Bundan yaklaşık 22 sene önce, 1991 Aralık’ında bir milletvekili, Meclis Başkanlığına Ayasofya Camiinin yeniden ibadete açılmasını öngören bir kanun teklifi sunmuştu. Aynı yılın 20 Ekim’inde yapılan seçimden sadece iki ay sonra verilen bu teklifin altındaki imza DYP Isparta Milletvekili Ertekin Durutürk’e aitti.
Kanunun gerekçesinden bazı pasajlar:
“Fatih Sultan Mehmet Han, fethi müteakip, İstanbul’un içindeki en önemli Hıristiyan mabedi Ayasofya Kilisesini camiye çevirerek, fethin mübarek hatırasını ebedîleştirmiştir.“Adı adeta fetihle özdeşleşmiş olan Ayasofya Camiinin kıyamete kadar ayakta kalabilmesi ve ibadete açık olması için yüce Sultan birçok gelir vakfetmiş ve bir de vakfiye tesis etmiştir.
“Vakfiyenin bir bölümü şu şekildedir:
‘Nefis kilise kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu Allah’a ve ahirete inanan hiçbir mahlûk, sultan olsun, hakim olsun, mütegallibe olsun, değiştiremez. Vakfın şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Onlar hiçbir zaman hafiflemeyen azap içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan, onlara şefaat eden hiç kimse bulunmasın.’
“İslamın şeref sembolü, fethin kılıç hakkı olan Ayasofya’yı müzeye çeviren 24.11.1934 tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, anayasaya, kanunlara ve vakfiyedeki hükümlere aykırıdır.
“Kararda belirtilen sebepler de asla vârit değildir. Müzeye çevirme gerekçesi olarak, caminin müze olarak kullanılması halinde bütün şark âleminin sevineceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandırılacağı, caminin gelirlerinin kalmadığı ve Bizanslılardan kalma bir eser olması sebebiyle hiçbir vakfı olmadığı belirtilmiştir.
“481 yıl cami olarak kullanılan, adı fetihle ve İstanbul’la özdeşleşmiş bir mabedin ibadete kapatılması, şark âlemini nasıl memnun eder?
“Caminin müze haline gelmesiyle hangi ilim müessesesinin kazanıldığını ve hangi ilmin tahsil edildiğini, milletimiz elbette takdir etmiştir.
“Caminin gelirlerinin kalmadığı iddiası, Fatih Sultan Mehmet’in vakfiyesindeki beyanlarla terstir. Bugün gelirinin kalmadığını varsayarak, caminin ihtiyacını karşılayamayacağını düşünmek millete hakarettir. Devletimiz ve milletimiz, camiye gerekli maddî desteği verecek güçtedir.
“Caminin tamamen bir Bizans eseri olarak sayılması da mümkün değildir. Fetihten sonra bakımsız ve harap halde bulunan kilise İslamîleştirilmiştir. Binaya istinat duvarları, minareler, kürsü, mihrap, minber, kütüphane, şadırvan, sıbyan mektebi v.s. gibi kısımlar ilave edilmiş; fetihten sonra çeşitli zamanlarda da bakım ve onarımı yapılmış; yapının bugüne kadar ayakta durması asil milletimiz sayesinde mümkün olmuştur.
“Güneşi balçıkla sıvamak mümkün değildir. Ayasofya Camiinin susturulması Müslüman Türk milleti için bir vicdan azabı olmuştur. Bu azabın ilelebed kaldırılması yüce Meclisin görevidir.”
(İslam Demokrasi Laiklik kitabımız, s. 335-8)
Durutürk’ün 1995 seçimi sonrasında da yenilediği bu teklif, hâlâ hayata geçirilmeyi bekliyor.
Benzer konuda makaleler:
- Ayasofya Camii ibadete açılsın
- Ayasofya Camii’ni unutamayız
- Böyle gelmemiş ki, böyle devam etsin!
- Ayasofya’da namaz kılabilecek miyiz?
- Ayasofya ve Demokratlar
- Ayasofya açılımı ne zaman?
- Ayasofya’nın bayramı ne zaman?
- İnşaallah, darısı Ayasofya’nın başına!
- Ayasofya’da namaz kıldık!
- Ayasofya açıldı, kıyamet mi koptu?
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun