Amerika´da ırkçılığın panzehiri Risâle-i Nur

Amerika’da, siyah ırkı kötülemek ve karalamak için doğrudan veya dolaylı olarak bir çok çaba sarfedilmiştir. Bu çalışmaların bir çoğu siyahi aileleri insanlıktan çıkarmak amacıyla yapılmış, baskıcı ve ayrımcı (apartheid) ekonomik ve sosyal politikalar uygulanarak, Amerika’nın siyah nüfusunun, orta sınıf Amerikan toplumu içinde erimesi ve yok olması istenmiştir.

Siyah kanı ile beyaz kanının birleşmesi fikri bile, Beyaz Amerika’nın ekseriyetinin tüylerini diken diken etmeye yeter. Bu beyaz Amerikalıların çoğu, siyah kanın beyaz kan ile birleşmesinin, beyaz ırkın yüceliğine bir halel getireceği ve lekeleyeceğini düşünür.

Bu şeytânî düşüncenin kökenlerini, bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri’nde en kötü hâliyle yaşanılan kölelik uygulamalarında görmek mümkündür. Bu lânetli düşünceler ciddî mânâda şerlidir ve bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri’nde kendilerini “Tanrı’nın hizmetkârları” olarak tanımlayan bir takım güçler tarafından uygulanmıştır. Bu tür beyaz gruplardan bazıları, Beyaz Hıristiyan Şövalyeleri (White Christian Knights), Ku Klux Klan, Dazlaklar (Skin Heads) ve The Breed (Soy) gibi ırkçı gruplardır.

Amerika’nın bu yerel terörist grupları, Birleşik Devletlerin kırsal kesimlerinde faaliyet gösterir ve beyaz olmayan yahut Hıristiyan olmayan insanlar üzerinde sistematik bir terör uygularlar.

Bir kaç haftadır Yeni Asya için yazı yazamıyordum, çünkü Ohio eyaletinin doğu kesimindeki küçük bir kasabada, yine böyle bir terörist grubun faaliyetlerini protesto etmek ve onlarla yapılan mücadeleye destek vermek amacıyla yapılan faaliyetlere katılmaktaydım.

Ocak ayında, Batı Pennsylvania ve Doğu Ohio’nun Appalachian dağlarının eteklerinde yer alan bölgesinde faaliyet gösteren bir yerel aktivist grup, sözkonusu bölgede Ku Klux Klan ve beyaz militanlardan oluşmuş bir başka terörist grubun siyahi öğrencilere saldırılar düzenlediği ve Ohio’nun Nelsonville şehrinde siyah aileleri rahatsız ettiklerine dair bilgi vererek insanî kurum ve kuruluşları ve aktivistleri bu terörle mücadeleye çağırmıştı.

Bu bölgede yaşamakta olan bir arkadaşımdan konu ile ilgili bir mail aldım ve durumun ciddiyetini kavradım. Zira arkadaşım özellikle Nelsonville’de bir teknik kolejdeki siyahî öğrencilerin tehlike altında olduğu ve sözkonusu terörist grubun bu okuldaki genç siyahî öğrencilerin öldürülmesi konusunda militanlarına çağrıda bulunduğu bilgisini verdi.

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Kur’ân-ı Kerim, 4:135)

Ben de arkadaşımın bu yardım çağrısına kayıtsız kalamazdım. Ben bir Müslümanım! Adaletsizliğin karşısına dikilmek ve adaleti sağlamak için mücadele etmek benim birincil vazifemdir. Mazlûmun hakkını zalime karşı savunmayı ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü yerde İslâm’ın doğru yolunu ve adalet anlayışını duyurmayı boynumun borcu bilirim.

Bir Müslüman, vatanını ve vatanı içinde yaşayan yurttaşlarını ve hemşehrilerini sever; aynı zamanda her nerede adaletsizlik ve zulüm olduğunu görse, gidip o kötülüğü def etmek için mücadele eder.

“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78)

Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) hayatı şüphe bırakmayacak derecede bize gösteriyor ki, İslâmiyet, takipçilerinin mücadele etmelerini isteyen bir dindir. Zira Kur’ân-ı Kerim, kendisini okuyanları “iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” konusunda defaatle teşvik etmektedir.

Ohio’nun Nelsonville şehrinde, İslâm’ın barış ve adalet anlayışı konusunda bir konuşma yaptım. Türkiye’de Bediüzzaman Said Nursî’nin başlatmış olduğu nurlu ve büyük müsbet hareketten bahsettim. Bu küçük kasabadaki insanlar, Said Nursî’nin, sözleriyle İslâm’ın barış anlayışını, nefret ve düşmanlığa karşı nasıl kullandığını ve mücadele ettiğini can kulağıyla dinlediler.

Şüphesiz Amerika’daki ırkçı gruplarla mücadelemiz devam edecektir. Memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki, bu kardeşiniz, Amerika’da Doğu Ohio’da küçük bir kasabada, daha önce hiç Said Nursî’nin adını duymamış bu insanlara, düşmanlıkla nasıl mücadele edeceklerini ve Risâle-i Nur’un aydınlatıcı fikirlerini anlatma fırsatı yakaladı.

Gelecek yazımda Ohio’daki başka hatıralarımı da anlatacağım inşallah.

Allahu Ekber.

Tercüme: Umut Yavuz

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*