Belki de sorumuzu, oylarımızı kime vermeyeceğiz şeklinde sormalıydık.
Bildiğiniz üzere, demokrasileri oturmuş ülkelerde her siyasi görüş, belirli bir siyasi felsefeye dayanır. Solcuların kimliğini temsil eden değerler bellidir. Hristiyanlığın değerlerini temel kabul edenler de bellidir. Liberalliği öne çıkaran demokratlar da biliniyor.
Bu bahsettiğimiz kimlikler daha çok 1980 öncesi Almanya’yı ilgilendiriyor. Hem Avrupa’nın 1970’lerden sonra değişikliğe gittiği ekonomik çizgi, hem Demokratik (Bolşevik) Almanya’nın Federal Almanya ile birleşmesi ve bu arada dünyada meydana gelen bazı değişiklikler, eski Almanya’nın siyasi kimliklerine yeni eklemeler getirdi.
Doğu Almanya’dan gelen bazı sol partilere, henüz gelişmemiş demokrat yapıları da katabiliriz. Dünkü Almanya’da gizli bazı güçlerin yasakladığı milliyetçiliğin, şu günlerde dünyanın meşhur siyasi aktörlerince desteklenmesi başta olmak üzere, izaha muhtaç iki-üç husus üzerinde duracağız.
Bütün partilerin kimliklerinden bahsetmişken, bir zamanlar çok popüler olan Yeşiller hakkında da birkaç söz söyleyelim. 1980’lerden sonra, Helmut Kohl’ün manevi himayesi altında sahneye çıkan bu partinin kimliğini soranlara, meşhur merhum Bavyera Başbakanı Franz Josef Strauss’un tanımıyla cevap verebiliriz.
Bavyeralı siyasetçi, Yeşiller hakkında:
“Onlar yeşil değil, kızıldırlar. Karpuz gibi: Dışı yeşil, içi kızıl.”
Çevre, hürriyet, popülizm ve çok kültürlülük gibi sloganlarla ortaya çıkan bu hareketin, Almanya tarihi içinde kökü olmadığını düşünüyoruz.
Esasında, tüm temel prensipleriyle sol olan bu partinin, slogan ve renk değiştirerek siyasette en fazla hangi siyasi partiye zarar verdiğini tespit etmek gerekiyor. Yeşillerin etkisiyle küçülmeye başlayan Sosyal Demokratlar’ın bugünkü halleri, Yeşiller’in aslında kızıl renkli olduğunu gösteriyor.
Şu detayı da arz edelim: SPD’nin tamamen bir sol parti olduğunu zannedenler için, 1840’lardan itibaren Alman siyasi hareketlerinin tarihçesini anlatmak gerekir.
Sosyal devleti esas alan bir Alman sosyalizmini, maalesef Marksistler dünyaya unutturmayı başardılar. O dönemdeki hürriyetçiler/demokratlar ve sosyal devletçiler, tamamen komünizm ve dinsizliğin karşısında yer almışlardı.
O zamanın bu güzel temellerini bozan, Birinci Dünya Savaşı’nın doğru sonuçları anlaşılmadan, buradaki tarihi kırılmayı anlamak zor olacaktır.
Nitekim İkinci Dünya Savaşı da…
Hristiyan Birliği’nin ortaya çıkış süreci önemlidir. Burada da SPD tamamen sola kaymış değildir. Sosyal devleti hedeflemiştir. Kiliseye biraz daha mesafeli olabilir.
Benzer konuda makaleler:
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Müflis Proje: KEMALİZM
- İslam ve Demokrasi
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Siyasi Tercihimiz
- Mehmet Kutlular: Şahsa değil sisteme bağlıyız