AKP belediyeciliği toplumun sosyal esaslarını tahrip etti

Doğumunun sebebi 12 Eylül Devrimi ve darbe anayasanı benimsemiş AKP’ nin, misyon olarak sosyal devlete düşman olduğunu söylediğimiz takdirde, okuyucularımızın “sosyal devlet nerede” sorularına muhatap olacağımızdan çekiniyoruz.

Doğrudur. İskandinavya veya Kuzey Avrupa ülkelerindeki gibi bir sosyal devletimiz yoksa bile, oralardaki sosyal devletin icra ettiği vazifeleri kısmen yerine getiren bir devlet geleneğimiz vardı. Milletimizin kendi içinde korumaya çalıştığı bir milli geleneği vardı. Henüz istismar edilmediğinden, tesiri devam etmekte olan “dini dayanışma geleneğimiz” vardı… İşte bütün bunları, önce ANAP ile ve sonrasında ise din gömleğini üzerine çeken AKP ile tahrip edenler, 12 Eylül devriminin asıl sahipleriydi…

Zamana yayılarak ve fevkalade geniş bir sahadaki tahribin özetinin özetini de bir yazıya sığıştıramayız, elbette… Belediyeciliğimizin; şehir imar planlarıyla, özelleştirdikleri hizmet müesseseleriyle, bilinçli olarak perişan edilen devlet okullarıyla, e devlet üzerinden vatandaşlarını fişlemeleriyle, kültürel projeleriyle ve bilhassa AKP eliyle sağlıkta yapılan tahribatlarla ulaştığı dayanılmaz noktasının milli iradeyi ayağa kaldıramamasının sebebinin de; yapılanların küresel propaganda, reklam ve danışma şirketlerinin Yardımlarıyla, küresel düzeyde organize olmuş Marksist sermayedarlarının icrasından başka bir şey değil. Vatandaş karşısında bir parti olduğunu zannediyor. Dindar, vatanperver ve hatta milliyetçi olduklarını zannettiği bu darbecilerin vazifelerinin, Türkiye’yi globalcilerin tenasübünde tutmak olduğunu nereden bilsinler ki…

Bir ülkenin kırk sene boyunca enflasyonlarla takatsiz bırakıldığını biliyor muyuz?

ANAP dönemindeki enflasyonlarla, şu AKP dönemindeki kur entrikaları arasındaki farkı biliyor muyuz?

Yeşil Sermaye ile yapılan ekonomik operasyonların AKP zeminine yardım olduğunu biliyor muyuz?

28 Şubat 1997 de kısılmaya başlayan hürriyetlerin, arkasında gelmekte olan dönemdeki AKP için bir balans ayarı olduğunu biliyor muyuz?

Zira burada hürriyetleri sıkılanlar, AKP’yi bir demokrasi ve kurtuluş hareketi olarak göreceklerdi.

Tarım ile uğraşan köylüden başlayarak; fabrika işçisinin, mevsimlik işçilerin, işçi emeklilerin ve hatta akp’nin rüşvetle tutmaya çalıştığı memurların alım güçlerinin nerelerden nerelere yuvarlandığını da biliyoruz.

Daha doğrusu, ANAP kadar AKP’nin de bu milletin partisi olmadığını ve küresel Marksistlerin gerçekleştirdikleri bir darbenin ürünü olduğunu bildiğimiz zaman bu iki darbe partisiyle milletin sosyal yapısına, ahlak ve geleneğine indirilen darbeleri görmeye başlayacağız.

Milletin bünyesinden çıkmamış, ürettiği politikalarla başta dini cemaatler olmak üzere bütün sosyal gurupları birbirine düşman etmiş, milli duygu ve davranışlardan mahrum olarak vazife başına getirtilenlerden sosyal devlet telakkisi beklemek elbette mümkün değildir. Gelenek ve töre düşmanlığını sinema perdelerine ve sokağa kadar taşıyan bu sivil Marksistlerden “ dini/milli” gelenek beklemek te mümkün değildi. Milletin yıkılan veya kaybolan değerlerine üzgün görünen AKP’ liler için güzel bir halk deyimi vardır: Çoban ile ağlaşıp, kurt ile paylaşıyorlar… Milletin sermayesini ta Atlantik ötelerine gizlice gönderirlerken; havuz medyasının sayfalarını “ ihracat patlaması veya büyük döviz girdisi” haberleriyle süsleyenlere hesap soracak takatte bir muhalefet de olmayınca, millete yalnızca hüzün, kaos ve kurşuni bir sema kalıyor…

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değil” hadisini defterlerinden silerek, Marksist liberallerin emrinde Türk Milletini ekmeye muhtaç edenlerin bu milleti de, İslâmiyeti de temsil etmediklerini yüksek sesle ifade etme zamanı geçiyor, gibi…

Benzer konuda makaleler:

Şükrü Bulut | Arşiv

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*