“Allah müsaade ediyor, Birinci Abi etmiyor”

70’ li seneleri hatırlayanlar bilir. Mustafa Türkmenoğlu ve Ömer Tuncay Ağabeylerle, Risale-i Nur davasında, haksız yere hapishanede yatanlardan biri olan Receb Yanar Abimiz, İngilizce mektuplaşma arkadaşlarından olan, “Brian Creasser” ile mektuplaşırken, ona Risale-i Nur hakikatlerini anlatıp, neticede Müslüman olmasına vesile olmuştu.

“Brian”, daha sonra Türkiye’ye gelip, ismini de “Zafer Ali” olarak değiştirip, Yeni Asya’da, Selahaddin Tercan ve Burhan Aksoy ile beraber foto muhabiri olarak çalışmaya başlamıştı. Artık o, Yeni Asya haberlerinin fotoğraflarının altında imzası olan “Zafer Ali” idi. Onu, hep sevmiştik, hepimiz sevmiştik. Sempatikliği, cana yakınlığı, Türkçe’yi öğrenirken aksanındaki hoşluğu seviyorduk.

İstanbul’a, Ankara’dan her gidişimde, muhakkak gazeteye uğrar, o zaman abilerimiz mesabesindeki personelle hem-hâl olurduk. Zafer Ali Abimizle de o gidişlerde tanışmıştık. Nükteli ve maceraları çoktu. 70’li senelerin anarşi zamanında haber için gittiği bir yerde, Yeni Asya muhabiri olduğunu anladıkları için solcular onu dövmüştü.

Artık, Müslüman Zafer Ali, dinin her vecibesini yerine getirmeye çalışıyor, soruyor, soruşturuyordu. Malûm, yeni Müslüman olan muhtediler, böyle sorardı. Dediğim gibi, gazetede ve cemaatte, onu herkes severdi. Ama hepsi de rahmetli olan “üç Mehmed’ler” nam, “Birinci, Fırıncı ve Kutlular” Ağabeyler onu bir başka severdi. Üçü ile de mizaçlarına göre münasebeti vardı. Namaz kılıyor, ama tabiî takkesiz. Namaz hususunda hassas olan Birinci Ağabey, bir gün buna demiş ki; “Zafer Ali, namaz takkesiz olmaz, namaz kılarken, bak böyle bir takke takacaksın” der. Ve yanılmıyorsam, ona kendi takkesini hediye eder.

Bir gün yine, tahminimce Kutlular Ağabeyle, namaz kılarken takkesini takmayı unutmuş ve namazdan sonra, takkenin farz olduğunu zannettiğinden Kutlular Ağabeye “Takkemi unuttum, benim namazım kabul olur mu?” diye sormuş. Tabiî, Kutlular Ağabey de neden böyle düşündüğünü sormuş. Zafer Ali Abi, Birinci Ağabey ile aralarında geçeni anlattıktan sonra Kutlular Ağabey tebessüm edip, “Takke takmak farz değildir, sünnettir. Ama takılması daha faziletlidir” demiş. (Maalesef, nevzuhur bazı ilahiyatçıların da pompalamasıyla, bu takke işine hassasiyet azaldı.)

Tabiî, Zafer Ali Abi bunu duyunca, hemen ağzından, “Allah müsaade ediyor, Birinci Ağabey müsaade etmiyor” diye şaşkınlığını ifade eden sözler dökülmüş. Tabiî bu söz de, aramızda şayia olunca, hepimizin, hatırladıkça tebessüm etmemize sebeb olan, güzel bir nükte olarak kalmıştı.

Köprünün altından çok sular geçti, hem memleket, hem de Yeni Asya’da zuhur eden hâller sonrası Zafer Ali’nin izini ekserimiz kaybetmiştik.1989 senesinde Bursa’ya tayinen gelmiştim. Bir müddet sonra, Zafer Ali’nin Bursa’da, bir köyde ikamet ettiğini öğrendim. Arayıp, buldum. Bursalı bir hanım kardeşimizle evlenmiş, bir erkek çocuğu varmış. Eskileri, eski günleri yâd ettik. Kendisiyle de bir röportaj yaptık. (https://www.yeniasya.com.tr/2010/07/24/elif/default.htm) Bu, takke hatırasını da sordum,   anlattı. Neden cemaatten kopup, inzivaya çekildiğini sorduğumda, verdiği cevap beni bayağı üzdü ve tefekküre sevk etti. Cemaatî iftirakları kaldıramayıp, çok üzülmüş, onun için hiçbir tarafa gitmemeye karar vermiş. İçimden dedim ki; “Ah muhteremler, lüzumsuz ve fer’i meseleler yüzünden kaybettiğimiz bu şahısların günah ve vebali ne olacak?” Daha sonra tabiî, onu bazı cemaatî faaliyetlere götürdüm.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*