EURONUR ÖZEL

Al-i Beytin yükü neden ağırdır?

Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir

Özel Makale
Zeyd b. Erkam’dan (r.a.)

Bir gün Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su­yun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah’a hamdü-sena etti. Va’z eyledi. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu :

«Bundan sonra, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin resulü gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Allah’ın kitabıdır. Şimdi Allah’ın Kitabını alın ve ona sarılın!»

Sonra :

«Bir de ehl-i beytimi (bırakıyorum)… Ehl-i beytim hakkında size Al­lah’ı hatırlatırım!.. Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım!.. Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım!..» buyurdu. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe: 36)

Hadiste geçen “Ben size iki ağır yük bırakıyorum.” İfadesinin ikinci kısmını ifade eden ehl-i beyti hakkında ileriye dönük sıkıntılı günlerin olacağını haber veriyor idi.

Esasen, Hz. Ali (r.a.) hilafete gerçekten layık idi. Muhteşem bir şecaate sahip idi. Peygamberlik nurundan ettiği istifade ile “ilmin kapısı” idi. Dünyada ender insanın cesaretle söylediği, ne isterseniz sorun dediği muazzam bir ilim deryası idi. Onun hazır bulunduğu mecliste, gözler ve gönüller rahat eder, kitap ve sünnete aykırı hiç bir beyan ifade edilemezdi.

“Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyeye ittibâı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.” (Nursi, Said, Lem’alar, erisale, s. 51)

İlgili Makaleler

Böylesine muhteşem bir cesaret ve ilim sahibi halifenin zamanında dökülen kanlar da önemli olduğundan, zamanın uzak köşelerinden olaylara bakan kimselerin haksız ve mesnetsiz zanlarına karşı onun haklılığını Kur’an lisanı ile ifade edilmesi, temize çıkarılması ve beraati lazım idi. Onun için Kur’an, «Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak ve ancak sizden ricsi gidermek ve sizi ter­temiz paklamak istiyor.» (Ahzab Sûresi, Ayet : 33) ayeti ile zamanında meydana gelecek olaylar karşısında onun haklı ve isabetli hareket ettiğini insanlığa ilan ediyordu.

Peygamber Efendimiz (asm); Hz. Ali’yi, Fâtıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i abasının altına alarak, “Allahım, benim ehl-i beytim işte bunlardır; bunların kusurlarını gider, kendilerini tertemiz yap!” diye dua etmiştir. (Tirmizî, “Tefsîr”, 4; “Menâḳıb”, 32, 60; Müsned, IV, 107)

Onu hatalı kabul eden Şia ve ona haksız yere hücum eden Emevileri susmaya davet ediyor. “Benim Âl-i Beytim, benden sonra katle ve belâya ve nefye maruz kalacaklar.” (İbni Mâce, Fiten: 34) Bu hadis-i şerifin de ifade ettiği gibi, fitne durmuyor. Adı saadet asrı olan bir dönemde üç halifenin şehit olması, fitnenin nasıl bir seviyeye ulaştığını ortaya koymaktadır. Böylesine çalkantılı bir dönemde, âl-i beyt gibi dinin taşınmasında çok büyük bir görev üstlenmiş insanların elbette böyle bir beraate ihtiyaçları olacak idi. Allah da onları bu şekilde temize çıkarmıştır.

“İşte bu abâ ve dua ile, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali (r.a.) ve Hazret-i Hüseyin’i (r.a.) mesuliyetten ve ittihamdan ve ümmetini onlar hakkında sû-i zandan kurtardığı gibi, Hazret-i Hasan’ı (r.a.), yaptığı musalâha ile ümmete ettiği iyiliğini vazife-i risalet noktasında tebrik ediyor ve Hazret-i Fatıma’nın (r.a.) zürriyetinin nesl-i mübareki, âlem-i İslâmda Ehl-i Beyt ünvanını alarak âli bir şeref kazanacaklarını ve Hazret-i Fatıma (r.a.) “Onun ve neslinin, kovulmuş şeytanın şerrinden korunması için Sana sığındım.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:36.) diyen Hazret-i Meryem’in validesi gibi zürriyetçe çok müşerref olacağını ilân ediyor.” (Nursi, Bediuzzaman Said, Lem’alar, erisale, s. 170)

Tarihin şehadeti ile de görülüyor ki, âl-i beytin yükü gerçekten çok ağır olmuş, çok ince elekten geçirilmişler. Dünya onlara küsmüş, onlar da dünyaya küsmüşler, asıl görevleri olan din hizmetine bütün hissiyatları ile yönelerek, onu en mükemmel şekilde ifa etmenin hazzına ermişlerdir.

Allah hepsinden ebediyen razı olsun. Şefaatlerine nail eylesin.

Benzer konuda makaleler:

Ali Sarıkaya

Adana'nın Saimbeyli İlçesi Çeralan Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve Liseyi Konya İHL de okudu. 1976 da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. Milli Eğitimin çeşitli okullarında öğretmenlik ve idarecilik… Devamı »

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu