Almanya Ergenekon’uyla anlaştı

Anayasayı Koruma Dairesinin rızasıyla devletin takipteki bazı dosyaları imha etmesi, Almanya mahfillerinde çok konuşulan konulardan biri…

Müslümanlara ve bilhassa Türklere yönelik cinayet ve saldırıları ihtiva eden dosyaların da bu arada yok edilmeleri, bizim gibi otuz seneden beridir kamuoyunu takip edenlerin zihinlerine birçok tedailer yaptırdı. Almanya’da iç barışı sabote etmek, Müslümanları yıldırmak ve Türklerle Almanlar arasına düşmanlık ekmeye matuf on yıllardır yapılanların faillerinin bir türlü bulunamaması, herkes gibi bizi de şüpheye düşürmüştü. Terör maskesi olarak gösterilen Nazi hareketinin toplumda hiç yer bulamaması ve bu grupların gizli ellerce organize ve finanse edilmeleri, olayları düşünerek karşılaştıranların zihnine daima “derin güçleri” getirmişti. Bizdeki yapay terör örgütlerine paralel, burada da benzer tezgâhların işlediğini Alman halkının çoğu hissediyor, kanaatindeyiz. Bizdeki Hizbullah gibi taşeron bile sayılmayacak yapay örgütlerin tamamen gündemden kaldırılmasıyla benzer bir durumu daha usturuplu bir şekilde Almanya’da görüyoruz. Faili meçhul yüzlerce hadiseyi Nazi veya Neonazi’ye yükleyen devlet, nihayet nasyonalizmle alâkası olmayan faillerin yakalarını bırakmak üzere, bütün dosyaları imha ediyor.

ALMANYA ERGENEKON’U NEYDİ?

Menfi icatlarda Türkiye’miz maalesef birinciliği şu son otuz senedir kimseye kaptırmadı. Nihayet Avrupalılar da Ergenekon’u öğrendiler. İsimlerin değişmesiyle hakikat değişmiyor. Derin devlet, global terör, ikinci Avrupa, zındıka komiteleri, komünist veya bolşevikler… Daha onlarca isim sayabiliriz. Yüz tane farklı isim, format, teşkilât, terör grubu veya global menfaat şebekesi saysak da, bütün bunların ortak özellikleri, misyonları, hedef ve usûlleri aşağı yukarı aynıdır. Meselâ; semavî dinlere, hukukun üstünlüğüne, barış ve düzene düşmanlıkları şeffafiyetten yarasadan daha çok korkmaları, gerek insanî değerlere, aileye ve insan refahına düşmanlıkları bu yüzlerce farklı formlarla görünen yapıların “ortak özellikleridir.” İnsanlarımız çoğu kez onları yalnızca “silâhlı” zanneder. Silâhsız ve sivil boyutuyla bu dehşetli global cereyanın yaptığı tahribatlar, sebep olduğu ihtilâl ve iç savaşlardan daha fazladır.

Bu dinsiz ve barış düşmanı hareketleri takip ve tesbit siyaset ve medya için kolay olduğu halde dünya sermayesini kontrol eden hasis, haris ve menfaat için onlarla işbirliği yapmış sermayedarlar yüzünden pek mümkün olamıyor. Meşrû siyaset ile para ilişkisini takip ettiğini iddia eden bazı resmî kurumlara da sızarak kontrolü felç eden bu global terör sitesine karşı ancak insanî ve İslâmî prensiplerle mücadele edileceğini onlar da bildikleri için, en büyük hedefleri “insaniyeti ve İslâmiyeti” imha etmek olarak görülüyor. Veya para, makam ve benzeri rüşvetlerle bulundukları yerde İslâmiyeti ve insaniyeti tesirsiz bırakarak ülkelerin bünyelerini işgale çalışıyorlar. Kanaatimce, 12 Eylül’den sonra Türkiye ve 11 Eylül’den sonra Almanya bu akrebin dehşetli kıskacına yakalandılar.

Yüzlerce ev ve caminin kundaklanması, cinayetle sonlanan hadiseler ve polisiye olaylarının “keenlem yekûn,” yani olmamış kabul edilmesiyle, devlet o dehşetli zındıkaya boyun eğmek zorunda kalıyor. Tıpkı bizdeki gibi…

Bir ismi de “derin devlet” olan bu hareketin, devletler üstü hareket ettiğine inanıyoruz. Meselâ on seneye yakındır Almanya’da aileye, insanî değerlere, toplum barışına, halkın refahına ve genel ahlâka karşı gerçekleştirilen sivil taarruzları tahlil etmeden, mevcut Ergenekonlardan bahsetmek abesle iştigal gibi olur. Milyonlarca eşcinseli dünyanın dört bir yanından Köln ve Berlin gibi şehirlere toplayan finans kaynağını Alman istihbaratı tesbit etmekten âciz değildir. Medya üzerinden sistemli ve organizeli şekilde Katolik Kilisesine yapılan taarruzların merkezine ulaşmak da zor olmasa gerek. Alman toplumunu sokağa dökecek “aile karşıtı politikaların” hangi enstitülerde pişirildiğini kokusundan ilgililer hemen anlamışlardır. Milletin elindeki ekmeğiyle oynarken euro’yu bitirmek üzere global manada bir araya gelen bankerlerle Merkozy ilişkisini Alman iktisatçılarının takip etmemesi mümkün değildir. Dünya barışının Batıdaki ayağı olan Avrupa Birliğini dağıtmaya çalışanların projelerini deşifre edecek de Alman devletidir. Fakat 11 Eylül neticesinde, global çetelerin yardımıyla iktidara gelmiş hükümetler, varlıklarıyla tenakuza elbette düşmezler. Yalnız yukarıda arz etmeye çalıştığım hususların hepsi, global ihtilâlcilerin sivil inisiyatiflerle becerdikleri neticelerdir.

Son dönemde Ergenekon adı verilen bu haricî dinsiz müdahalenin 12 Mart’taki ismi “Özel Harp”ti. Sonra Gladyo olarak bir süre göründü. 12 Eylül’den sonra bazen PKK, bazen Hizbullah ve JİTEM kılığına girdi. Zira bizde demokrasi olmadığından şartlar bu dehşetli tahribatçıların “kılcal damarlara” kadar nüfuzuna müsaade etti. Avrupa ve Amerika’da dengeler daha hassastır. Bu hareketin Kennedy’yi öldürmesi, Amerikan halkının infialine yol açmış, bu dehşetli cereyan mensuplarının işini epey zora sokmuştu.

İsveç’in euro için referanduma gittiği günlerde, Dışişleri Bakanı Anna Maria Lindt’i katledenlerle 1955’te Bağdat Paktını kuranları katledenler aynı mahfile bağlıydılar: Şeffaflık ve barış istemeyenler. Yassıada hakim ve savcılarının mazlûm demokratlara tekrarladıkları cümle manidardır: “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor.” Hukukun ayaklar altında çiğnendiği ve hukukçuların cellât kesildiği mahkemeler… Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun refahına o global şef müsaade etmiyordu. Ankara semalarında uçağı infilâk eden Eşref Bitlis’i, bu çetenin izini gazetecilik saikiyle süren Uğur Mumcu’yu, Kürtçülük fitnesinin arka cephesini deşifreye kalkan Musa Anter’i, yine global çetenin yevmiyeli tetikçisi olan Ermeni diasporasını tesbit eden Hrant Dink’i katledenler, dünkü Ergenekoncu, Gladyocu ve neobolşevikler olabilirlerdi… Bunların söz konusu global ihtilâlcilerin ‘Troçkist’ kanadına mensup olmaları durumu değiştirmiyor.

Burada şunu tekrar vurgulamak istiyoruz: Bahsini ettiğimiz dehşetli tahribat cereyanına ancak Allah’a ve ahirete iman kuvvetiyle karşı konulacağını, yaşadığımız bunca tecrübe ispat etmiştir. Siyasal güçlerin, ekonomik tedbirlerin veya yanlış hürriyetlerin yılan iken ejderhalaşan hareketi durduramadığını, zaman içinde bu dehşetli gücün söz konusu tedbirleri kendi menfaatine dönüştürdüğünü ibretle izliyoruz.  Eğer Müslümanlarla Hıristiyanlar bu hadisenin mahiyetini anlayıp ittifak edemezlerse, insanlığı parçalayan bu canavar diş ve tırnağının kirasını da Almanya ve Türkiye halklarından isteyecek.

Şimdi Almanya’da mevcut idareciler giderayak kendilerini sorumlu tutacak bilgi ve belgeyi arkalarında bırakmak istemiyorlar. Sessiz ve sedasızca Nazi dosyaları bahanesiyle birlikte 11 Eylül’ü, AB’yi, euro krizini ve daha birçok şeyi aydınlatacak belge de silinmiş olacak… Bir iki ay sürmez mesele kapanır. Efkâr-ı ammeyi meşgul etmeyecek yeni sayfalar açarlar Almanlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*