Hayat bir yolculuktur. Cennette başladı ve sonsuzluk yurdu olan cennet veya cehennemde devam edecektir. Bu dünya, hayat yolculuğunun bir sayfasıdır. Ancak sonucu belirleyen sayfa bu dünya hayatıdır. Cennette verilen söze vefanın gösterilip gösterilmeyeceği yer burasıdır. Meşakkatli bir yolculuktur.
Dünyadaki Nimetlerin Geçiciliği ve Ebediyet Özlemi
Allah bize birçok nimet vermiştir. Hayat, rızık, sağlık, eş, çocuk, içinde yaşadığımız dünya gibi… Bunların hepsi de büyük nimetlerdir. Bu nimetlerin içinde bir süre yaşarız ama ölüm gelir, bunların hepsinden ayırır. Ayrılık kendisi hüzün verici olduğu gibi ayrılığı düşünüp hayal etmek bile hüzün vericidir. Ayrılık, nimetin düşmanıdır. Hele bir daha kavuşmamak üzere bir ayrılıksa, o nimeti nimet olmaktan çıkartır. Nimeti nimet yapan, o nimet ile ebedi olarak birlikte yaşamaktır. Üç gün sonra kendisinden ayrılacağımız bir nimetin lezzetini, ondan ayrılma düşüncesi yok eder. Zihni, o nimete kavuşmaktan çok ayrılma düşüncesi doldurur. Bu da lezzetten çok elem verir. Nimet, devam etmezse nimet olmaktan çıkar ve hüzün veren bir araç hâline gelir. Nimete kavuşmanın lezzetini, ondan ayrılmanın elemi bastırır, nimeti külfet hâline döndürür. Eğer ebediyet düşüncesi olmazsa, bütün nimetler nıkmet (=nimetsizlik) hâline döner. Hayat ve hayatın içindeki her şey, anlamını yitirir.
Bir şeye kıymet kazandıran, onun ebedî olarak var olması düşüncesidir. Bu durum ister gerçekten böyle olsun, isterse hayali bir surette olsun fark etmez. Dünya hayatı içinde yaşanılan beraberlikler, vehmi de olsa, ebediyet kavramı içinde yer almaktadır. Onun için, hiç ayrılmayacakmış gibi ona bağlılık gösterilmektedir. Yoksa bir daha kavuşmamak üzere ayrılacağı bir şeye insan neden bel bağlasın? Neden onu sevsin? Hesap verme duygusu olmayacaksa, helal haram kavramlarına neden riayet etsin? Demek ki, ebediyet duygusu her şeyin hamurunda vardır.
Peygamberlerin ve Evliyaların Ahiret Hakkındaki Haberleri
İnsanlığın en seçkin şahsiyetleri olan 124 bin peygamber “icma”¹ ve “tevatür”² ile, ahiretin varlığını ve insanların oraya sevk edileceklerini haber vermektedirler.
Peygamberlerin verdikleri haberleri kesin bir bilgiye dayanarak ve büyük çoğunluğunu görerek tasdik eden milyonlarca evliya, “keşf” (=olacak şeyleri olmadan önce bilmek, kalp gözü ile görmek) ve “şuhud” (=manevi terakki ile bazı ilahi sırları görmek) ile ahiretin geleceğini beyan etmektedirler.
Allah’ın bütün esma-i hüsnası (=güzel isimleri), bu dünyada gösterdikleri cilvelerinin şahadeti ile âhiretin geleceğini ortaya koymaktadırlar. Bin bir ismin gergef gibi işlediği şu insan, her bir uzvu ve duygusu ayrı bir âlemden derlenip toplanmıştır. Harika bir ihtimamla yetiştirilmiştir. Şöyle bir insan, ölüm uykusundan uyandırılmaz ise, bu kadar emeğe, masrafa, ihtimama ne gerek var?
Her baharda, toprağa düşüp çürümüş tohumları dirilten Allah, kıyamet kışından sonra, haşrin baharında, bütün ölüleri, özellikle bütün varlıkların sultanı konumundaki insanı dirilteceğini göstermektedir. Hiçbir tohumu ihmal etmeyen, baharda onları unutmadığını gösteren bir kudret, insanı da ihmal etmeyecektir.
Vücudumuzda her an yüzlerce hücre ölmekte ve yerine yenileri gelmektedir. Gidenler, vazifelerini tamamlamanın verdiği şevk ile gitmektedirler. Gelenler ise devraldıkları vazifeyi aksatmadan devam ettirmenin şevk ve gayreti içinde işlerini yapmaya devam etmektedirler. Vücudumuzda, yüzlerce ölme ve dirilme örnekleri her an yaşanmaktadır.
Duygularımız, ebediyetin olması gerektiğini ilan etmektedir. Herkes vicdanına sorsa: Bin sene mutlu bir hayat yaşayıp sonunda ebediyen yok olmayı mı istersin; yoksa altmış yetmiş sene mutluluk ve sıkıntı ile karışık bir hayat yaşayıp, sonra ölüp, sonra tekrar dirilip sonsuz ve ölümsüz bir hayatı mı tercih edersin? Şüphesiz ikinciyi tercih edecektir. Ebet için yaratılmış olan duygular, sonlu bir hayata razı olmazlar.
Midenin hal dili ile yaptığı duayı kabul edip, bin bir çeşit yiyecekleri yaratan Allah, bütün insanlığın ortak arzu ve isteği olan “ebediyet”i elbette yapacaktır. “Varlık” nimetini onlara tattırıp sonra da onları ebediyen “yok” etmek O’nun şanına yakışmaz.
Ahirete İman ve Akıl-İnanç İlişkisi
Ahirete inanmaktan maksat, bütün bunlara kesin olarak inanmak demektir.
Ahiret, «Ne olacağım?» sorusunun cevabıdır.
Ahirete iman, akıl ve nakil eşliğinde anlaşılması gereken bir iman esasıdır. Öldükten sonra dirilmenin, hem aklî hem de naklî deliller ile ispatı mümkündür. Sağlam ve doğru bir âhiret inancına sahip olmak ancak böyle bir bakış açısı ile mümkün olacaktır.
Dipnotlar
¹ Aynı devirde yaşayan İslam müçtehitlerinin bir konu hakkında ittifak etmeleri, aynı hükümde birleşmeleridir.
² İçinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber.
Benzer konuda makaleler:
- Şükür nedir?
- Şükür nedir ve nasıl yapılır?
- En büyük nimet nedir?
- Nimet İsyana Değil, Şükre Vesile Olmalı