AB’de “B planı!”

0124

Ankara’nın AB üyelik sürecindeki tıkanmanın sorumluluğunu yine AB’ye yükleyip cayma sinyalleri veren tepkileri devam ediyor.

Bilindiği gibi AB Komisyonu’nun Ekim 2011’de ilettiği “Türkiye İlerleme Raporu’nda, Ankara’nın taahhüd ettiği demokratikleşme reformları uyarısı tekrarlanmıştı. Ne var ki Ankara, uyarıları akl-ı selimle ele alıp değerlendireceği yerde, yine AB’ye tepki verdi.

AB mercilerine Türkiye’nin haklı Kıbrıs dâvâsını anlatmak yerine, AB Bakanı Bağış Türkiye – AB ilişkilerinin tıkandığını söyledi. Ardından Türkiye’nin “vizyonu”nu açıklayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, AB’ye “Kıbrıs resti” çekti. Ankara’nın bu dönemi en az zararla ve suhuletle atlatması gerekirken, meydan okuyan tepkisel politikaları, Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmakta.

Zira Kıbrıs konusunun “AB’de tıkanıklığın kilidi, anahtarı” olarak sunulması, hem Kıbrıs dâvâsını, hem de AB sürecini zora sokmakta. Füle’nin dediği gibi, “Bu tip zamansız yorumlar Türkiye-AB ilişkilerini, reform ve katılım müzakereleri sürecini yaralamakta.”

Ne var ki Ankara’nın son dönemde AB karşıtlığı söylemleri devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta AB’ye rest çekip meydan okumasını artık herkes kanıksamış. Lâkin Cumhurbaşkanı Gül’ün, son İngiltere ziyaretinde, “AB ile müzâkere sürecinde hiçbir fasılın açılamaz hale geldiği” ikrarından sonra Ankara’nın AB müktesebatını üstlenmesindeki başarısızlığı teğet geçip, AB’ye ağır eleştirilerde bulunması, Ankara’nın en üst düzeyde AB’ye resti oldu.

Neticede, Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Jerzy Buzek’in, geçen yıl TBMM Genel Kurulunda, “AP, Türkiye’nin tam üyeliği konusunda heyecanının azaldığını kabul ediyor” sözüyle dile getirdiği gibi, AKP iktidarında AB ile ilişkiler ciddî bir çıkmaza girmekte…

“FİİLÎ DURMA”NIN BAŞ SORUMLULARI

En garibi de bir taraftan “Türkiye gücünü AB sürecinden alıyor” diyen AB Bakanı’nın, diğer taraftan “AB’ye tam üyelik A plânımızdı, artık B plânına geçtik” çarkıyla birlikte “Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı azalıyor” diyerek yine AB’yi eleştirip “Türkiye’nin tek alternatifi AB değil” ifadesini kullanması, Ankara’yı vartalı çelişkiye düşürmekte.

Bunun içindir ki, Avrupa Sosyalist Partisi (PES) Genel Başkanı Sergei Stanishev’in, “Avrupa’daki muhafazakâr politikacıların Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek istemesi karşısında Ankara’daki hükümetin de onlarla yan yana düştüğü” eleştirisi, fevkalâde çarpıcı.

Stanishev’in, Türkiye ile AB arasındaki çıkmazın ve ilişkilerin “fiilî durma noktası”na gelmesinin baş sorumlularının AB’deki ve Türkiye’deki politikacılar olduğuna dikkat çekmesi; ve “Almanya’da Merkel ve Fransa’da Sarkozy gibi liderlerin Türkiye’ye üyelik yerine ‘imtiyazlı ortaklık’ çağrısında bulunmalarına mukabil, Türkiye’de AKP hükümetinin bu bahaneyle AB üyeliği için çaba göstermemesi”ni nazara vermesi, oldukça anlamlı.

Yine Stanishev’in, AB içinde, Türkiye’nin üyeliğine karşı kullanılan korkular üzerine kurulu söylemlerin Türkiye’nin AB’ye girmemesini hedeflemesinin, Türkiye kamuoyunda AB üyeliği umudunda hayal kırıklığına sebebiyet verdiğini ve AB’nin câzibesini yitirmesine yol açtığı tesbiti, işin iç yüzünü deşifre ediyor. Ve “AKP politikaları, Türkiye’yi AB üyeliği için daha da elverişsiz hale getirmiştir” endişesi, vaziyeti ortaya koyuyor.

Türkiye’yi istemeyen “AB içindeki AB karşıtları”nın ve buna mukabil Ankara’nın son yıllarda gittikçe artan “AB karşıtlığı”nın aktörlerini ele veriyor.
Oysa Ankara’nın yapacağı, tam üyelik hedefi olan “A plânı”ndan vazgeçip “B plânı”na geçerek bahanelerle AB’den caymak değil, demokratik reformları gerçekleştirip Kıbrıs gibi meselelerde haklılığını kabul ettirerek, tam üyelik sürecinde ilerlemektir…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*