Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun

altDÖRDÜNCÜ CİNAYET

Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle şeriatı, hâşâ ve kellâ, istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm. Onların zannını tekzip etmek için, meşrûtiyeti herkesten ziyade şeriat namına alkışladım.

Lâkin, yine korktum ki; başka bir istibdat tekrar o zannı tasdik eder diye, ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya Camii’nde mebusana hitaben feryat ettim ve söyledim ki: Meşrûtiyeti meşrûiyet ünvanıyla telâkki ve telkin ediniz. Tâ yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdat, pis eliyle o mübareği ağrazına siper etmekle lekedar etmesin.

Hürriyeti âdâb-ı şeriatla takyid ediniz. Zira cahil efrad ve avam-ı nâs, kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaatsiz olur.

Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. Tâ ki namaz sahih ola. Zira hakaik-ı meşrûtiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dâvâ ettim.

Ben ki bir adî talebeyim, ulemaya farz-ı ayn olan bir vazifeyi omzuma aldım, demek cinayet (!) ettim ki, bu tokadı yedim.

BEŞİNCİ CİNAYET

Gazeteler, iki kıyas-ı fâsid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyatla ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de gazetelerde onları reddeden makaleler neşrettim.

Dedim ki:

Ey Gazeteciler! Edipler edepli olmalı; hem de, edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafâne çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tanzim etmeli.

Hâlbuki, siz iki kıyas-ı fasit ile, yani taşrayı İstanbul’a ve İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek efkâr-ı umumiyeyi bataklığa düşürdünüz ve şahsî garazları ve fikr-i intikamı uyandırdınız. Zira elifba okumayan çocuğa felsefe-i tabiiye dersi verilmez. Ve erkeğe tiyatrocu karı libası yakışmaz. Ve Avrupa’nın hissiyatı İstanbul’da tatbik olunmaz. Akvamın ihtilâfı, mekânların ve aktârın tehalüfü, zamanların ve asırların ihtilâfı gibidir. Birisinin libası, ötekinin endamına gelmez.

Demek Fransız Büyük İhtilâli bize tamamen hareket düsturu olamaz. Yanlışlık tatbik-i nazariyat ve mukteza-i hâli düşünmemekten çıkar.

Ben ki ümmî bir köylüyüm, böyle cerbezeli ve mugalâtalı ve ağrazlı muharrirlere nasihat ettim, demek cinayet (!) işledim.

Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 123-125

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*