Alternatif İtikâf

Asırlar, yıllar, günler insan hayatının ve varlık âleminin şekillenmesi için yaratılmış dönüm noktaları şeklinde hayata yansıyor. Her sürecin kendi içinde gözlenen ve devirler ve bu devirlerin ortaya çıkışının dönüm noktaları var. Kâinatın ömrü içinde Asr-ı Saadet ile bir yıllık süreç içinde Ramazan ayı benzer anlamlı dönüm noktaları gibi. Halka halka genişleyen zaman hakikati içinde iç ve dış halkaların aynı hizasına gelen mânâyı ihtiva ediyor olmalılar.

Bu mânâların hissedilmesi ile hayatın her yılı ve her günü içinde yenilenmeler / tazelenmeler ve asla dönüşler gerçekleşebilir.

Son zamanlarda herkes hayatta bir şeylerin eksildiğinin farkında ve bunu farklı şekillerde dile getiriyor. Özellikle incelik, nezaket, letafet gibi kavramlar ve tavırlar hayatımızı terk etti gibi. Sadece ortamın gereği olan kurallara uymak şekindeki yapmacık tavırlar ruhlara incelik şeklinde yansımıyor ve ruhları inceltmiyor. İnsanın dünya hayatındaki temel problemi bütün yönleri ile tanımlanmış, başlangıcı ve sonu ile sonsuz uzay boşluğu içindeki bütün irtibat alanları ile varlığı ve hayatı anlamlandırabilmek olmalıdır. Bu günlük yaşantının her işleyişi ve karşılaşılan her problem için geçerli bir yaklaşım şeklinde ifade edilebilmelidir. Oysa, genellikle varlık ve olaylarla ilgili açıklamalar ya da algılar, sadece olayın cereyan ettiği dar alana yakın çevredeki bağlantılara sınırlı bir şekilde ele alınmaktadır.

Yaşantısını mülk âleminin kuralları ile şekillendirmek durumunda olan insanın uygulamaları hayata bilim ve teknoloji şeklinde yansıyan fıtri şeriata yani eşyanın işleyişi ile bizlere gösterdiği “Neden, Niçin, Nasıl?” sorularının cevaplarına uygun olmak durumundadır. Bu belki de Hazret-i Adem’e öğretilen eşyanın ve talimin bir parçası idi ve asırlardır gelişerek, her geçen gün farklı işleyişlerin ve kuralların keşfi ve hayata aktarılması ile zenginleşerek sürüp gidiyor. Eşyanın işleyiş kurallarına ve bunları sistematik bir şekilde size ulaştırmanın şekli ya da dili olan bilimlere aykırı hareket ettiğinizde tokadı hemen geliyor. Başarısızlık, yıkım ve mağlûbiyet gibi haller bu kurallara uymak şeklinde ortaya koyacağınız fiili duâyı hakkı ile yapmamaktan kaynaklanıyor. Bunun adını teslimiyet olarak koyabilmek mümkün değil. Çünkü, gerçek iman sahibinin inancına göre mülk âlemindeki kuralları koyan ve bilimlerin diliyle ifade edilen varlık kanunlarını ikame eden Allah’dır. O’nun koyduğu kurallara uymamak bir teslimiyet değil, bilakis irade ve kasıt ile olmayan ancak tembellik, umursamazlık gibi sebeplerle ortaya çıkan bir isyan halidir. O’na teslim olan O’nun koyduğu kanunlara daha çok uyar ve bunu bir duâ mahiyetinde, hayatında her işleyişi, her kuralı O’ndan medet uman bir talep ruhu ile yerine getirir.

Varlık âleminin sırlarını daha iyi çözebilmemiz için, hayatı daha anlamlı hale getirebilmek için ve yaşadığımız olayların hiç bir zaman sadece maddî boyutun katı kurallarına bağlı cereyan etmediğini görebilmek için zaman zaman işleyişin dışına çıkarak bakmamız gerekiyor. Dar alanlarda anlayabilmemiz mümkün olmayan sırları çözebilmek için ruhen dünyanın, hatta kâinatın dışına çıkarak bakıp o noktadan olayların nasıl gözüktüğünü tasavvur etmemiz gerekiyor. Yoksa olayları yalnızca mülke, hatta mülk âleminin yalnızca olayla ilgili olduğunu düşündüğümüz yakın çevresine sınırlı algılamanın sığlığında yaşamaktan kurtulamayız. Varlığın ve her işleyişin, iyi ve kötü her olayın gerisinde gizlenmiş hikmetleri görme imkânı bulamayız. En kötüsü de yaratılışımızın asıl gayesi olan Esma-i İlahiyye’yi gerçek anlamıyla anlayıp anlamlandıramayız ve hayatımızın bütün anlamı kaybolur.

Yıl içinde Ramazan ayı, Ramazan içinde son günler ve muhtemelen bu zaman diliminde yer alan Kadir Gecesi mânevî anlamda zirve olan ve kalplerin daha açık, daha latif olduğu ve bazı duyguların daha net hissedilebileceği zamanlar. Bu dönemlerde olabildiğince bedenin katılığından ruhun inceliğine, maddenin kesifliğinden mânânın letafetine, kesretten vahdete dönme yolunda içe yönelmek yani mabede dönmek gerekiyor. Peygamberimizin (a.s.m.) sünneti olan itikâf bu mânâyı en net şekilde yaşamanın vesilesi olmalı. Ruhun öze dönüşü ve bedenin bu hâle uygun olarak dünyadan çekilmesi ve aslını bulma arayışı ya da duâsı. Ne var ki zaman ve şartlar her fert için bu uygulamayı yapmaya izin vermiyor. Modern dünyanın artmış kesafeti ve yoğunlaşmış kesreti pek özden uzaklaştırdığı gibi öze dönüş imkânlarını da çok sınırlıyor. Ancak kişi ruh âlemini ve bilinç dışı alanını kontrol kabiliyetlerini geliştirerek günümüz hayatının kesif ve yoğun, mâneviyatı gölgeleyen tablosundan sıyrılabilir. Algıladıklarını harfileştirerek latifleştirip özüne dönüştürebilir. Otobüste, büroda, yoğun kalabalıkların olduğu sokaklarda esmaya muhatap olmanın faklılığını yaşayabilir. İşte bu da yeryüzü mescidinde bir itikaf duâsı olabilir. Anı şekilde bedeni mülk âleminin işleyişlerine harfiyen riayet ederken ruhunda melekûti mânâları hissederek özünün mescidinde itikâf hali yaşayabilir. Sadece mânâya dönük olmak ve harfileştirme endişesi taşımakla. Yeni hayat düzeninin pek çok manevi değeri tahrip edişine karşılık bu türden tavırlar geliştirmeli mânânın zirvede olduğu şu günlerde en azından itikâf mânâsını bir nebze yaşamak için kafa yormalı ve endişesini taşımalıyız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*