Anlayamadığım bir şey var

Risale-i Nur eserlerinin en fazla vurgu yaptığı noktalardan biri de, en büyük cihad anlamıyla ‘nefsi terbiye etmek’tir.

Bunu mealen gerek Üstad’ın ‘önce nefsime hitabediyorum’, ‘nefsimle beraber dinle’, ‘nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez’ gibi ifadelerinden ve gerekse, nefsini terbiyenin en güzel mekanizması olan işlerde ‘istişare etmek’ sistemine bağlılıktan anlıyoruz.

Yani senin anlayamadığın bir meseleyi şahs-ı manevideki bir kardeşin anlayabilir. Onun için ‘onların aralarındaki işleri istişare iledir’ hükmü, tam da aklımızın ermediği durumlarda çözüm noktası gibi duruyor.

Benim anlayamadığım şey şurası, meselenin esası yukarıdaki gibi iken ve Üstad’ın hayatında ve talebelerinin hayatında özellikle içtimaî, siyasî noktalarda özel yetiştirdiği Zübeyir Gündüzalp’in uygulamalarında, kaynağı Risale-i Nur ve Üstad olmak kaydıyla her türlü meselenin konuşulabileceği ortada iken, bu kapıyı kapatıp; kendi anladığını üstün tutup, ‘ben senin gibi anlamıyorum’, ‘falanca ile bu işler olmaz’, ‘zaten bu noktada haklıyım’ gibi noktalardan hareket edip, cemaatten, istişareden, şahs-ı maneviden ayrılıp; ‘biz de bizim gibi düşünenlerle bir araya geldik, bir şahs-ı manevî oluşturduk, zaten o arkadaşlarla da (kafadarlarla) istişare ediyoruz.’ diyerek, ‘grubumuzda da risale okuyoruz, tesbihat yapıyoruz, cevşen okuyoruz, bu kardeşlerle sosyal ilişkilerimizi de sürdürüyoruz…’ türü, nerede duracağı belli olmayan çıkışların eserlerdeki maksatla örtüşmediğini düşünüyorum.

‘Biz sizinle de, onlarla da, şunlarla da anlaşamıyoruz, en iyisi biz kendi şahsına münhasır bir gurup olalım’ tarzıyla ‘kendisinden başka kimseye hesap vermeden, bizim herkese mesafemiz eşittir’ sloganıyla yola çıkıp, hizmet iddiasında bulunmak, ‘Nefsimi şahs-ı manevî havuzunda eritemiyorum, birisinin bana şu yaptığın uygun değil demesine katlanamıyorum, kendimce bulduğum hizmet tarzı nefsime daha hoş geliyor ve böyle ilerleyip gidiyoruz’ demekten başka bir şey değil diye anlıyorum.

Meşveretli şahs-ı manevilerde kişinin nefsi bazen kişilerden, bazen kendisinden kaynaklanan zaman zaman ciddî imtihan durumları yaşanır. Belki de belli işlerden alıkonulması, belli işlere sevk edilmesi gerekir, ama bütün bu adımlar nefse zor gelse de, kişinin istediği gibi olmasa da neticede bir istişare mekanizması işliyorsa, hatta işleyişte dönemsel hatalar, kusurlar olsa da bir sonraki süreçte o hatalar, kusurlar giderilebilir. Yeter ki insan nefsine değil, anlaştığı arkadaşların nefsine uygun yorumlarına değil, nefsine ağır gelse de, ciddî eleklerden geçse de o süreci sabırla, sükûnetle, nefsini tezkiye etmeden, savunmadan birlikteliğe devam etsin. Nitekim hayatımızda ‘iyi ki o zaman nefsime dönük adım atmamışın, şahs-ı maneviyi dinlemişim’ dediğimiz nice örnekler vardır.

‘Yani müsbet ihtilâf tamam, ama böyle sürüp giden yolculuklarla tesanüt, ihlâs, birlik ve beraberlik, dayanışma, güçlü şahs-ı maneviler oluşturma nasıl gerçekleşecek? bunu bir türlü anlayamıyorum.

Böyle gidişatta zındıka komiteleri, hadimlerle uğraşan insî ve cinnî şeytanlar, seni ve amaçlarını kendi siyasî emellerine alet etmek isteyen odaklar boş mu duracaklardır?

Rabbim bütün ehl-i iman kardeşlerimizi nefis ve şeytanın desiselerinden, insî ve cinnî şeytanların şerlerinden, şahs-ı maneviye karşı kendi enaniyetine güvenmekten dolayı istikameti şaşırmaktan muhafaza buyursun. Evet, hayat devam ettiği sürece imtihanlar da devam edecektir, ama önemli olan kaybedenlerden mi olduk, kazananlardan mı, asıl dert bu olsa gerektir. Rabbim bizi kaybedenlerden, istikametini şaşıranlardan eylemesin. Amin…

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Ey kardeşlerim! Kur’an-ı Hakîm’in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet olduğu ve uhuvvetin sırrı; şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip, {(Haşiye): Evet bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.} onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek” olduğundan, mabeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet tesir etmemek gerektir. Çünki mesleğimize bütün bütün münafîdir.
    (Yirmibirinci Lem’a/2. Mani)
    Şahsı manevi mensubu bütün fertleri havuzuna buzlarını atarlarsa hedefe varmak kolay olur.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*