‘Andımız’ ikiyüzlülüğü

Dört yıl önce, 18 Mart 2007’de İstanbul’da yapılan “sevgi” konulu Üstadı anma panelindeki konuşmamızda, senelerdir ilkokullarda söyletilegelen Andımız metnini eleştirmiş ve iptal edilmesi gerektiğini belirtmiştik.

 

Geçen sene, 10 Nisan 2010 günü bu köşede çıkan yazımızda da, bu ucube, antidemokratik ve hukuk dışı metnin iptali talebiyle Danıştay’a açılan dâvâdan söz etmiş; mahkemenin bu tür konulardaki tavrı ortada iken, meselenin oraya intikal ettirilmesinin ne ölçüde isabetli olduğuna dair kaydımızı düştükten sonra, gözden kaçmaması gereken bir hususu şöyle vurgulamıştık:
“Andımızla ilgili tartışma gündeme geldiğinde Bakan Nimet Çubukçu ‘Tartışılabilir, değiştirilebilir’ gibi ifadeler kullanmışken, metnin iptali için Danıştay’da açılan dâvâda bakanlık adına verilen mütalâa ve savunma tümüyle aksi yönde.
“Andımızın ‘ırkçı’ bir metin olmadığının belirtildiği bakanlık savunmasında, Türk ve Türklük vurgularının yalnızca bir ırka özgü ırkçı söylemler olmadığı şeklinde, klasik devlet yorumunu tekrarlayan ifadeler varmış. (Habertürk, 10.2.10)
“İçeriğiyle ilgili ciddî sorunlar bir tarafa, böyle bir metnin öğrencilere her sabah toplu halde söylettirilmesinin eğitim psikolojisi ve pedagoji açısından bakanlıkça nasıl savunulabildiğine de aklımız ermiyor. Ve ortaya çıkan tablo, ‘Siyasî sorumlu ile, emrindeki bürokrasi ayrı telden çalıyor’ vâkıasına yeni bir örnek daha oluşturuyor.”
Bir yıl sonra Danıştay’dan mâlûm karar çıktı:
Andımız’ın iptali yönündeki talep reddedildi.
Red kararının dayandırıldığı gerekçelerden biri, “Millî eğitim sisteminin temel amacı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı fertler yetiştirmek” olarak ifade ediliyor. Böyle bir gerekçenin anayasal ve yasal dayanakları da mebzul miktarda mevcut.
En başta, anayasanın, “Hiçbir faaliyet. Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliği karşısında korunma görmez” diyen başlangıç kısmı ile, eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağını buyuran 42. maddesi.
Ve buna bağlı olarak Millî Eğitim Temel Kanununun aynı paralelde düzenlenen maddeleri.
Bunlar yerinde duruyorken, Andımız’ın hele bu Danıştay tarafından iptali hiç mümkün mü?
Onun için, öncelikle yapılması gereken, millet çoğunluğunun desteğini arkasında bulunduran güçlü bir Meclis iradesi ile, anayasa ve yasaları resmî ideoloji tabularından arındırmak olmalı.
“Değiştirilemez” maddeler tartışması bilhassa bu bakımdan önemli. Çünkü o tabular, bu maddelerin içine sokuşturulmuş. Ve “Böyle şey olmaz, bunları değiştirelim” tartışması açıldığında, “Vay, cumhuriyet ve demokrasi düşmanları yine harekete geçti, laiklik elden gidiyor, İstiklâl Marşımız ve Türkçemiz bile tehlikede” diye ortalığı ayağa kaldıranların bin bir türlü cerbezeyle örtbas etmeye çalıştıkları püf noktası işte burada.
Bu düğümün çözülebilmesi için, demokrasi adına çok net ve samimî bir duruşa ihtiyaç var.
Bir taraftan “Andımız değişebilir ve tartışılabilir” deyip, diğer taraftan Danıştay’daki iptal dâvâsında tam tersini savunan; dahası, “değişmez” maddelere sahip çıkmayı sürdüren, hattâ bunları “toplumun ortak paydası” olarak niteleyen ikiyüzlü bir tavırla demokrasinin önü açılabilir mi?
Bu arada, Andımız’la ilgili problemin, yalnızca “Kürtlük” eksenli tepkilere hedef olan “Türklük” vurguları içermesiyle sınırlı olmadığı da görülmeli. Her sabah çocuklarımıza tekrarlattırılan o  ucube metin, hem üzerine bina edildiği temel zihniyet, hem kurgulanış, hem de pedagoji ve eğitim psikolojisi açısından son derece sıkıntılı.
Bu sebeple, tepkilerin “Kürt siyaseti” yapanların tekelinde bırakılıp marjinalize edilmesine fırsat verilmemeli; hukuka, demokrasiye, özgürlüklere, bilime ve eğitime önem veren herkes gereken duyarlılığı göstererek, çocuklarımızın artık bu ilkellikten kurtarılması için tavrını koymalı.
Dileyelim ki, Danıştay kararına yönelik eleştiriler böyle bir sürece girildiğinin habercisi olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*