Her fırsatta tekrarladığı “Peygamberlerin doğuda, filozofların batıda gelmesi kaderin bir işaretidir” tesbitini bu metnin 5. maddesinde de ifade eden Said Nursî’nin o zamanki muhataplarına yaptığı tarihî ikaz, bunların başında geliyor:
“Şarkı (doğuyu) ayağa kaldıracak din ve kalptir, akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz (uyandırdınız), fıtratına muvafık (yaratılışına uygun) bir cereyan veriniz, yoksa sa’yiniz (gayret ve emeğiniz) ya hebaen mensura (boşa) gider, veya muvakkat, sathî (geçici ve yüzeysel) kalır.” (Tarihçe-i Hayat, s. 221)
7. maddedeki şu tesbit de aynı paralelde:
“Âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılâpvâri bir iş görmek, İslâmiyetin desatirine (prensiplerine) inkıyad (uymak) ile olabilir, başka olamaz, hem olmamış; olmuş ise, çabuk ölüp sönmüş.”
8. maddedeki ifadeler ise, yine bu mânâları bir başka önemli boyutuyla dikkatlere sunuyor:
“Zaaf-ı dine (dinde zayıflamaya) sebep olan Avrupa medeniyet-i sefihanesi (ahlâksız Avrupa medeniyeti) yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve medeniyet-i Kur’an’ın zaman-ı zuhuru (ortaya çıkma zamanının) geldiği bir anda, lâkaydane ve ihmalkârane müsbet (olumlu) bir iş görülmez.”
Ve beyannamedeki son paragrafın ilk cümlesi olan “Şu inkılâb-ı azîmin (büyük değişimin) temel taşları sağlam gerek” ifadesi, aktardığımız pasajlardaki mânâ ve mesajı iyice perçinliyor.
Aslında her biri enine boyuna irdelenip detaylı şekilde tahlil edilmesi gereken cümlelerden oluşan tarihî bir beyanname bu. Son derece önemli bir yol ayrımında yönelinmesi gerekli doğru istikameti gösteren mesajlarla dolu bir yol haritası.
Meselâ bunlardan biri, saltanatın kaldırılmasını tartışma konusu yapmayıp, bu işlevin Meclis tarafından üstlenilmesini bir vâkıa olarak kabul etmesi. Ki bu tavır, Said Nursî’nin İkinci Meşrutiyetten itibaren ortaya koyduğu, “Artık tek şahsın değil, şahs-ı manevînin öne çıkıp belirleyici olduğu bir çağdayız, zaman cemaat zamanıdır” deyip, adalet, meşveret ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlere vurgu yapan çizgiyle de örtüşüyor.
Bediüzzaman’ın, aynı Meclise hilâfet mânâsını deruhte etmesi yönündeki çağrısı da son derece önemli. Ama bunun “Artık hilâfeti ben devralıyorum” gibi bir ilânat yaparak değil, İslâm şeairine sahip çıkarak yapılması gerektiğini ifade ediyor.
Ve “Ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeairini tahrip ediyorlar. Öyle ise, zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir” çağrısı, hâlâ gereğinin yapılmasını bekliyor.
* Kırk yıllık okuyucularımızdan biri daha bu dünyadaki hizmetini tamamlayıp berzah âlemindeki menziline göçtü. Kdz. Ereğli’nin isimsiz emektar ve kahramanlarından Vahit Yavuz’a Allah’tan rahmet; ailesine, yakınlarına ve hizmet arkadaşlarına sabırlar niyaz ediyor, taziyetlerimi sunuyorum.
Benzer konuda makaleler:
- Said Nursî haklı çıktı
- Amerikalı ünlü tarihçi CarterVv. Findley: Bediüzzaman materyalizmi mağlûp etti
- İZMİT’TE MUHTEŞEM ANMA
- Mesnevi’nin de, Risale-i Nur’un da kaynağı aynı
- Meşveret ve şûra ile nice yıllara
- Anahtar, Bediüzzaman/da/dır
- Mecelle’den anayasaya
- Manevi buhranların çaresi Risale-i Nur’da
- Bediüzzaman’a kulak verin
- “Batının ilmini alalım, ama…”
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun