AKP ve adalet mefhumu…

Image
İsimlerin tedai ettikleri mânâ o kadar önemli ki… Çocuk isimleri üzerinde yapılacak araştırma, anne baba veya büyüklerin hayal dünyalarını, sevgilerini, tutku veya aşklarını tasvirleriyle ortaya çıkaracaktır. Şahsî teşebbüslerin meyveleri olan kurumlarda da buna yakın mânâların çağrışımı söz konusudur.

28 Şubat’ın darmadağın ettiği siyaset meydanında ‘yenilikçiler’ olarak yükselen hareketin neden ‘ADALET VE KALKINMA’ adını seçtiğini, bu hareketin isim babalarına sormak lâzım. ’Adalet’ ve ‘Kalkınma’ kelimelerini münferiden siyasî partiler tarihinde de görüyoruz. ’Kalkınma’yı evvela İTTİHAD’cılar kullanıyor. ’İttihad ve Terakkî’nin üç önemli sloganından birinin ‘Adalet’ olduğunu da bilvesile hatırlayalım. Daha sonra ‘Terakkiperver Cumhuriyet’ Fırkası kısa bir süre için kurulacaktır. Fakat en önemlisi 1960’larda 12 Eylül ihtilâline kadar ülkede ’demokratları’ temsil eden ‘Adalet Partisi’ olarak karşımıza çıkar. Adalet ve Kalkınma ismini alanlar yukardaki tarihî mânâları düşündüler mi, bilemiyoruz. Belki de Özal’ın yolundan giderek hem Kemalist İttihadcıları, hem demokratları, hem de Türkçüleri içine alacak siyasî bir oluşum düşünmüş olabilirler. Kendileri ‘siyasal İslâm’ yelpazesinden geldiklerinden 4 eğilimi de tamamlamış oldular.

Yukarıdaki varsayımlarımız yalnızca birer fantezi de olabilir. Onlar hakikaten kültürümüzün ‘mülkün temeli’ kabul ettiği insanî adalet duygusunu esas almış da olabilirler.

Hepimizin bildiği üzere Allah’ın büyük isimlerinden birisidir EL-ADL. Bediüzzaman Hazretleri İmam-ı Ali'nin (ra) mazhar olduğu altı büyük isimden biri olan ADL’i, Eskişehir zindanında tefsir eder. Bu yazımızda, insanî bir temel duygu olan adalet ihtiyaç ve talebinden yola çıkarak, aktüel siyasetin maalesef kirlettiği dindar AKP kadrolarına bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Çoğu imam hatipli, dindar çevrelere mensup, muhafazakâr, taşralı, bir zamanlar fakrıyla iftihar eden ailelerin çocukları… Şu kirli siyasetin dünün temiz çocuklarını da bataklığına çektiğini esefle izliyoruz. Türkiye'nin en ücra köşesinden Ankara ve İstanbul gibi siyaseti dizayn eden merkezlere kadar; menfaat, rant, rüşvet ve haksız rekabetlerle kirlenen bir yapı oluşuyor Türkiye’de. AKP’li kadrolarla sempatizanlarının geçmiş dönemlerdeki ‘su-i istimalleri’ göstererek bugünleri müdafaaya imkânları var mı acaba?

Dünde kalanlar ne dini temsil ediyorlardı, ne de dindarları… Onların namazları, haccı ve cemaatî mensubiyetleri onlara kimlik oluşturmuyordu. İnsanî veya İslâmî değerleri temsil iddiasında olmadıklarından, hataları yalnızca onları bağlıyordu. Oysa AKP hem insanî ve hem de İslâmî değerleri seslendirerek meydana çıktı. 80 küsur senedir Kemalizmin ve onun ordu içindeki misyonerleri olan ihtilâlcilerin inim inim inlettikleri mazlûm milletimiz, haklı olarak ‘insanî ve İslâmî’ sembolleri dalgalandırma iddiasındaki siyasî harekete ümitlerini bağladı.

ADALET DUYGUSUNA NE OLDU?

İktidarın her iffetli ve namusluyu baştan çıkarabilecek cazibesine AKP’lilerin de kapıldığını söyleyenler o kadar çok ki… Bu iktidarın ‘ekonomik istikrar’ için desteklenmesi uğruna medyayı büyük rüşvetlerle susturan dahilî ve haricî çevrelere rağmen, hak ve adalet duygusunu millet nezdinde ciddî sarsıntılara uğratacak yüz misali bir çırpıda söyleyebilecek artık yüzlerce insan var meydanlarda..

Yeni anayasa düzenlemesiyle adalet arayanları içerdeki labirentlere sokan iktidar mensupları bu uzun yolu tamamlayamadan ölenlerin vebaliyle ‘’huzur-u İlâhî’ye çıkmayacaklar mı? Dünkü nutuk, vaaz ve müsamerelerde Kudüslü Hıristiyan kadın ile Sultan Selâhaddin’in hikâyesini anlatanlar dönüşüm projelerini, İstanbul’u kirleten piramitleri ve Fatih’in yeşilinin katledilişini de görmek zorundalar. Rum mimar ile Sultanın hikâyesini AKP’li kadrolar daha ortaokul sıralarında öğrendiler. İstanbul’u ve Ankara’yı idare edenler, İsveç ve Norveç idarecileri kadar korumasızca halkın arasına katılıp ‘İşte yakamız’ diyebiliyorlar mı? Halbuki biz Müslümanız. Hz. Ömer’in kendi işinde yaktığı mumu ders veriyoruz. Başta Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız olmak üzere AKP kurmaylarının çoğu Âkif in kocakarı ile Ömer oyununda rol almış insanlarımızdır. Başbakanın hafızasında: “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu” mısraları da vardır.

Demokrasilerde siyasî iktidarların ömrü çok kısadır. AKP’li kadroların bugün için birlikte hareket ettikleri İttihad ve Terakkîli Beyaz Türklerin ne kadar zalim ve acımasız olduklarını kendilerinden önce Türkiye’yi idare etmiş olanlara sorabilirler. Onlar yalnızca AKP’lileri vurmayacaklar, bu dindar siyasetçilerin şahsında insanî ve İslâmî değerleri de vuracaklar.

ENDİŞELERİMİZ..

Birçoğumuzun 28 Şubat’tan sonraki dönemden günümüze şahit olduğu negatif değişim ve dönüşümleri anlatmak için kitaplık çalışmalara ihtiyaç olacak. Değerlerimizin içinin boşaltılması, menfîden müsbete mânâ kaymaları ve ahlâkî erozyon. Şayet toplum ‘adalet’e itimad duygusunu kaybederse veya hukuku ‘ihkak-ı hak’ usûlüyle aramaya başlarsa ortaya çıkacak felâketin tasavvuru bile dehşetli olur. Adalet ve hakkaniyet mefhumlarının içlerini şahsî menfaatlerimiz uğruna boşalttığımızda, oradan cemiyetin içine anarşi sökün edecektir. Ahirzamanda kıt'aları yakıp yıkacak deccalın; anarşi, terör, zulüm, kaos ve tahribatla iş gördüğünü hepimiz biliyoruz. Deccala zemin hazırlama durumuna düşmeyelim. Devletin tahrip olduğu, emniyet ve asayişin kaybolduğu, dünyanın en büyük ADLİYE saraylarına güvenin sarsıldığı bir Türkiye’deki anarşiyi ancak bir üst kuvvete sahip bir istibdat durdurabilir. Bu istibdatlardan da herkesten önce biz zararlı çıkarız. Yani Müslümanlar…

 
Image 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*