Abdullah İbn Amr İbnü´l-as (615-684/85)

Sahabenin büyüklerinden ve ünlü yedi Abdullah’tan (Abadile-i Seb’a) biridir. Çok küçük yaşta Müslüman olmuş ve Medine’ye gittikten sonra Peygamber Efendimizin yanında bulunmuştur. Bizzat Peygamber Efendimizden duyduğu hadisleri kayda geçirmek suretiyle çok büyük bir hizmeti ifa etmiştir. Ebu Hureyre’nin ifadesine göre, en çok hadis bilen kişidir. Ömrünün büyük kısmını ibadetle geçirmiş, hafız olduğu için çok sık Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiştir. Risale-i Nur’da ismi zikredilmiş ve kendisi için “Tercümanü’l-Kur’ân” ifadesi kullanılmıştır. Künyesi, Abdullah bin Amr bin As el-Kureyşî şeklindedir.

 

Abdullah’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Hicret’ten 7 yıl kadar önce Mekke’de doğduğu nakledilmektedir. Bu nakle göre doğum tarihi 615 yılıdır. Babası çok genç yaşta evlendiği için oğlu ile arasında sadece 11-12 yaş farkı olduğu belirtilmektedir. İslam güneşi doğduğunda henüz beş yaşındaydı. Küçük yaşta ve babasından evvel Müslüman oldu. Müslüman olduktan sonra kısa bir süre Mekke’de kalmaya devam etti. Daha sonra babası ile birlikte Medine’ye göç etti.

Abdullah, okuma yazması olan nadir insanlardan biri idi. Süryanice’yi bildiği için Tevrat’ı okuyup inceledi. Peygamber Efendimizin (asm) yanına gittikten sonra bizzat kendisinden duyduğu ve ezberlediği hadisleri unutmamak için yazmak istedi. Ancak, Kur’an ayetleriyle karışır endişesiyle önce yazmasına izin verilmedi. Kur’an-ı Kerim tamamlandıktan sonra, hadisleri yazmasına izin verildi.

Abdullah’ın her duyduğunu yazmasını bazı Sahabeler uygun bulmadı. Bunun üzerine Peygamber Efendimize müracaat etti ve “Ya Resulallah, sizin kızgınlık ve sevinç anlarında söylediklerinizin hepsini kaydedeyim mi?” sorusunu sordu. Peygamber Efendimiz de “Evet, ben haktan başka bir şey konuşmam” cevabını verdi. Bu izni aldıktan sonra her söz ve davranışı yazdı. Bizzat Peygamber Efendimizden duyup yazdığı hadisleri “Sâdıka” adını verdiği eserinde topladı. Bu eseri ile ilgili sorulara; aramızda hiçbir vasıta olmadan ve doğrudan doğruya Resulullah’tan duyduklarını yazdığını cevaben söyledi.

Abdullah, yazdığı bu hadisleri çok titizlikle korudu. Kendisini hayata bağlayanların başında bunların geldiğini bildirdi. Kendisine sorulan sorulara da bunlara bakarak cevap verdi. Bu gayret ve çalışmasından dolayı en çok hadis bilen Sahabeler arasında yer aldı. En çok hadis rivayet edenlerin başında gelen Ebu Hureyre, Abdullah’ın kendisinden daha çok hadis bilen yegane kişi olduğunu belirtti ve sebep olarak da hadisleri kayda geçirmesini gösterdi.

Meşhur yedi Abdullah’tan (Abadile-i Seb’a) biri olduğu hatırlatılan Risale-i Nur’da, hadislerin yazımında ve sonraki nesillere aktarımında gösterilen hassasiyet ve büyük gayretlere işaret edilmekte ve açıklamalarda bulunulmaktadır. “Hem Asr-ı Saadette, mucizâtı ve medar-ı ahkâm ehâdisi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb’a kitabetle kaydettiler. Hususan, Tercümanü’l-Kur’ân olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni’l-Âs, bahusus otuz kırk sene sonra Tâbiînin binler muhakkikleri, ehâdisi ve mucizâtı yazıyla kaydettiler.” Devamında dört büyük müçtehit imam, binlerce hadis araştırmacısı ve tetkikçisi bunları yazılarıyla muhafaza ettiler. Hicretten iki asır sonra bu görevi başta Buhari, Müslim gibi büyük zatlar omuzlarına aldılar. (Mektubat, 2000, s. 113)

Hz. Abdullah’ın yazmış olduğu eseri müstakil olarak günümüze ulaşmamış olmakla birlikte, bu eserinde bin civarında hadisin kayıtlı olduğu tahmin edilmektedir. Eserinin büyük bölümü bazı hadis eserlerinde dercedilmiştir.

Sahabelerin ileri gelenlerinden, Risale-i Nur’da da belirtildiği gibi Kur’an tercümanlarından biri olan Abdullah, ibadetle fazla meşgul oldu. Sürekli oruç tuttu. Yüce Kitabı ezberleyip hafız olmasından ötürü her gün hatim indirdi. Ancak, bunları yaparken ailesini ihmal ettiğini belirten babası tarafından Peygamber Efendimize şikayet edildi. Gençliğini ibadetle geçirmek isteyen Abdullah’a, ailesini ihmal etmemesi tavsiyesinde bulunuldu. Peygamber Efendimiz, her gün değil de yedi günde bir hatim indirmesini, her gün yerine, Hz. Davud (as) gibi gün aşırı oruç tutmasını tembihledi. Zamanının bir kısmını ailesine ayırarak onlarla geçirmesi ikazında da bulundu.

Sabah namazlarından sonra kesinlikle uyumayan Hz. Abdullah, uyuyanları da uyandırırdı. Bu vakitlerin çok önemli olduğunu, berekete vesile olduğunu, Cenab-ı Hakk’ın bu vakitlerde bazı kullarını Cennetle mükafatlandırdığını belirterek ehemmiyetine dikkat çekti. İlme merakından ötürü aklına gelen her soruyu Peygamber Efendimize sorarak öğrenmeye çalıştı.

Yabancı dil bilen nadir insanlardan biri olan Hz. Abdullah, Süryanice Tevrat’ı okuyup inceledi. Bu araştırması neticesinde Peygamber Efendimize işaret eden ayetleri buldu ve gösterdi. Risale-i Nur’da da nakledilen ayetlerden birinde Cenab-ı Hakk istikbalde gelecek olan Peygamber Efendimize hitab etmektedir; “Ey Peygamber! Biz seni bir şahid, müjdeleyici, uyarıcı ve ümmileri (Müslümanlar) koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulumsun. Sana ‘Mütevekkil’ ismini verdim. Sen katı yürekli ve kaba değilsin. Çarşı ve pazarlarda bağırıp çağırmazsın. Kötülüğe, kötülükle karşılık vermezsin…Eş’ıya, Islah: 42. (Mektubat, s. 167).

Hz. Abdullah, en çok hadis bilenler arasında bulunmasına rağmen yedi yüz civarında hadis nakletti. Beklenen sayıdan az hadis rivayet etmiş olması, Medine’den epey uzakta yaşamış olması ve zamanının büyük bölümünü ibadetle geçirmiş olmasına bağlanmaktadır. Bunların dışında, hadis rivayetinde çok hassas davranması, hadislere başka rivayetlerin karışmaması için çok büyük hassasiyet gösterdiği de bilinmektedir. Ayrıca, Peygamber Efendimizin kendisi için söylediği ve sağladığı kolaylıklardan istifade etmemesinden ötürü ahir ömründe pişman olduğu da nakledilmektedir.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra bazı savaşlara katıldı. Şam üzerine yapılan sefer ve fetihte babası ile birlikte bulundu. Yine babası ile birlikte bayraktarlığını yaptığı Yermük Savaşında da bulundu. İstemediği halde babasının ısrarıyla Sıffin Savaşına katıldı ve Muaviye ordusunda yer aldı. Ancak, savaşta kılıç çekip savaşmadı. Savaş sırasında gösterdiği davranışıyla Muaviye’nin dikkatini çekti. Muaviye, niçin aralarında bulunduğunu sordu. Hz. Abdullah, babasının kendisini daha önce Peygamber Efendimize şikayet ettiğini, akabinde, Resulullah’ın kendisine ömrü boyunca babasına itaat etmesi ve ona karşı gelmemesini tembihlediğini, bu savaşa da babasının ısrarıyla katıldığını ifade etti. Ayrıca, savaşa katılarak babasına itaat etmekle birlikte, savaşmadığını da söyledi.

Sıffın Savaşı’na babasının ısrarıyla katılan, ancak kılıç çekmeyen Hz. Abdullah’ın, bu savaşta bulunmanın üzüntüsünü uzun süre üzerinden atamadığı, “keşke orada bulunmasaydım” dediği nakledilmektedir. Ayrıca, Müslümanlar arasında meydana gelen savaşa doğrudan katıldığından ötürü babasını eleştirdiği de ifade edilmektedir.

Hz. Abdullah, Muaviye zamanında kısa bir süre Kufe Valiliği yaptı. Babasının vefatı üzerine Mısır Valisi olmuşsa da bu görevi de uzun süre yapmadı ve ayrıldı. Hicretin 65. yılında Mısır’da vefat etti. Babası tarafından yapılan Amr bin As Camii’nin yanında bulunan mevkiye defnedildi. Günümüzde kendi mezarının da aralarında bulunduğu Sahabe kabirleri Kahire’nin önemli ziyaret yerleri arasında yer almaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*