Almanya’daki Nur hizmetleri ve değişen dengeler

PEİNE, BREMEN – Almanya gezimizin ikinci haftasını da doldurmak üzereyiz.

Güney Almanya’dan başlayan “hizmet turumuz” Batı Almanya’ya doğru seyredip daha sonra kuzey coğrafyasına yöneldi. Yani bu münasebetle Almanya’nın üçte birinden fazlasına uğrama fırsatımız oldu. Birçok il ve ilçeye uğradık. Dostlarımızın yardımı ve misafirperverliğiyle kendimizi âdeta Anadolu’da geziyormuş, dolaşıyormuş gibi hissediyoruz.

Tabiî bu kendimizi “Anadolu’da hissetmenin” en başta gelen sebepleri arasında, değişen dengeler ve burada İslâmiyet güneşinin “bahtiyar Alman milleti” içerisinde yer bulup kökleşmesi var. Bir ağabeyimin tesbitiyle; Üstad Bediüzzaman’ın ifadesinde yer alan “bahtiyar Alman milleti” tavsifi, belki de Alman ırkına ve sadece Alman milletine has bir tesbit değil, sayıları dört milyonu geçen Türk nüfusunun içinde bulunan ve “üçüncü nesil” olarak adlandırılan ve burada doğan Türk çocuklarının da kanunî mecburiyetten “Alman vatandaşı olma” konumlarıyla Üstadın bu tabirinden hisseleri olabilir.

“Yılbaşı tatilinin” buradaki Almanca resmî adı “Weihnacht (Waynaht) Tatili!” Bu tatil ekseriyetle Hıristiyan inancına göre; Hz. İsa’nın (as) doğum günü olan 24 Aralık gecesini müteakip başlıyor, bazı iş yerleri için bir-iki gün sürerken, okullar için iki haftayı bulabiliyor. 

Her sene bu fırsatı hizmete dönüştüren Avrupa Yeni Asya Nur Camiası için bu tatilde hummalı bir faaliyet başlıyor. Okulların tatilini fırsat bilen “Yeni Asya Nur Camiası” hizmetlerini değerlendiriyor. İleriye dönük plânlarını yapıyor. Bunun içinde en önemli faaliyet ise; “Avrupa Umumî Meşveret Heyetinin” toplantısını yapmasıdır. Bu toplantının akabinde Avusturya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde bulunan Nur Talebeleri ayrıca “Yetişkinler Okuma Programlarını” gerçekleştiriyorlar. Okula giden her kademedeki gençler için de mümkün olan her bölgede öğrenci “okuma programları” düzenliyorlar. Bütün bu faaliyetlerin gerçekleşmesi için Türkiye’den ihtisas sahibi olan “öğretim elamanı, eğitimci, seminerci ve konferansçılar” dâvet ediliyor.

Bu tür eğitim ve kültürel faaliyetler artık yerleşmiş durumda ve gelenekselleşmiş. Meyveleri de elhamdülillâh alınmaya başlamış. Bu yıl da, altı tane yetişmiş eleman bu “hizmet faaliyetleri” için dâvet edilmiş. Bu eğitim elemanlarının her birisi ayrı bölgelerde, değerli hizmet elemanları ve her kademedeki cemaat fertleriyle Risâle-i Nur’un müzakereli şekilde okunup anlatılması başta olmak üzere hizmetlerimizi ilgilendiren her konuda hemhal oluyorlar. Okuyorlar, dinliyorlar, soru soruyorlar. Hizmete müteallik her konuda sorulan suallere ellerinden geldiği kadar cevap vermeye çalışıyorlar.

1999 yılında ilk olarak böyle kapsamlı bir programa katılıp, on beş gün kaldığım Almanya’da ilk olarak “Avrupa Umumi Meşveretine” katılmış ve yukarıda bahsettiğim diğer hizmet faaliyetlerine şahit olmuştum. Daha sonra böyle birkaç programa katılmak nasip oldu. Bu defa da hem buradaki “umumî meşverete” iştirak etmek, hem diğer programlara katılmak, hem de Mainz bölgesindeki “okuma programı” için Almanya’dayız. Bu münasebetle gelmişken bu fırsatı değerlendirmek üzere diğer bölgelerdeki ağabey ve kardeşlerin teklifleri üzerine Almanya içinde geniş bir coğrafyada seyahat etme nimetine nâil olduk. Frankfurt, Mainz, Mannheim, Wetzlar, Limburg, Ahlen, Osnabrück, Bremen, Peine, Hannover vb. bir çok şehre uğrama fırsatımız oldu. Nur hizmetleri adına ileriye ümitle bakmamızı sağlayan ve ufkumuzu açan bazı güzel gelişmeleri siz değerli dostlarımla paylaşma ihtiyacını duyuyorum. Bunun için de bu satırları yazıyorum. Bu münasebetle, son on senede değişen şartlar ve gelişen “Nur hizmetleri” için çok açık ve net bir farkı ve gelişmeyi vurgulamak istiyorum.

Birinci dikkatimi çeken konu ve belki de en önemlisi “Müslüman Alman ve Türk gençliği”dir. Bu konuyu bir parça açmaya çalışayım: Almanya’daki Türk nüfusun, “üçüncü nesil” olarak adlandırdığı burada doğan gençlerin İslâmiyet’e ve Nur dâvâsına çok ciddî manada sahip çıkmalarını bire bir görüp tesbit ettim. Almanya doğumlu Türk olan bu genç nesil artık orijin ve etnik yapıya bakılmaksızın buranın kanunlarına göre doğrudan “Alman vatandaşı” statüsünde kabul ediliyorlar. İşte bu “üçüncü kuşak genç nesil” maşaallah Risâle-i Nur’un cihanşümul, evrensel hakikatlerini, temiz ve saf ruhlarındaki manevî derin ve imânî bir hazla kabullenip sahip çıkmışlardır. Hâl, tavır, hareket ve duruşları “ebeveynlerin zorlamasını” çağrıştırmayan bir asil ve dik duruşu sergiliyor. Almanya’da maşaallah yepyeni bir “Nur Gençliği” oluşmuş durumda. Bu konumu yakalamak elbette kolay olmamıştır. Yılların iç ve dış zorlukları vardır. Kimlik bunalımları iki devlet yetkilileri arasındaki uyum ve adaptasyon sıkıntıları, bürokrasinin ve devlet çarkının mantıksız baskıları, İslâm medeniyeti ile materyalizmin bitmeyen çarpışmaları ve zıtlıklarından sonra nihayet meşrû zemin yakalanmıştır. Buradaki Nur Cemaatinin üstün gayretinin, sistemli faaliyetinin, şahs-ı manevî ile sıkı bir irtibatın ve maddi-manevi çok fedakârlıkların neticesinde bu duruma gelinmiştir. Bundan dolayıdır ki, bu hareketin içinde olan her bir “Genç Said” kardeşimi, bunlara çok iyi örnek ve destek olan ailelerini, bu tür programları organize eden buradaki meşveret heyetlerini ve Türkiye’den gelerek bu gençlerin bu halde yetişmelerini sağlayan ve eğitim faaliyetlerine katkıda bulunan eğitimci meslektaşlarımı ve bu sahada maddî-manevî desteği bulunan ne kadar ehl-i hizmet ve ehl-i himmet varsa hepsine en kalbî tebriklerimi, takdirlerimi sunuyorum. Yürekten alkışlıyorum. Duâlar ediyorum. Onların da duâlarını bekliyorum.

İkinci dikkatimi çeken konu; Nur hizmetlerinin, Yeni Asya camiası açısından Türkiye’de yerleşmiş olan “meşveret sistemine dayalı” yapısının zaten demokrasinin beşiği diye kabul edilen Avrupa’da, AB’nin lokomotif ülkesi olan Almanya’da eskiye nazaran en küçük yerleşim bölgelerine kadar yaygınlaşarak kökleştiğini bizatihî görmem olmuştur. Bu yaygınlaşan ve gelişen meşveret sisteminden dolayı “şahs-ı manevî” adına büyük memnuniyet duyduğumun altını çizmek istiyorum.

Üçüncü dikkatimi çeken konu; geçmiş yıllara nazaran büyüklü-küçüklü hemen her beldede Risâle-i Nur medreselerinin açılmış ve yaygınlaşmış olmasıdır. Birkaç sene önce Türkiye’den ve dış memleketlerden gelip de buralarda serbestçe ders yapılacak ortamı bulmak, ders yapmak, muhabbet etmek, misafireten kalmak oldukça sıkıntıdaydı. Çünkü Almanya’da bir kısım bölgelerde cemaat fertlerinin ikamet ettiği evler ve apartmanlar çok dar, misafir kabul etmek ve barındırmak, öyle kolay değil. Ama Allah’a şükür ki şu anda her beldede dershaneler açılmış ve açılmaya devam ediyor. Bu dershanelerimiz de adeta, hem misafirhane, hem bir hizmet merkezi, hem de mescid ve toplantı salonu havasında. Çok rahatlıkla, bilhassa bu uzun kış gecelerinde “neşeli ders ve sohbetlere” çok güzel mekânlar olarak hizmet ediyorlar. Hizmetlerimiz adına bu çok önemli ve ferahlık verici bir durum elhamdülillâh.

Dördüncü dikkatimi çeken konu; Almanya’da, birçok konuda ve sahada artık Anadolu havasının net görüntüsüdür. Burada her yerde “Küçük Anadolu”yu görüp, yaşamak ve teneffüs etmek mümkün. İnşaallah bu görüntü Avrupa ve Almanya’da çok daha fazla etkinliğini ve zaman içerisinde İslâmiyet’in rahmetini, bereketini ve manevî hâkimiyetini de beraberinde getirecektir.

Yazımızı Risâle-i Nur’daki ufuk açıcı birkaç tesbitle bitirmeye çalışalım. Tâ 1947’lerde yazılan şu tesbite bu nazardan bir bakalım:

“Risâle-i Nur’un Anadolu’nun her tarafında iman-ı tahkikîyi neşri zamanına Anadolu’nun fevkalâde olarak bu hasâret-i azîme-i harbiyeden (Harbin büyük zararından) kurtulması tam tamına tevafuku dahi tesadüfî olamaz.” (Şuâlar, s. 287) Bu hükmün artık Anadolu sınırlarını aşıp Avrupa ve dünyaya yayıldığını hissediyoruz.
Külliyat’taki bir başka tesbit de:

“Birgün gelecek bu eserler Anadolu’ya yayılacak, âlem-i İslâm merkezlerine gidecek; ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celb edecek ve o zaman, âlem-i İslâmın asırlardır bayraktarlığını yapmış bir millet içerisinde yerleştirilmek istenen dinsizlik, îmansızlık ideolojilerini parçalayacak, son asırların dalâlet tağutlarının şahs-ı manevîsinden ibaret olan ehl-i küfür, ehl-i sefahet ve ehl-i dalâlet cereyanlarının bu vatanı istilâsına set çekecek, istikbal nesillerinin ebedî kurtuluş ve saadetini temine medar olacaktır.” (Tarihçe, s. 149) Bu, istikbale ait büyük bir tahmin, tesbit ve öngörüdür. Gelinen nokta da bunun tescilidir.

“Risâle-i Nur’un vatan ve milletin, nesl-i âtînin saadetine vesîlesi cihetinin duyurulması, ispat edilmesi; yeni Türk hükûmetinin, Kur’ân’ın bu yeni ve ekmel Nuruna takdirle bakması; en modern neşir vâsıtasıyla hem Anadolu’ya, hem âlem-i Islâma ve insâniyete duyurulmasının temini.” (Tarihçe, s. 527) hakikatinin tesbiti ve uygulamasıdır.

Asrın manevî tabibi Bediüzzaman’ın asırlara ve dünyaya haykırışıyla: “‘Risâle-i Nur benim değil, Kur’ân’ın malıdır; Kur’ân’ın feyzinden gelmiştir. Hiçbir kuvvet onu Anadolu’nun sînesinden koparıp atamayacaktır. Risâle-i Nur, Kur’ân’a bağlıdır; Kur’ân ise, Arş-ı Âzam’la bağlanmıştır. Kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsın!’ diye olan hakîkatli beyânâtınızın açık bir tezâhürü ve bu ulvî hizmetinizin İlâhî ve Kur’ânî olduğunun parlak bir delili bilerek…” (Tarihçe, s. 527) satırlarında ifadesini bulan hakikatlerin, Avrupa ve Almanya semalarında, haritasında, coğrafyasında açık ve net tezahürü ve hâkimiyetidir.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. merhaba ben almanyanin bielefeld bölgesinde yasiyorum nurculuk görüsü cok hosuma gidiyor.
    Gecenlerde Allahin sadik kulu isimli sinema filmini izledikten sonra bu yolun gercekten mükemmel olduguna kanaat ettim.
    simdi ben burdaki nurcular cemaatine ulasmak daha cok bilgi almak istiyorum ve onlarla tanismak istiyorum ama bulamiyorum.
    Bana yardimci olurmusunuz Bielefeld bölgesindeki nur cemaatinin adresini veya telefon numarasini verebilirmisiniz.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*