12 Eylül’le yüzleşmeye var mısınız?

Bu yazıyı yazarken, Türkiye reis-i cumhurunu seçmeye çalışıyordu. Bir yönüyle “yarını görememe” duygusu, diğer yönüyle şu seçimin milleti fıtrî bir şekilde sürüklediği “kaçınılmaz ve kaçırılmaz mecranın” heyecanı… En güzelinin “yarına bakmak” olduğuna inananların, elbette yarını konuşmaları gerekiyor.

Vatan, millet ve İslamiyet adesesinden siyasete bakanları, şu geçmiş 30 küsür sene içinde en çok üzen hadiselerin başında, 12 Eylül denilen tarihimizin en münafıkâne ve yıkıcı darbesiyle  millet olarak yüzleşemeyişimiz geliyor olmalıydı. Kemalizmin Pentagon´daki Troçkistlerin yardımıyla Türkiye’ye oynadığı oyunu birkaç perdelik tiyatro ile bugüne kadar mahirane bir şekilde getiren kadroların üzerindeki perdeyi kaderin kaldıracağına inanıyoruz. Global manzara ile lokal manzara arasındaki tenasübü dikkatlice ortaya koyan araştırmaları özenle takip etme zamanı… Dâvâsında samimî olan ülkücü, milliyetçi, solcu, sağcı ve dindarların “hürriyet ve demokrasi” açısından baktıkları 12 Eylül’ün nasıl göründüğünü de bu araştırmalardan öğrenebiliyoruz. Ancak 30 sene sonra kamuoyunun lanetlediği 12 Eylül ihtilâli ile bu kadar kısa sürede – referandumdan sonra – yüzleşebileceğimizi tahmin edemiyorduk: İdam ile yargılanan Ergenekoncuların (12 Eylül aktivistleri) salıverilmeleri, 12 Eylül´ün bir mahsulü olan bölücü örgüt ve eşkiyanın legalleşmesi, 30 sene içinde azıcık müsaade edilmiş emniyet istihbaratının çökertilerek tekrar askere bağlanması, 12 Eylül´ün kurdurduğu Barzani devletine paralel olarak dizayn edilmeye çalışılan Ortadoğu, AKP´nin 12 Eylülcülerin nefret ettikleri AB ile pergeli açması, komşularımızla arayı iyice bozması ve nihayet ırkçılığın tekrar yükselişe geçmesi gibi hadiselerin çok kısa zamanda bir kare içinde efkâr-ı âmmeye görünmesi, bu millete “demokrasi ve hürriyet” düşmanlarıyla yüzleşme fırsatı vermiyor mu?

II. AVRUPA İLE KEMALİSTLERİN İTTİFAKI…

12 Eylül’ün hamisi eski NATO Genel Sekreteri Alexander Haig´den İslâm düşmanlığını gizlemeyen bugünkü sekreter Rasmussen´e gelen çizgideki Troçkist zinciri dikkatlice izleyenler, hangi Avrupa’nın bizdeki ihtilâlci Kemalistleri desteklediğini rahatlıkla görebilirler. NATO’nun veya Pentagon’un yeşil ışık yakmadığı Kemalist askerî ihtilallerin başarı şansı hemen yok gibidir (Madanoğlu gibi). Fakat devamlı klasik anlamda darbe bekleyen milleti, münafık 12 Eylül, şu günlerde sivil ve dindar kapılardan girerek yine avlamış durumda…

12 Eylül her ne kadar lokal görünse de, neticeleri itibariyle global yönü de vardır. Hem Türkiye’de, hem de dünyada yol açtığı savaş ve felâketler cihetiyle “domino” etkisine sahiptir. Yani Türkiye şirazeden çıkıp AB´den uzaklaştıktan sonra, Kürt terörü devlet eliyle organize edilip Erbil devletçiği kurulmuştur. Irak – İran savaşı ile yüz binlerce masum ölmüş, yaralanmış veya sıkıntıya girmiştir. BOP’un pratiğe sokulmasını 12 Eylül’ün neticesi olan 11 Eylül sağlamıştır.

12 EYLÜL’ E KARŞI ELELE, OMUZ OMUZA…

Türkiye’de “insanca” yaşamak isteyenler, hak ve hürriyetlerini arayanlar, vatanlarını sevip de parçalanmasını istemeyenler, din gibi ortak değerlerin siyasete alet edilmesine karşı çıkanlar, AB’ye milli yapımızdan taviz verilmeden entegre olmak isteyenler, fukaralık ve sefalete savaş açanlar, ülke kaynaklarının semavî din düşmanı neokapitalistlerce yağmalanmasını istemeyenler, harabezara dönmüş köy ve kasabaların tekrar hayatlanmasını isteyenler ve herşeyden önce İslâm âleminde akan masum kanını durdurma peşinde koşanların ortak cephesi olmalı 12 Eylül karşıtlığı… Bundan tam 34 sene önce anarşiyi, irticayı ve bölücülüğü bahane ederek “millet iradesini katledenler,” bugün bir başka kapıdan (dindarların bekçi durdukları) sivil giysilerle devlete yavaş yavaş el koyup, paralel savaşını çatışma fitilini yakmak için kullanıyorlar.

Şayet bu sinsi darbecilerle “yüzleşmek” için el ele ve omuz omuza verirsek, dünden daha zayıf olan 12 Eylülcülerin hemen inlerine çekildiğini birlikte göreceğiz. Demokratik bir dayanışma ile yalnızca insanca yaşamak için gireceğimiz mücadele, Türkiye’yi hak ettiği medenî dünya demokrasisine ulaştıracaktır. Toplumsal barışı sağlayıp vatanı parçalanmaktan muhafaza edecek ve ülkemizi Avrupa ve Amerika nezdinde dilenci ve maskara olmaktan İnşaallah kurtaracaktır. Dünya barışının hem stratejik yönüyle ve hem de fiilî olarak Türkiye’ye bağlı olduğunu tüm hadiseler gösteriyor. 12 Eylülcü denilen insaniyet, hürriyet ve demokrasi karşıtları bu hususu bizden daha iyi biliyorlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*