ABD ve BM’nin İsrail sınavı

İSRAİL Başbakanı Netanyahu, Gazze konvoyuna saldıran askerlerini kahramanlar olarak selâmlayıp överken, Amerika susmaya devam ediyor. Hatta susmakla kalmıyor BM İnsan Hakları Konseyinin saldırıyı kınayan, “işgalci güç” olarak nitelediği İsrail’in Uluslar arası Kızıl Haç komitesinin araştırmalarında işbirliği yapmasını, bütün alıkoyduğu eylemcileri serbest bırakmasını isteyen kararına ret oyu vererek, bu kanlı katliâma sahip çıkıyor.

Halbuki 32 ülkenin ‘kabul’ oyu verdiği kararda “İşgalci güç İsrail’in Gazze ve diğer işgal altındaki topraklara uyguladığı ablukayı derhal kaldırması” ve Gazze’ye insanî yardımların kesintisiz ulaşmasını sağlaması isteniyor.

Ayrıca Konsey İsrail’in saldırılarıyla işlediği uluslar arası hukuk ihlâllerini araştırmak üzere bağımsız bir uluslar arası araştırma misyonu kurulmasına karar veriliyor.

İşte bu karara Amerika ret oyu veriyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, BM Güvenlik Konseyi’nin kınama kararını ABD’nin veto etmemesinin, bu kararı onayladığı anlamına geldiğini söylüyor. Her halde dünya kamuoyunun gözü önünde işlenen bu vahşi cinayet ve açık hukuk ihlâllerine rağmen Amerika böyle bir kararı veto edecek gücü kendisinde bulamadı. Ama öbür yandan Dışişleri Clinton aracılığıyla bu olayın Ortadoğu barış görüşmelerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunduğunu gösterdiğini açıklıyor. İsrail’in barış konvoyuna saldırarak barış istemediğini bu kadar aşikâr bir şekilde gösterdiği, dolaylı görüşmeleri bile sabote etmek için Doğu Kudüs’te yeni inşaatlara giriştiği bir dönemde, ABD, sanki görüşmeleri engelleyen Filistin tarafıymış gibi davranmayı seçiyor.

İsrail tarafı ise; nereden geldiği belli olmayan sapanların fotoğrafları ve Diyarbakırlı şehidin ailesinin “O şehit olmak istiyordu” sözünü kullanarak, gemilerdeki barış gönüllülerini terörist gibi göstermeye çalışıyor. Zaten BM İnsan Hakları Konseyinin kınama kararını aldığı toplantıda da İsrail temsilcisi AHaron Leshno-Yaar, gemilerin saldırı amaçlı olduğunu büyük bir pişkinlikle savunuyordu. İşin acı tarafı The Guardian gibi bir gazetenin bile bu tür İsrail kara propagandalarını büyük puntolarla haber yapması.

Böyle bir durumda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban-Ki Mun’a büyük iş düşüyor. Bağımsız bir soruşturma komitesinin bir an önce kurularak, olayın taraflarını gecikmeksizin dinleyip gerekli delilleri toplaması ve en azından İsrail’in zulmünü ve zorbalığını ortaya koyması gerekiyor. Uluslar arası Ceza Mahkemesine taraf olmayan İsrail’in bu mahkemede yargılanması ancak Güvenlik Konseyi kararıyla sevk edilmesi halinde mümkün. Ancak böyle bir kararın ABD tarafından veto edileceği açık. Buna rağmen Türkiye’nin geçici üyelik avantajını kullanarak, İsrail’li yetkililerin bu zorbalık sebebiyle yargılanmak üzere Uluslar arası Ceza Mahkemesine sevk edilmesi yönünde BM Güvenlik Konseyine bir karar tasarısını hemen sunmasını bekliyoruz. Bunun için bağımsız uluslar arası araştırma komitesinin sonuç raporunun beklenmesine gerek bulunmamaktadır. Tıpkı yerel suçlarda olduğu gibi, Uluslar arası Ceza Mahkemesi savcıları gerekli tahkikatı zaten yapabilecektir. Tabiî Amerika yetiştirdiği Frankenştayn’a kıyabilirse!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*