NEW JERSEY – Amerika seyahatimizin ikinci ve üçüncü haftasındayız. Buradaki kardeşlerimizle, yakınımızda olanlarla yüz yüze, biraz uzakta olanlarla da teknolojik imkânların yardımıyla haberleşmemiz devam ediyor.
Cenâb-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun her gün yeni bir hizmet ve yeni bir olayla karşılaşabiliyoruz. Kâinat tatlı sürprizlerle dolu.
Geçen Cuma günü, İslâm Merkezi olarak bilinen, Filistinli Müslümanların çoğunlukla geldikleri bir merkezde Cuma namazını edâ etmek nasip oldu. Hutbede imam İslâm dünyasının ve Müslümanların acınacak hallerinden ve kurtuluş çarelerinden bahsetti. Filistin ve özellikle Gazze’deki son saldırılardan dolayı birlik beraberlik içinde başkan Obama’ya kadar uzanacak bir organizenin birlikte sürdürüleceğini izah etti. Cemaatten bu konuda yardım istedi. Burada kırk yıldır cemaatin en ön safında, imamın arkasında namaz kıldığına herkesin şahit olduğu çok değerli bir cemaat ferdinin iki gün önce vefat ettiğini hazin ifadelerle izah etmeye çalıştı.AMERİKA’DA İLK DEFA BİR MÜSLÜMANIN CENAZE NAMAZINI KILDIM
Cuma namazını kıldıktan sonra ani bir hareketlilik oldu. Kırk seneden beridir bu şehirde yaşamakta olan ve içinde bulunduğumuz cami ve külliyenin yapımında çok emeği geçen, Pakistan asıllı çok değerli Muhammed Kureyşi isimli Müslümanın cenazesi ön tarafa getirilip cenaze namazı için saf tutuldu. Camiyi bir hüzün bastı. İmam efendi ağlayarak onun cenaze namazını kıldırdı. İmam efendi merhumun İslâma, Müslümanlara yaptığı hizmetler hakkında çok güzel şeyler söyledi ve ağlayarak cenaze namazını kıldırdı. Cenaze namazının kılındığı caminin ve etrafındaki Müslüman okulunun alınmasına ve yapılmasına Süleyman Kurter Ağabeyle birlikte kırk sene önce çok büyük katkıları olan müttaki bir Müslümanmış merhum Muhammed Kureyşi. Süleyman Ağabey çok yakın arkadaşı olduğu için cenaze namazından sonra Müslüman mezarlığına kadar defnedilmesine gitti. Allah rahmet eylesin. (Âmin)
O akşam dershanemizde İngilizce Risale-i Nur dersi vardı. İlk dersi Süleyman Ağabeyin oğlu İmran yaptı. Bizim için de Türkiye’deki hizmetlerle ilgili olarak bir konuşma yapmamızı planlamışlardı. Ben de İngilizce olarak Türkiye’deki Nur hizmetlerinin gayesini, yapılan faaliyetleri ve Risale-i Nur’un gayesini, Bediüzzaman’ın hayatını, dâvâsını, kısaca hayat serüvenini, Yeni Asya misyon ve meşrebinin gayesini ve kırk seneyi aşkın yaptıklarını, bir Mü’min ve Müslüman olarak bize düşen sorumluluk ve vazifelerin neler olduğunu kısaca maddeler halinde dilimin döndüğü kadar anlatıp izah etmeye çalıştım.
Cumartesi günü Milwaukee’deki son günümüzdü. Bunun için Süleyman Ağabeyle birlikte dâvâmız adına Türkiye’yle ortak neler yapabileceğimizi detaylı bir şekilde son defa gözden geçirerek maddeler halinde yazıp karşılıklı teyitleştik. Akşam da geç saatlere kadar Yusuf kardeşimizin evinde burada bulunan genç ve dinamik doktor Kerim kardeşimizle birlikte hizmet konularında neler yapmamız gerektiği üzerinde güzel bir sohbet ettik.
Pazar günü sabahı artık New York’a doğru uçma zamanıydı. Havaalanına geldiğimizde, yetkililerden daha önce aldığımız aktarmalı uçak biletimizin değişikliğe uğradığını, aktarmalı yerine direkt New Jersey’e uçacağımızı öğrenince sevindim. İki saat süren uçak yolculuğunda Orta–Kuzey Amerika’dan Amerika’nın en doğu kıyısı New York’a uçarken bu ülkenin o geniş uçsuz bucaksız verimli ve mümbit ovalarının olduğu manzaraları uçağın penceresinden net olarak görmek çok muhteşemdi. Adeta bir iç deniz görüntüsünde olan “Michigan Gölünü” enlemesine geçtikten sonra havanın açık olması, koltuğumun da müsait yerde olmasından istifade edip muhteşem manzaraların bol bol resimlerini çekip arşivime kaydetmek üzere sakladım.
Böylece üç yıldan beri geldiğim Amerika’nın bu defa çok büyük bir bölümünü havadan da görüp fikir sahibi olmuş oldum. Düzenli şehirler, müthiş bir hava ve kara trafik ağı, harika ve çok sayıda göller, kıvrım kıvrım uzanan nehirler, fabrikalar ve muhteşem ormanlar Amerika’nın bir başka veçhesini gösteriyordu.
MEŞHUR “SANDY KASIRGASININ” MERKEZİ NEW JERSEY’DEYİZ
New Jersey’in Newark hava limanına indiğimde, babası Mehmet Beyle üç yıl görüştüğümüz, kendisiyle de telefon ve internet ortamında çok görüştüğümüz, fakat yüz yüze görüşemediğimiz genç, heyecanlı, samimî, halis ve gayretli mübarek Ahmet kardeşimiz beni karşıladı. Öğle namazı çok daraldığı için hemen park yerinde öğle namazını eda edip dershanemize geldik.
New Jersey, çoğumuzun hatırlayabileceği gibi geçtiğimiz hafta ve günlerde Cenâb-ı Hakk’ın belki bu ülkeye, idarecilerine ve insanlarına dünyada sebep oldukları zulümlere karşı en büyük ikazlarından birisi olan o meşhur “Sandy Fırtınasından” en fazla etkilenen ve adeta hışmına uğrayan eyaletiydi. Çok ilginç, buradaki fırtınanın merkezi “Atlantic City” olmuş. Burası Amerika’nın en büyük kumarhane merkezlerinden birisi. İşte bu nokta, en fazla hasar gören, harap olan yer. Manevî cinayete, manevî bir belâ ve ikaz! Bundan dolayıdır ki New Jersey’in valisi ‘cumhuriyetçi’ kanattan olmasına rağmen Obama’yı bu bölgelere ve olaya karşı takındığı tutumdan dolayı övüp tebrik ediyor. Dershaneye doğru yol alırken bu dehşetin kalıntılarını hâlâ görmek mümkündü. Devrilen ağaçlar, kırılan elektrik ve telefon telleri… Savrulan çatılar, reklâm levhaları, yıkılan evler ve barakaların izleri hâlâ etrafta çok net ve belirgin bir şekilde gözlenebiliyordu.
New York’a çok yakın bir mesafede olan New Jersey ve çevresi iki yönüyle çok ünlü: Birisi Amerika ve dünyanın finans ve iş merkezi buralar. Manhattan’ın nüfusu gece bir milyon, gündüz on milyon. Bu hareketliliği varın siz tahmin edin. İkincisi ise; Amerika’da yaşayan Türklerin en fazla yoğunluğu oluşturduğu bir bölge burası. Burada yüz binden fazla Türk nüfusun olduğunu söyledi Bilgehan kardeşimiz. Onun için burası bizler için çok önemli bir bölge.
Buradaki dershane sakin bir yerleşim bölgesinde, gayet mütevazı bir yerde. İkinci katta. Alt katta ve yanda Amerikalı aileler ikamet ediyor.
New Jersey, New York’un banliyösü konumunda bir yerleşim merkezi. Nüfusu dokuz milyon civarında. New York şehri ise çevresi ile birlikte 20 milyonu geçiyor. Amerika’da çalışma şartları, çok ağır ve çetin. Bu durum bilhassa dışardan gelenler için bir yerine birkaç iş yeri ve ortamında çalışmayı gerektiriyor. Hayat şartları çok ağır. Emekli memurundan gençlere kadar herkes geçimini sağlamak için bazan bir günde üç-dört değişik iş yerinde çalışmayı göze almak zorunda kalıyor. Burada hayat tam bir koşuşturma içinde geçiyor. Onun için burada Risale-i Nur derslerine katılmak gerçekten büyük fedakârlıkları gerektiriyor. Haftada bir derse katılmak için bir buçuk, iki saatlik yolu göze kestirmek gerekiyor. Onun için bu şartlarda derse iştirak edenleri gerçekten tebrik etmek ve bu büyük fedakârlık ve babayiğitliklerini takdir etmek gerekiyor.
Bu mukaddes dâvânın en büyük avantajlarından ve mutluluklarından birisi de dünyanın neresine giderseniz gidiniz, insanın kendisini ülkesinde ve evinde gibi hissetmesidir. İşte buradaki dershanemizde Ahmet kardeşle biz tatlı sohbetimizi devam ettirirken, YAŞ mağduru olduğu için buralara gelmek zorunda kalıp artık buranın vatandaşı olan ve şimdi burada bir işte çalışan Mehmet Bey o mübarek hâli ve elindeki ikram paketiyle dershaneye teşrif etti. İkramlarını afiyetle yerken üç sene önce New York dershanesinde kendisine verdiğim; “Daha sonraki zamanlarda New Jersey’e gelme ve dershanelerinde kalma” sözümü yerine getirmenin engin ve derin mutluluğunu bütün ruhum ve bedenimle yaşıyordum. Akşamdan sonra dershaneye teşrif eden, dershanenin gerçek sakinleri Bilgehan ve Emin kardeşlerin de katılmasıyla manevî sofra âdeta kırk yıllık bir dostluk sahnesini andıran bir hale dönüşmüştü. Dersler, hatıralar, bu çevre hakkında bilgiler, buradaki hizmet faaliyetleri, Türkiye’deki faaliyetler ve yakın çevredeki kardeşlerimize edilen telefonlarla karşılıklı sohbet geç vakitlere kadar devam etti. Salı günü buradaki dershanede yapılacak İngilizce dersin plânını, Cuma günkü yine burada yapılacak Türkçe umumî dersin planlanmasını da yaptık. Böyle tatlı ve hoş bir sohbetle o günü tamamladık elhamdülillâh.
AMERİKALI BAYANI HAYRETEDÜŞÜREN BİR NEZAKET VE İSLÂMÎ İNANIŞ, ÖRF
Dâvâmız adına dershane sakinlerinden Malatyalı Bilgehan kardeşimizin anlattığı çok farklı ve ilginç bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi dershanenin konumu sakin bir yerde. Alt katta ve yanda Amerikalı aileler ikamet ediyor. Haftada iki gün gelip burada dersler yapılıp cemaat halinde namaz kılarken aynı anda secdeye gidildiği zamanki dizlerin çıkardığı yüksek sesten rahatsız olan ve altta kızıyla birlikte oturan bayan, gelen seslerden dolayı alttan bir sopayla tabana vurmaya başlıyor. Bu olay birkaç defa tekrarlanınca Bilgehan kardeş elinde bir hediye ile aşağı kata iniyor. Nazik bir üslûp ve tavırla hediyeyi bayana veriyor. Daha sonra da bu alt komşularını rahatsız eden sesin sebebini ve gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Biz Müslümanız. Belli saatlerde cemaatle namaz dediğimiz, topluca yaptığımız Allah’ın bir emri var, onu birlikte yerine getiriyoruz. Ama taban ahşap olduğu için bu ibadetimizi yaparken size de mecburen biraz ses geliyor. Eğer bu yaptığımız ibadet sizi rahatsız etmeye devam edecekse, biz bu ibadetimizi başka bir yerde yapabiliriz. Çünkü bizim dinimizde komşunun çok büyük yeri ve önemi var. Komşularımızın rahatsız olmasını istemeyiz.” diyor. Bayan bunu duyunca çok şaşırıyor. “Bir dakika!” diyor. Ve devam ediyor: “Yani siz, biz rahatsız olduk diye ibadet yerinizi değiştireceksiniz! Bunu mu demek istiyorsun?” diye karşılık veriyor. Bilgehan kardeş de: “Evet! Çünkü sizi rahatsız etmeye hakkımız yok. Bizim dinimiz bunu emrediyor. Bunun için sizin isteklerinizi dikkate almak zorundayız!” deyince. Bayan bu defa: “Hayır asla, buna biz de razı olamayız. Din ve maneviyat için yapılan bir ibadetten rahatsız olunmaz. Din ve ibadet gereği olarak yapıyorsanız bu tür hareketi, isterseniz daha zoru da olsa biz de katlanırız!” diyor.
Bu diyalog şu anda da buradaki kardeşlerimizle komşuları arasında tatlı ikramlarıyla devam ediyor. Sıkıntı bitiyor. Bayan da diğer komşularına ve arkadaşlarına kardeşlerimizden gelen bu güzel ve asil hareketi anlatıp dünyevîlik rahatsızlığından vazgeçmiş olduğunu beyan ediyormuş. İslâmiyeti hâl ve hareketle yaşamanın ufak bir tatbikatı bile nasıl güzel neticelere sebep olabiliyor. İnşaallah duâ edelim, beyinin nerede olduğu bilinmeyen bu aileye, bu ana kıza Cenâb-ı Hak hidayet nasip etsin. (Âmin).
AMERİKA’DA MÜSLÜMANLIĞI İLK SEÇEN İNSAN, MEŞHUR DİPLOMAT VE FİKİR ADAMININ MEZARINI ZİYARET
Salı günü Ahmet kardeşle kısa bir şehir turuna çıktık. Paterson şehri adeta küçük bir Türkiye, marketleri, dili, giyimi, çiğ köftecisinden simitçisine kadar her şey “bizimkileri!” söylüyor ve gösteriyor. İlk olarak Diyanet’in yaptırdığı camide öğle namazını cemaatle kılıp, kısa tanışmadan sonra o bölgede esnaf ziyaretleri yaptık.
Ahmet kardeşimin daha önce bana burada, Amerikalı olup, Müslümanlığı ilk seçen meşhur birisinin olduğunu söylediği hatırıma geldi. Bu kişinin, dershanemize yakın olduğunu, mezarlıktaki mezarını bulma konusu aklıma geldi. Bu önemli bir konuydu. Araştırmamız lâzımdı. Dershaneye dönerken yolumuzun üzerinde olan bu mezarlığa uğrayıp, bu meşhur kişinin mezarını bulmamız gerektiğini ve onun ruhuna Fatiha okumamızın uygun olacağını söyledim. Ahmet kardeşim buradan her geçtiğinde bu şahsın ruhuna Fatiha okuduğunu, ama mezarının tam olarak yerini bilmediğini, annesinin bu şahsın adını ve mahiyetini bildiğini, bu şahıs hakkında tez konusu çalışması bile yapıldığını söyledi. Bunun üzerine Ahmet kardeşin annesinden şahsın tam adını aldık. Mezarlığa gittik. Kocaman bir alan. Ahmet kardeş bana; “Ağabey burada bu mezarı nasıl bulacağız zor!” dedi. Ben kendisine mezarlık idaresinin yerini bulmamızı, oradaki kayıtlardan, yetkililerin yardımıyla bunu kolayca çıkarabileceğimizi söyledim. İdare binasını bulup onların yardımıyla Amerikalı olup Müslümanlığı seçen ve Filipinler Konsolosluğu da yapmış olan Alexander Russell Webb adlı bu mübarek insanın mezarının başında Fatiha okuyup duâ ettik.
Çok önemli olduğuna inandığım için bu mübarek şahıs hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu şahsın kısa özgeçmişi ve hikâyesi şu:
Alexander Russell Webb, 1846-1916 yılları arasında yaşamış. Kendisi önceleri Protestan mezhebine mensup birisiymiş. Müslümanlığı kabul eden ilk yerli Amerikalı olarak biliniyor. Hayat hikâyesi de kısaca şöyle: New York eyaletinin Hudson şehrinde doğmuş. Kısa bir süre “St. Joseph Gazette” ve “Missouri Republican” gazetelerinde yazar ve editör olarak görev yapmış. Daha sonra 1887 yılında Amerikan konsolosu olarak Manila’ya atanmış. Orada Hintli Müslüman iş adamlarıyla temasa geçip İslâmiyet hakkında bilgi almaya başlamış. Bunun neticesinde de 1888 yılında küçük bir kitapçık yazarak İslâm dinini seçip Müslüman olduğunu ilân etmiş. 1892 yılında konsolosluktan istifa ederek Singapore, Penang, Rangoon yoluyla Hindistan’da daha birçok şehirlere uğrayarak Amerika’ya geri dönmüş. Mayıs, 1893’de New York City’de the Oriental Publishing Co diye bir şirket kurmuş. Ve ilk olarak ”the Moslem World, Devoted to the Interests of the American Islamic Propaganda” (Amerikan İslâm Propagandasına gönülden bağlı Müslüman) adı altında bir kitap basarak, Amerika’da ilk İslâmî tebliği, İslâm dinini yaymaya başlayan bir akımı başlatmış. Amerika’daki İslâmî faaliyetlerini sürdürürken, Webb 1892-1893 yılları arasında Hindistan’da yaptığı konferans ve konuşmaları topladığı birçok kitapçığı da bastırıp yayınlamış. Kendi adına yayınladığı bu kitaplardan bazıları: “Nadim al Maqdissi, The Muslims of America (Müslüman Amerika), 80.000 Muslims and 12 Mosques in the United States and Canada (Amerika ve Kanada’daki 80.000 Müslüman ve 12 cami), Islamic Review (İslâmî İnceleme) gibi eserleri vardır.
Şu anda mezarı New York’un meşhur Manhattan bölümünü yüksekten gören bir tepenin başında. Allah rahmet etsin ve bu mânâda yeni hidayetlere vesile olarak emsâllerini çoğaltsın inşaallah. Âmin.
Salı akşamı burada İngilizce Risale-i Nur dersleri yapılıyormuş. Onun için İngilizce Risale-i Nur dersi için o gece dershane tamamen doluydu. Haşir Risalesi’nden Mukaddeme bölümünü mütalaalı olarak hep birlikte okuyup müzakere ettik. Çok hoş ve değişik bir ortam. Farklı meslek, farklı milliyet, farklı yerlerde ve kariyerlerde olan bir grup insan bu topraklarda sadece Allah rızası için, mukaddes bir dâvâ uğruna bir araya gelip haftada birkaç defa imanlarını kuvvetlendirmeye, etrafındaki insanlara bu konularda yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Cuma günü yine aynı kişiler ve daha farklı insanlarla burada Türkçe dersimizi yapacağız inşaallah. Önümüzdeki hafta başında da Türkiye’ye dönüşümüz olacak inşaallah. Kalan hatıralarımızı ve genel bir değerlendirme yapmayı Türkiye’den haftalık köşemizde sizlerle paylaşmayı ümit ediyor, duâlarınızı bekliyorum.
Benzer konuda makaleler:
- Amerika Nur hizmetleri için planlar ve beklentiler
- İhlasla kılınan cenaze namazı
- Kur’ân nurlarına her yerde ihtiyaç var
- Bir son şahit daha veda etti
- Amerika-İzmir kucaklaşması
- Kutlular Ağabey dualarla
- Dünyadan duâ yağdı
- Amerika’daki Nur hizmetlerimiz
- Teyp Tahir Ağabey Vefat Etti
- Son Şahit’lerden Mahmut Çalışkan vefat etti
İlk yorum yapan olun