Açık toplum pistinde demokratlık dansı

Image
TÜSİAD´ın Diyarbakır çıkarmasını basında izlerken, iç âleminizdeki med cezirlere mani olamıyorsunuz. Hele Ümit Hanımın sarıdan kırmızı ve yeşile kayan renkler arasındaki halk dansını, Baydemir’le kol kola pistteki oyununu seyrettikçe, otuz-kırk yıllık tarihî şeritteki hadiselere dalarak şaşırmamak elbette mümkün değildi…

Ümit Hanımın sloganları doğru… Demokrasi olmadan refahın gelmeyeceğini söylüyor. Zaten muhatabının amblemi de “Barış ve Demokrasi” değil mi? Meseleye yalnızca vitrin ve sloganlar adesesinden bakılsa, itirazımıza şaşılabilir. Evvelâ TÜSİAD’ın tarihçesine bakıp bir sivil toplum örgütü olarak demokrasiye katkısını araştırmak gerekiyor. Kemalizmden bugüne kadar ödün vermemiş, demokratlara yapılan askerî müdahaleleri alkışlamış, Halk Partisine olan akrabalığını gizleme ihtiyacı duymamış ve İstanbul aristokrasisi olarak “Ecevit´in demokratlığını” bile hazmedememiş bir TÜSİAD´ın ne kadar demokrat olabileceğini iyice düşünmek gerekiyor.

Biliyoruz, “değişim” diyeceksiniz. Fakat bu sür’atteki değişim bütün dengeleri alabora etmez mi? Marksizmi “etnik yapı” üzerine inşa edenlerin demokrasi sevdasını konuşmuyoruz. Şu süreçte “demokrasi, liberalizm, barış, muhafazakârlık, ılımlı İslâm, kadın hürriyetleri ve değişim” gibi sloganların arkasından başka hedeflere yürüyen o kadar çokça menfaat grupları var ki, TÜSİAD’ın Diyarbakır pistindeki dansına tereddütle bakmamak elimizde değil.

Kemalizmin düne kadar Kürtleri tanımadığını iyi biliyoruz. M. Kemal´in Türkçülük ile ilgili dağlara taşlara yazılan vecizelerine TÜSİAD’ın itiraz ettiğini de duymadık. 1908´den ta 1950´lere kadar Türkiye’mizde Türkçülük yapmış ideolog, feylesof ve bütün Cumhuriyet teorisyenlerine sıkı sıkıya bağlı olan TÜSİAD´ın ayrı bayrak, ayrı kolluk kuvvetleri ve ayrı meclis isteyen Kürt siyasetçilerine olan muhabbetini anlamamız için, epeyce kafa yormamız lâzım.
Tarih boyunca Kürtlere önyargılı davranan, bu saf vatandaş ve dindaşlarımızı oyuna getirerek katliâma giden ve anadillerini bile sokakta serbestçe konuşmalarına tahammül edemeyen Kemalistlerle çalışan TÜSİAD´ın Diyarbakır çıkarmasında, yine hakikî Kürtlere karşı “Kemalist Marksist” ittifakı havası sezen yöre halkı endişelerinde haksız mı?
Hadiseyi tarihî boyutları, ideolojisi ve Açık Toplumcuların finansmanı ile belli bir çerçeveye çekmesi noktalarından incelediğimizde, TÜSİAD ile BPD’nin aynı ağacın farklı dalları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. BDP’lilerle kol kola girip birkaç kelime Kürtçe konuşursanız, geçmişteki bütün katliâmları bir çizgi ile silmiş olursunuz. En azından TÜSİAD böyle düşünüyor olmalı.

AKP’nin en can alıcı sloganı “yenilik” idi. Sonra “değişime” sarıldılar ve değiştiler… Değişimi de “dönüşüm” takip ediyordu. Bu büyük proje yalnızca Türkiye’de yürümedi ve yürümüyor… Bazıları BOP’un iflâs ettiğini veya durduğunu zannediyorlar. İslâm ülkelerindeki detay ve hücresel çalışmalara dikkat ettiğinizde BOP’un da, dönüşümün de devam etmekte olduğunu göreceksiniz. İçerdeki değişim ve dönüşüm de devam ediyor ve edecek. Kırmızı çizgiler önce moraracak ve sonra da silikleşerek kaybolacak.

Neoconların silâhla ve neoliberallerin para ile destekledikleri değişim ve dönüşüm devam edeceğinden, çoklarımız bu dansı gayet normal görüyor; aksini düşünenleri öküz altında buzağı aramakla suçluyorlar.
Türkiye’nin iktidarı da, muhalefeti de yukarda bahsettiğimiz küresel cereyanların mengenesinde olmasaydı, başta Diyarbakır olmak üzere doğu vilâyetlerimize bugüne kadar dışardan gelen “mâlî yardımların” hesabını mutlaka birileri sorardı. Batıdan ve güneyden ülkenin STK´larına, akademik projelerine ve bilhassa kadın derneklerine yapılan yardımlarla alâkalı herkes lâl kesilmiş.

Kürtleri ırkçılık, sefahet, modernite, rüşvet ve riyakârane muhabbetle “dinî hayat ve geleneklerinden” uzaklaştırabileceklerini düşünenlerin harcadıkları para ve emeğe acımamak olmuyor. Bin seneyi aşkındır Türklerle birlikte İslâmiyeti ve Kur’ân’ı kendilerine hayat rehberi edinmiş bu milletin doğru kararını ülkemize demokrasi geldiğinde herkes duyacak ve görecek. Zaten bu korkudur ki, bazen askerî ihtilâllerle, bazen neoconların işgaliyle ve şimdi de neoliberallerin meydana getirmeye çalıştıkları kaosla demokrasiye karşı Kemalistler ve Marksistler cansiperane mücadele veriyorlar. AKP de seyrediyor…

Normal 0 21 false false false DE X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4

{mosmodule module=imza-sukru}Image

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*