Zulme karşı

Dünyadaki zalim idareciler bir bir koltuklarından düşerken, yeni ve faydalı bir tartışma daha başlıyor. İnsanların cevabını merak ettiği soru şu: Bugün herkesin tenkid ettiği bu zalimler nasıl oldu da çeyrek asır ve hatta yarım asır ülkelerini yönetebildi? Kimler ve hangi maksatlarla bu zalimlere maddî ve manevî destek sundu?

 

Zalim idarecilerden kurtulmak kadar bu soruların cevapları da önemli. Öyle ya, dünya bir ‘köy’ haline geldi ve buna rağmen bazı ülkeleri ‘zalim’ler idare ediyor. Elbette hür ülke öncelikle kendi ‘iç işleri’yle ilgilenir, ama ‘insan hakları’ gibi meseleler ülkelerin ‘iç işleri’ olmaktan çoktan çıktı. Bırakınız insan haklarını, artık Kuzey Kutbundaki ‘ayı’lar da, Çin’deki ‘panda’lar da, okyanuslardaki ‘balina’lar da bütün insanlığı ilgilendiriyor.
Tekrarlamakta fayda var: Vatandaşına zulmeden zalim idareci, kral ya da diktatörler kadar; bu zulümlere sessiz kalan ‘hür dünya’ ülkelerinin demokrat lider ve idarecileri de suçludur!
Bakınız, şu anda İslâm ülkelerini inleten zalimler bir şekilde devre dışı kalmak üzere. Fakat zalim idareciler sadece İslâm ülkeleriyle sınırlı değil ki! Çin başta olmak üzere başka pek çok ülke de zalimler tarafından idare edilmiyor mu? Kore’den Myanmar’a kadar vatandaşına insan hakkı tanımayan ülkelerin yöneticilerine de insaniyet adına itiraz etmek gerekmez mi?
Maalesef ‘hür dünya’ ülkelerinin yöneticileri, güya kendi ülkelerinin maddî menfaatlerini düşünerek zalim idarecilerle iyi geçinmenin peşinde. Dünyanın gerçek anlamda huzura kavuşması için bu yanlış anlayışın da temelden değişmesi şarttır.
Türkiye’yi ziyaret eden Suriye Başmüftüsü Ahmed Bedreddin Hassun, düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin “Din adamları olarak Ortadoğu’da yaşananları İslâm coğrafyası açısından tehlike olarak görüyor musunuz?” sorusu üzerine şöyle demiş: “Her şeyden önce din, Ortadoğu’da olanların sebebi değildir. Ancak insanların uğramış olduğu zulümden dolayı ayaklanma olmuştur. Türkiye’de ve Suriye’deki demokrasi böyle ayaklanmaları önleyecektir. Çünkü halk her zaman için iradesini ortaya koyacaktır. İslâmda din adamları olarak hiç kimsenin başka bir kimseye mermi atmasını caiz görmeyiz. Ateşin yanmasını değil, bilâkis insanların ıslâh edilerek birbirlerine yakınlaşmasını sağlamalıyız.”
Ortadoğu’daki liderlere de seslenerek, “Adaleti yerine getiriniz ve haklara hürmet ediniz” çağrısı yapan Hassun, “Eğer bazı bölgelerde haklar verilmezse o zaman endişe duymaya gerek vardır” demiş. (AA, 24 Şubat 2011)
Suriye Başmüftüsü Hassun’un bu tesbitlerine itiraz eden olur mu? Olmaz, çünkü doğru tesbitler. Peki, Suriye’deki ‘demokrasi’ hür dünyanın anladığı demokrasiye uygun mu? Elbette değil. Suriye Başmüftüsü Hassun Türkiye’de bunları söylediğine göre, ülkesindeki yöneticilere de ‘acı gerçekleri’ uygun lisanla söylemeli.
Başmüftü Hassun’un, “İnsanların ıslâh edilerek birbirlerine yakınlaşmasını sağlamalıyız” tesbiti de çok önemli. İslâm ülkelerinde faaliyet gösteren ‘tebliğ’ciler baştan beri bu anlayışla çalışmış olsalardı; belki de zalim idareciler çok daha erken koltuklarından inmek mecburiyetinde kalırlardı.
İnşâallah, başta İslâm ülkelerinde yaşayan insanlar olmak üzere bütün insanlık ‘zalim idareci’lerden kurtulur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*