12 Eylül´den 11 Eylül´e

Eylül’ün ne suçu var? Kara Eylül, 12 Eylül, 11 Eylül ve diğer Eylül’ler…Mahiyeti meçhul bırakılmış felâketlerden insanların ders çıkarması mümkün değil. Vâ esefa ki, bir asra yakındır zındıkanın çıkardığı ihtilâllerin sebep olduğu felâketlerin mahiyeti hep insanlıktan “uzak” tutuldu.

Tarihe dönüp bakalım… Meclis-i Meb’usandan 28 Şubat’a kadar… 31 Mart hadisesi, Menemen olayı, İzmir sûikastı ve Türk milletini çökerten zehirli hançer darbeleri…

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül ihtilâlleri…

Alman politikacı Von Bülow, CIA ve Mossad gibi teröre destek olan örgütlerin, giderlerinin yüzde doksanını iz kaybettirme ve yanlış yönlendirmeye ayırdığını yazar… Bir de; semavî dinlere düşman, temel insanî değerlere muarız, haris ve vahşi bazı sermayedarların güdümündeki medya ve bilgilendirme ağının yardımını alınca, dünya bir felâketten bir felâkete yuvarlanıp duruyor.
Burada bir ince hat çizmek istiyorum. Hürriyetin nisbeten inkişaf ettiği ve kanun hakimiyetinin kısmen sağlandığı Batı toplumunda, gecikmeli de olsa hadiselerin mahiyeti teşrih ediliyor. Hatta sanat ve edebiyat kullanılarak, hadiselerin toplumun alt kademelerinde öğrenilmesi sağlanır. Batı romanını ve sinemasını az-çok bilen, bu hususun boyutlarını daha iyi anlar..

Çizginin bu yanı, yani başta Türkiye olmak üzere İslâm âleminde tarihî olayların üzerinden yarım asır da geçse, hâlâ millete meçhul kalıyor. Baas Partisinin İngiltere uzantılarını kaç kişi bilir? Haşimî Hanedanının başına gelen meşum olayları… Ve Rahmetli Menderes’in “ülkenin izzetini” koruma yolunda anlatamadığı “vahşi oyunları…” Böylece bizde tarih, esrarlı sayfalara dönüştü.
11 Eylül’ün üzerinden henüz bir sene geçti… Amerika’yı üs edinmiş dünya zındıka komitesinin bin bir zahmet ve masrafla kamufle etmeye çalıştığı “ikiz kulelerin” arkasındaki gerçekler, yerlerde çiğnenen magazin sayfalarında bile yer aldı. AB, bu meş’um olaydan dolayı Amerikan idaresini çoktan mahkûm etti. Taliban, Bin Ladin veya Saddam gibi “konu mankenlerine” Avrupa’da ancak gülünüyor. Gözü dönmüş tahripçilerin Irak’a yönelmesinin dünyaya getireceği felâketleri konuşuyorlar.

Amerikalı dinozorlar yüzünden Amerikan vatandaşları her yerde en çok nefret edilen konuma geldi… Bush’un Amerikan menfaatleri diye seslendirdiği söylemlerin arkasında uluslararası menfaat şebekelerinin menfaatinin bulunduğunu hem Paris, hem de Berlin çoktan kabul ettiler. Ama bizdeki mürteci Selanikli hanedanına mensup medya, olan bitenden habersizce “Salamon’un değirmenine” su taşımaya çalışıyor. Mide bulandırıcı şeyler…
12 Eylül ihtilâlinin ABD’de veya AB’de olabileceğini elbette düşünemezsiniz… Eskaza hayal etseniz…

Dış bağlantıları ile iç bağlantılarını, senaristlerin hayat hikâyelerini, kahramanlarını ve hedeflerini çoktan kitaplardan okumuş olacaktık. Beyaz perdede detaylıca kamuoyuna anlatılırdı. Carter-generaller ilişkisini, Ege sorunlarıyla olan bağlantıları, dindarların bindirildiği teknenin kaptanlığına getirilen Özal’ın hikâyesini ve yirmi küsur seneden beridir ülkeyi kevgire çeviren kanunî düzenlemelerin arkaplanlarını hep okuyacaktık ve seyredecektik. Bazı dinî cemaat liderlerinin mağlup oldukları korku ve menfaatlerin hikâyelerini okudukça buzdan dağlar eriyecek, “vitrinde susarak büyütülen” liderlerin zilletini acı içinde seyredecektik…
Fakat burası Türkiye… Arkadan gelecek senaryoların maliyetinin düşük olması için çok şeyin gizli tutulması lâzım… Özal’a rahmet okuyarak ülkeyi Gürüz, Savaş ve Alemdaroğlu gibi bürokratların elinde oyuncak yaptıranlar, başlarına örülen çoraptan haberdar olsalardı “Tayyip” vitrinli yeni oyunun farkına varırlardı. Tarihten ders alarak, hem Türkiye’nin, hem de âlem-i İslâmın ferecine “yardımcı olurlardı… Fakat olmadı.

Bir taraftan M. Kemal’in arkasına sığınan Selanikliler hanedanının iç-dış bağlantıları, bir taraftan alıştığı lüks hayattan kopmamak için taviz üstüne taviz veren ve “dindar” bilinen kesimler, diğer taraftan muhakeme-i akliyede nâkıs bazı dinî cemaat mensuplarının safdillikleri…. Bunlara 11 Eylül’ü hazırlayan çizgiden öteki hareketin dış yardımı da ilâve edilince, biz Avrupa ve Amerika halklarının talihini yakalayamadık.
Amerikan halkı ile AB halkları, Taliban’ın, Bin Ladin’in ve Saddam’ın kimin elinde şer âleti olduklarını çabuk öğrendiler. Fakat biz; 12 Eylül’le dindarların Özal’ın, Özal’ın ihtilâlcilerin ve ihtilâlcilerin de okyanus ötesindeki zındıkanın hedefleri istikametinde kullanıldıklarını söylemeye kalkışsak, Özal kanalıyla hayatlarında ilk defa ihya olan dinî cemaatlerimizce belki “protesto” edileceğiz.

Fakat bu kadar çıplak hakikati nereye koyacağız ki…

Amerika ve AB kamuoyu bugün Bush’a soruyor: 1990’larda Saddam’a, 1995’te Taliban’a bölgedeki istikrar unsurları diyerek destek veren “siz” değil misiniz? Orta Asya’da, Kafkaslar’da, Balkanlar’da “İslâmcı terör ağını” idare eden ve uyuşturucu ile onları finanse eden kimdi? Peki, bizdekiler de sorsun: Müslüm Gündüz’ü gulyabaniler gibi Ankara’da yöneten, Mezarcı’ya Hz. İsa (as) rolü biçen ve Kalkancı’yı postnişin yapan kimdi? Eşref Bitlis’i havada ve daha yüzlerce subayı karada imha eden “fail-i meçhul” kim?.. Evet, Türkiye bu soruları sorduğu zaman “Batılı ülkeler” mahfiline yönelebilir..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*