Ahali, kendi halini unutmuş memleketin haliyle endişelenip durur: Ne olacak bu memleketin hali?
Bu endişenin elbette önemli bir sebebi var. Mevcut gidişatı, geçmiş ile mukayeseye kalkıştığınızda, çıkmaz sokaklarla çevrelendiğimizi görüyorsunuz. Geçmişteki „yedek çözümlerin“ çoğunun ortadan kaldırıldığını, devletin iskeletini taşıyan birçok temel yapının „Devrim“ mantığıyla bertaraf edildiğini hatırlıyorsunuz. Eskiden Senato vardı… Sonra bağımsız yargı birimleri… Ve nihayet Anayasa Mahkemesi… Siyasî iktidarlardan kısmen bağımsız devletin müesseseleri, sarayın içine doğru eritilmeye başlandı.
AKP´nin ortadan kaldırdığı temel kuruluşların, Kemalist devrimcilerce geçmişte demokrasiye karşı kullanıldığı bir vakıadır. Bazılarının hamurunda ise, askerî ihtilallerden katkılar da mevcuttu. Fakat bunların tamir ve rehabiliteleri yerine, tahribine gidilmiş olması, ister istemez herkeste derin endişelere yol açmış görünüyor.
İleri teknolojinin ulaştığı son merhale, dünyadaki halkların idaresini “bileşik su kapları” kapsamına dahil etmiş gibi… Zaten bunu hisseden neocon ve neoliberal ittifak; diktatörlere ve istibdada itiraz bahanesiyle 11 Eylül İhtilali’nin pimini çekerek İslam Coğrafyasını işgale kalkıştılar. Türkiye o zamanlar, AKP kurmaylarıyla global ihtilâlcıların safında yer aldığından; Irak, Suriye ve Libya yangınlarına adeta odun taşımıştık. Anadolu açık bir yangına maruz kalmadı… Ya şimdi…
Türkiye’nin şu acayip hali, yalnızca halkımızı endişelendirmiyor. Dünya barışı misyonunu yüklenmiş Avrupa Birliği ile, global manada neocon – neoliberal ihtilalcilerle mücadele içindeki Birinci Amerika da Türkiye’nin içine düştüğü hali düşünmek zorunda. Zirâ, 1945’ten bu yana müttefik olmuşuz ve NATO gibi dünyanın en önemli askerî paktında ortağız.
ENDİŞENİN KAYNAKLARI…
İstibdat ve zulümden Kurtulmak isteyen milletlerin biricik hedeflerinin demokrasi olduğunu biliyoruz. Okuma – yazmadan uzak kalmış avama, „Demokrasiyi“ Batı emperyalizmi olarak tanıtan AKP’nin tavanı, Türkiye için belli bir idare biçimi de önermiyor. Anayasa Mahkemesi’ni felç etmiş, bağımsız olması gereken yargı birimlerini saraya bağlamış, binlerce danışman aracılığıyla Cumhurbaşkanlığını merkeze oturtarak ülkeyi idareye kalkışan AKP’nin kendisi de yarın nereye gideceğini bilemiyor.
Mevcut tatbikatinin karşılığını hiçbir kitapta bulamayan bazı kurmaylarının söylenmelerini “satır aralarından” okuduğumuzda, „Eyvah!“ diyoruz. Ülkenin İdaresi, rejimin geleceği ve şu girift labirentlerden çıkış formülü bilgileri dahilinde olması gerekenlerin kafaları, o kadar müşevveş ki… Boş gözlerle koro şefine bakıp duranların acınası halleri, elbette iç ve dış basından saklanılacak halde değil.
AKP kurmayları, iktidarları uğruna düşman üretmede, sanal gündem oluşturmada ve ülke gerçeklerini milletten gizlemede ne denli maharetli olduklarını gösterdiler.
15 Temmuz süreciyle, devletin önemli kadrolarından ihraç edilen yüzbinlerin yerine yerleştirilen komünist, kemalist ve masonların yeterli gelmediklerini; hergün absürt yöntemlerle söz konusu bürokrasiye adam almalarından belli olmuyor mu? Kemalizmin veya aşırı solun 12 Eylül’den bu yana, çeşitli iktidarlar döneminde kırk seneye yakındır kaybettiklerini, maalesef AKP hükümeti iki seneye varmadan tekrar onlara kazandırttı. Tahkik etmek isteyenler; üniversitelere, TRT´ye, yargı kurumlarına ve önemli bakanlıkların yeni kadrolarını inceleyebilirler. Artık burada, TSK´nın bünyesindeki daha önce Ergenekoncu denilerek atılanların , bugün idarenin kritik noktalarına yerleştirilmesini hesaba katmıyoruz.
Ülkenin; ekonomide içine yuvarlandığı çukurları başka yazılara bırakalım. Euro’nun karşısında ve doların yanında yer alan Merkez Bankası’nın hali pür melali… Ekonomide kar topu gibi büyüyen borçlar ve devlet açıklarını da başka zamana Havale ediyoruz. Ülkede; ekonomik ve kültürel boyutlardaki çürümeler, dış politika’nın yüzlerce çıkmazı, gerilim içinde bulunduğumuz komşularla başa dönülmüş problemler ve halkımızın her gün kötüleşen fizyolojik ve psikolojik sağlıkları da başlı başına, incelenmesi gereken konular arasına girdiler.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi; devlet yönetiminde siyasî ve bürokratik tecrübe sahibi yol arkadaşlarıyla yollarını ayıran AKP hükümetinin kurmayları, 15 senelik tecrübeleriyle, körün yılanın kuyruğuna yapıştığı gibi, 1930’lu yılların Türkçü Kemalist ideolojisiyle devam etmek istiyor. Bu gidişat sonucu, ANAP ve REFAH gibi hurdahaneden başka hangi menzile varıla ki…
İLLA DEMOKRASİ… İLLA DEMOKRASİ…
İnşallah siyaset bilimcilerimiz, hukukçularımız veya konu ile alakadar siyasal bilimcilerimiz gecikmemişlerdir. AKP kurmaylarına; dünya üzerinde demokrasiden başka bir yöntemle idarenin mümkün olmadığını anlatırlarken, demokrasinin İslâmiyet’e, bin senelik medeniyet tarihimize ve geleneklerimize dinen ve aklen aykırı olmadığını da onların anlayacakları bir üslup ile izah etmeleri gerekiyor. Avrupa’da ve Amerika’da bizimle yetmiş seneden bu yana dost ve müttefik olarak yaşayan Birinci Avrupa’nın bu yolda bize destek olduklarını da anlatmalıyız. Perdenin arkasında; Türk Milleti´nin aleyhinde ittifak kurmuş neocon, neoliberal, Kemalist, Mason ve komünist ittifakına karşı demokrasiden başka çaremizin kalmadığını, bu demokrasiye henüz yeni yeni yaklaşan AKP kurmaylarını ürkütmeden, ulemamız ve değerli medya temsilcilerimiz anlatırlarsa , inşallah yolumuz; vatan, millet ve İslamiyet’e zarar verecek duvarlarla değil, demokrasi ile kesişir. Ayrıca demokrasiye; Arapların mecbur kaldıkları yöntemlerle değil, kahraman ordumuzun, meclisimizin, üniversite ve tüm toplumumuzun izzetli dayanışma ve gayretleriyle ulaşmak istiyoruz. Zira millet olarak bunu geçmişte az çok başarmıştık. Şu inkıta ve fetretlerle yolumuzu tekrar kaybetmeyelim, diyoruz.
Benzer konuda makaleler:
- Demokrasi ve Kemalizm
- AB yolculuğuna yeniden Bismillah
- AKP, Suriye’de neden yine ağız değiştirdi?
- Amerika ile nereye gidiyoruz?
- Derin devlet ve Avrupa Birliği
- Ukrayna’daki Rusya Operasyonlarına Dair (4)
- Kürtleri kim temsil ediyor?
- AKP tuzağa çektiriliyor…
- Dinî cemaatler nasıl kurtulurlar?
- Evet – Hayır referandumu ve AB’deki Türk toplumu
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
Demokrasiye inanmayan ve hayatın merkezine koymayan hiç bir toplum iç ve dış problemlerden tam olarak kurtulamayacaktır. Huzursuzluk devam edecektir. Bu kural aile içinde, dernekler içinde, stk lar içinde, şirketler içinde, devletler içinde ve geniş dairede dünya içinde geçerlidir.
Sayın yazarımız gerçekleri yazmış. Fakat sanki hükümetin demokrasi diye bir endişesi yok gibi.Her gün yeni bir düşman ve her gün yeni bir şovla gününü kurtarmaya çalışıyor… Daha doğrusu bunların vatan,millet ve İSLAMİYET DİYE BİR DERTLERİ YOKMUŞ GİBİ HAREKET EDİYORLAR. yOKSA YANILIYOR MUYUM..Beni tashih edebilirsiniz..
Bu yazı neye hizmet etmiş anlayan beri gelsin. Akp’nin demokrat olmadığını, demokrasiye yanaşmayacağını yazarımız bilmez mi ki? İsterseniz yazarımızın geçmiş yazılarına bakılsın. Çare AKP’nin demokrasiye yanaşması (Ki bu mümkün) değil, çare demokrat’lardadır.
Ehl-i kemale nezaket yaraşır. Burada maksat AKP nin demokrasiyi anlayıp anlamaması değil, bilakis demokrasisiz olmayacağıdır. Üstadımızın ve Efendimiz (asv) ın üslubunda da sonuna kadar hakkı ve doğruyu tavsiye yok mu?