28 Şubat aynasında ibret tabloları

O dönemde vazifesinden uzaklaştırılan arkadaşım gözleri hüzünlü “28 Şubat mağdurları affedilecekmiş. Biz suç işlemedik ki affedilelim” diyor. Hayalim yıllar öncesine gidiyor.

Şimdi 28 Şubat “postmodern darbe” denilen hareketin 24. yılındayız. Yakın tarihimizi incelediğimizde yaşadığımız topraklar dünya coğrafyasında kilit olduğundan mıdır  ki yaklaşık on yılda bir ihtilâl yapılır. “1000 yıl sürecek” denilen kadın-erkek binlerce kişinin hayatının alt üst edildiği o dönemde hassaten dindar kimliği ile öne çıkanlar psikolojik harp teknikleriyle de hırpalandı, vazifesinden alındı. Binlerce başörtülü üniversite öğrencisinin “ikna odalarında” örtüsünü açmaya zorlandığı günleri elbette unutmak mümkün değil.

DİN SİYASET MALZEMESİ OLUNCA

Dindar kimliğini öne çıkararak yaklaşık yirmi yıl iktidarda olan şimdiki parti bu gücünü  büyük ölçüde o dönemdeki mağduriyetlerden aldı. (Arkadaşım gibi eziyet görenleri düşününce mağduriyet yerine mağruriyet kelimesi daha mı uygun olur diye düşünüyorum.)

Başörtüsünden dolayı hakaret edilenler bunu siyasî güce dönüştürerek partilerin gençlik kollarında çeşitli eğitimler alarak akademisyen, milletvekili olup toplumda kariyer edindiler. Velhasıl dindarların hakir görüldüğü o günlerden “first leydiler”in başörtülü olduğu günlere geldik. Meclisimizde belki de hiçbir dönem olmadığı kadar başörtülü milletvekilimiz, kadın derneklerinde İstanbul Sözleşmesi’ni canhıraşâne savunan başörtülü feministlerimiz var.

“Tesettür modası”na öncülük ettikleri kılık kıyafetlerine, yaşadıkları mekânlara bakınca durum hayli iyice. Mübarek olsun!

YÜZ KIZARTICI

Gelgelelim hâlâ sır perdelerinin tam aralanmadığı 15 Temmuz kalkışması akabinde delilsiz, savunması bile alınmadan çocuklarıyla hapse atılan, mahkemesi yapılmadan aylarca hapis kalan, hastalanıp ölen, tedavisi engellenen kadınlarla ilgili tek bir kelime sarf ettiklerini duymadım.

Hakkını yemeyelim geçtiğimiz günlerde erkeksi tavırları ve söylemleriyle her zaman gündeme gelen milletvekili bir hanımefendinin konu ile ilgili medyadan okuduğum cümleleri açıkçası yüzümü kızartacak cinstendi: Her şey bugünler için miydi? Şefkat kahramanlarına yakışan bu muydu? Ağzımdan dökülen sadece “yazıklar olsun!”du. Takip ettiğim kadarıyla bu hanımefendinin meş’um sözleri toplumun farklı dünya görüşüne sahip büyük bir kesiminden de -haklı olarak- tepki aldı.

TESETTÜR EMRİ İLMÎ BİR MESELEDİR

Dinî konular belli bir partinin seçim malzemesi değil, dünya görüşü ne olursa olsun herkesin umumî malıdır. Din herkesi kucaklar. Başörtüsü konusu da öyledir…

Bediüzzaman Hazretleri Tesettür Risalesi yüzünden yargılandığı Eskişehir Mahkeme Savunmaları’nda, yazdığı Risaleyi mimsiz medeniyet ve İngilizlerin siyaset oyunlarına verilmiş “ilmî bir cevap” olarak nitelendirir:

“Avrupa medeniyet ve felsefesi namına ve belki İngilizlerin ifsad-ı siyaseti hesabına tesettür âyetine ettikleri itiraza karşı, gayet kuvvetli ve müskit bir cevab-ı ilmîdir. Böyle bir cevab-ı ilmî, değil bundan on beş sene evvel, her zaman takdir ile karşılanır. Bu hürriyet-i ilmiyeyi, elbette hürriyetperver bir hükümet-i cumhuriye tahdit etmez.”

HÜLÂSA

Mimsiz medeniyetin her şeyi değersiz meta haline dönüştürdüğü ahirzamanda dindarları da severek ve bilerek dönüştürmesini izlemek dehşetli bir ibret tablosu:

Rabbimiz hepimizi muhafaza etsin, hatalarımızı fark ettirerek ihsanını tamamlasın…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*