Allah’ın isimleri, bütün kâinatta tecelli ile dalgalanmaktadır. O’nun Kayyum ismi bütün sistemleri ayakta tutmaya devam etmektedir. Bir an bile olsa kâinatla alakasının kesildiğini farz etsek, bütün kâinat ve çalışan sistemleri çökecek, kâinat ve içindekiler harap olacaktır. Hayatımızın ve sistemlerin devamı “Kayyum” ismine dayanması ile mümkün olmaktadır. Bizim ve içinde yaşadığımız kâinatın devamı buna bağlıdır.
Bütün âlemler Allah’ın bir ismine mazhardırlar. İnsanlar da öyledir. Allah’ın her bir ismi her insanda tecelli ettiği gibi, bazı insanlar bazı isimlerine daha fazlaca mazhar olmakta ve o isimlerin tecellisi daha fazlaca görülmektedir. Mesela, Mevlâna’da Vedûd ismi daha açık olarak gözükmektedir. Bu büyük insanlar bu âlemi o isimlerin penceresinden seyrediyorlar.
Mesela, Bediüzzaman Said Nursî de Kur’an’ın hakikatlerini açıklama esnasında Rahîm ve Hakîm ismine mazhar olduğunu ifade etmektedir. “…şu hiç ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur’ân’a istihdamı hengâmında ve o hazine-i bînihayenin dellâlı olduğu bir vakitte, ism-i Rahîm ve ism-i Hakîm mazhariyetine medar bir vaziyet verilmiş. Bütün Sözler, o mazhariyetin cilveleridir. İnşâallah, o Sözler ‘Kime hikmet verilmişse, işte ona pek çok hayır verilmiştir.’ (Bakara Sûresi, 2:269)” sırrına mazhardırlar. (Mektubat, s. 24)
Yıkımın İçinden Doğan Hikmet Tecellisi
Yirminci asır, büyük yıkılışların meydana geldiği bir asırdır. İki dünya harbi meydana gelmiş, dünyayı sarsan dinsizlik cereyanları bu asırda meydana çıkmıştır. İslam dünyası, Cengiz ve Hülagû fitnesinden sonra en büyük yıkımı bu asırda yaşamıştır. Bir taraftan maddî sefalet ve savaşların ortaya çıkardığı ümit ve hayal kırıklıkları, diğer taraftan manevî yıkıntılar insanları perişan etmiştir. Batı medeniyetinin menfaat üzerine kurulan sömürme ve tahrip cenderesinden insanlık hâlâ tam olarak kurtulabilmiş değildir.
Böylesine kötü bir ortamda, Kur’an’ın hikmetli bir şekilde, yani ölçülü bir şekilde yorumunun yapılmış olması insanlık adına çok önemlidir. Çünkü Batı’nın tahripkâr sistemleri, İslam dünyasında da radikal grupların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Canı yanan insanlar tepki göstermekte, bazen de ölçüyü kaçırmaktadır. İşte bu noktada Kur’an’ın hikmetlerinin ortaya konmuş olması fevkalade önemlidir. Said Nursî de eserleriyle bu hikmeti ortaya koymuştur. Kargaşasız, kavgasız bir şekilde insan hak ve hürriyetlerini öne çıkarmıştır. “Müspet hareket” prensibi ile insanlık adına büyük bir dirayet göstermiştir.
Anadolu insanının, malum dönemde, kendi idarecilerinden görmediği haksızlık kalmamıştır. Bir şapka devriminden dolayı binlerce insan idam edilmiştir. Giydiğinde ne değişecek, giymediğinde ne eksik kalacak? Bunun yüzünden, kendi insanlarının binlerce canını bir hiç uğruna telef etmek yakışır mı? Ancak bunların yaşandığı da bir gerçektir.
Müsbet Hareketin Önemi ve Arap Baharı Dersleri
Hikmet, yani ölçülülük bunun için önemlidir. En az zararla milletinin selamete çıkarılması büyük önem taşımaktadır. Eğer Bediüzzaman’ın “müspet hareket” düsturları olmasaydı, Anadolu insanı çok daha büyük sıkıntılar çekebilirdi. Bediüzzaman, bu Anadolu memleketinde hikmetli hareketin adıdır. Müsbet hareket tarzı, daha büyük fitne ve musibetlerin önünü kesmiştir.
Arap Baharı’nın sonuçlarını gördük. Kan ve kin, ülkelerin ayrılmaz birer parçası hâline geldi. Kan ve kinin üzerine sevgi inşa etmek kolay olmayacaktır.
“Kime hikmet verilmişse, işte ona pek çok hayır verilmiştir.” (Bakara Sûresi, 2:269)
“Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır; onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” (Tirmizî, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17)
Benzer konuda makaleler:
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Kur´an´ın Eşsiz Belağatı
- Külliyattaki Kur’ân tarifleri
- Taife-i nisâ ne ister?