünkü yaşanmış hadiseler Risâle-i Nur’un hayat pratikleri ve sosyal hayata tesiratının numuneleridir. Risâle-i Nur’un hayata tezahür eden prensiplerinin okunan bahislerle ilişkilendirilmesi ve dinleyenlerle paylaşılması ayrıca şevke de medâr olur. Ancak bu izahlarda ölçüyü kaçırmamak lâzımdır. Zübeyir Ağabey; “Risâle-i Nur okumanın neticesini ibâdet” olarak telakki eder. Bu okuma ve derslerden de anlaşıldığı üzere Risâle-i Nur’un ruh-u aslîsini rencide etmeden ve Risâle-i Nur’a perde olmayacak, yine Risâle-i Nur ile alâkalı yaşanan hâdiselerden bahsedilebilir. Okunan bahse münasip olaylar konuyu dağıtmadan ve Risâle-i Nur’u perdelemeden dinleyicilere aktarılabilir. Önemli olan anlatılan mevzuunun konu bütünlüğünü bozmaması ve nazarları

Risâle-i Nur dâvâsının dışına çevirmemesidir. Bütün gayretin Risâle-i Nur’un müessiriyetine vesile olan hadiseleri anlatarak nazarları yine Risâle-i Nur’a çevirmek olmalıdır.

Çok önemli bir nokta da Risâle-i Nur’u okuyan kişinin nazarları şahsına değil; Risâle-i Nur’a, Bediüzzaman Hazretleri’nin şahsiyet-i mânevîsine ve cemâatin şahs-ı mânevîsine çevirmesidir. Dersi dinleyen kişiler, dinledikleri dersten Üstâdı, Risâle-i Nur’u ve şahs-ı mânevîyi görmelidir. Şahıslar Risâle-i Nur’a engel, gölge ve perde olmamalıdır. Risâle-i Nur’u dinleme makamında olanlar da ders yapana nazar ettiği vakit, Kur’ân’ı ve Kur’ân’ın mânevî bir tefsiri olan Risâle-i Nur’u anlamak, Kur’ân’ın ve Risâle-i Nur’un ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmelidir. Yoksa ders yapanın ne dediğini anlamak maksadıyla değildir. Zübeyir Gündüzalp ağabey de tam bunu yapmış ve bizlere Risâle-i Nur derslerinin nasıl yapılması gerektiği noktasında da numûne-i imtisâl olmuştur. Bunun dışında yeni ders usulleri ihdas etmenin Risâle-i Nur meslek ve meşrebine uygun olmadığı bilinmelidir.

Dipnotlar:
1- Nurun İlk Kapısı, s.156

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*