28 Şubat’ın 13. yılında Başbakan Yardımcısı Arınç, “28 Şubat’ın üzerinden 10 yıldan fazla bir zaman geçti. O zamanki yetkili olduğunu söylediğiniz kişi ‘bin yıl sürecek’ dedi. Görüyorsunuz 10 yıl bile sürmedi” demiş. 28 Şubat sürecinin bittiğini iddia etmiş.
Arınç bununla da yetinmemiş; “Türkiye demokratikleşiyor, özgürleştiriyor; Avrupa Birliği standartlarında bir hukuk ve demokrasi standardını yakalıyor(!)” diye konuşmuş.
Oysa AB müzâkere sürecinde 32 başlıktan ancak 12 başlığı müzâkereye açabilen Türkiye, Hırvatistan’dan bile geri kalmasıyla, AB standartlarından daha çok uzak.
Zira son günlerin yoğun tartışmalarında resmen itiraf edilen başta “yeni demokratik anayasa” ve “yargı reformu”nun yapılmayışı olmak üzere, darbe devirlerinden ve 28 Şubat postmodern döneminden kalma yasaklar devam ediyor.
“Darbe anayasası”nın demokrasi dışı mihrakların vesâyetini daha da katmerleştiren uygulamalar yürürlükte. Siyasî iktidarın ilk ayında “Âcil Eylem Plânı”nda söz verdiği, her seçim beyannamesinde ve hükûmet programında tekrarladığı AB reformları, siyasetin demokratikleşmesi, demokratik eğitim, inanç ve ifâde hürriyeti hakkındaki düzenlemelerde ciddî bir adım atılmış değil.
16 Kasım 2002’de AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla millete deklâre edilen “Türkiye’nin âcilen hukuk devleti zeminine oturması için her türlü yasal düzenlemelerin yapılacağı, uygulamaların sıkı sıkıya takip edilip tedbirlerin alınacağı iyileştirmeler” yapılmış değil…
28 ŞUBAT DAYATMALARI DEVAM EDİYOR…
Bu çerçevede, “temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile AB kriterleri çerçevesinde süratle yapılacaktır” sözünün üzerinden yıllar geçmiş.
“Bir yıllık süre zarfında; adaletin zamanında ve hızlı bir şekilde tesisi için adalet hizmetlerinde ve yargılama usûllerinde gerekli tüm değişiklikler süratle gerçekleştirilecektir” taahhüdü yedi yıldır hâlâ yerine getirilmemiş.
Türk Ceza Kanunu kısmen değiştirilmiş; lâkin düşünce ve ifâde hürriyetinde, eğitim özgürlüğünde, din eğitimi ve öğretiminde bir mesâfe alınamamış. “İlk ve orta öğretimde rehberlik etkin hale getirilerek meslekî ve teknik eğitime ağırlık verileceği, eğitimin önündeki her türlü engelin kaldırılacağı, üniversitelerin idarî ve akademik özerkliğe kavuşmalarının sağlanacağı ve Yüksek Öğretim Kurumu’nun yeniden yapılandırılacağı” vaadi verilmiş…
Lâkin başta Yükseköğretime dair Anayasa’nın 130. ve 131. maddeleri olmak üzere, milyonlarca meslek lisesi öğrencisini “katsayı haksızlığı”yla mağdur eden 45. maddenin yer aldığı Yükseköğretim Kanunu’nun “yeniden yapılandırılması” bir yana en âcil tâdilâtlar dahi yapılmamış.
Ceza Muhâkemeleri Usulü Kanunları yenilenmiş, ancak başta Anayasa’nın 145. maddesinde yer alan “askerî yargı” ile “sivil yargı” arasındaki yetki karmaşası olmak üzere, yargı birliği bir türlü sağlanamamış.
AB’nin demokratikleşme için şart koştuğu siyasî partiler ve seçim kanunu çıkarılmamış.
Kur’ân kuslarındaki “yaş yasağı”ndan başörtüsü yasağına, AKP’nin iktidara gelir gelmez düzelteceğini bildiriği“YÖK yasası”na yedi yıldır dokunulmamış.
“Demokrasiyi imha plânları” olan son yılların özellikle AKP hükûmetine yönelik “darbe teşebbüsleri” bir bir hesâba çekiliyor. Türkiye bir tek bu gündeme odaklanmış. Ne var ki daha önce “plânlanıp tatbik edilen”, demokrasiyi imhâ edeip katleden darbeler ve darbeciler hakkında hâlâ ciddî bir soruşturma açılmış değil.
Kısacası, 12 Eylül ihtilâlinin üzerinden otuz yıl geçmiş. “Darbe anayasası”ndan başlanarak her türlü antidemokratik dayatmalar duruyor. 28 Şubat postmodern darbesinin üzerinde on üç yıl geçtiği halde, hâlâ yasakları sürüyor…
“DARBE PLÂNLARI” VE “İÇ TEHDİT” DURUYOR…
Darbelere “gerekçe” gösterilen “TSK İç Hizmet Kanunu 35. madde”den, darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan Anayasa’nın “geçici 15. madde”ye kadar, bütün antidemokratik tortular mevzuatta. 12 Eylül darbesinin, 28 Şubat sürecinin hukuk dışılığı icraatta.
“EMASYA protokolü” kaldırıldı ama aynı görevi gören İller Kanunu 11/d duruyor.
Halen “irtica”ın “iç tehdit” olarak yazıldığı, Cumhurbaşkanı Gül’ün “şart” dediği ve Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’nun 2005’te güncellediği “kırmızı kitap” MGSB halen işlevde. Hükûmetin onayladığı 28 Şubat konseptinden kalma “dış ve iç tehdid”e göre “jenerik seminerleri” yapılıyor, “harb oyunları” oynanıyor…
Ve şu garâbete bakınız hükûmet, hâlâ onaylayıp tatbikini istediği “belge”yi iptal etmiyor. Başbakan, bir tek “belge”nin “darbe hazırlığına âlet edilmesi”nin sorgulanmasını, “ileri demokrasinin ayak sesleri” olarak yorumluyor.
Bunu “standartları yüksek bir demokrasinin işaretleri” olarak görüyor. Peşinen de “darbe anayasası’nın ‘a’dan ‘z’ye değiştirilmeyeceğini, oldukça kısıtlı birkaç maddelik “ dar mini paket”le iktifa edileceği garâbetine düşüyor. O da “geçerse…” kaydıyla…
Yapılan, başarılan darbelerin hiçbiri hesâba çekilmemiş, sâdece darbe hazırlıklarının soruşturulmasıyla yetiniliyor; âdeta katil bırakılmış, cinâyete teşebbüs edenlerin sorgulanmasıyla kalınıyor.
Özetle, Arınç’ın iddia ettiği gibi 28 Şubat süreci bitmiş değil, devam ediyor…
Benzer konuda makaleler:
- Bir daha 28 Şubat’lar yaşanmasın
- Yargı reformunda “fasit daire´´!
- Yeni siyasî süreç…
- Umumî kanaat
- Çözüm, demokratikleşmede…
- BU ANAYASAYA 30 YIL ÖNCE KARŞI ÇIKTIK
- Yeni Asya, yeni anayasa
- İkazlar haklı çıkıyor…
- Yeni Asya’nın mücadelesi demokrasinin önünü açıyor
- Seçim tablosu ve beklentiler…
İlk yorum yapan olun