Muhterem annem, evvela Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Kemal-i iştiyakla ellerinden öper, müstecab duâlarını bekleriz.
Sevgili anneciğim, gönül isterdi ki yanımızda ikamet etseydiniz, kendi evinizde kalmayı tercih etmenize biz de müdâhale edemedik. Allah-u Azim-u Şân sıhhat ve selâmet versin. Âmin…
Kıymetli annem, 4-5 aydan beri rahatsız olduğum için ziyaretinize gelemediğimden üzgünüm, elhamdülillâh iyiye doğru gidiyorum. Umarım biraz daha iyileşirsem köye geleceğiz, inşallah. Köye gelmemiz belki bir müddet daha gecikebilir, bundan dolayı anneme olan özlemimi bir derece bertaraf etmek ve hayır duanızı almak üzere mektup yazmayı uygun gördüm.
Anneciğim, zaman çabuk geçiyor, artık ben de yetmiş yaşı geçtim. Yaş deyince bir anekdotumuz aklıma geldi. Hatırlarsan birkaç sene önce rahatsızlanmıştın, sizi Batman Araştırma Hastahanesine Doktor Mehmet Fırat Bey kardeşimize götürdüm. Muayene masasına sizi almak istedi. Ben de sizi kucaklayarak masanın üzerine bıraktım. Siz “Kaburgalarımı kırdın, ne yapıyorsun?” diye serzenişte bulundunuz. Oysa sizi incittiğimden ziyade kendiniz masada oturmak istediniz. Tabii ki gayretli olduğunuzu biliyorum, yardımcı olmak istedim. O arada Doktor Bey yaşınızı sordu, “Bilmiyorum” dediniz. “80 yaşındadır” dedim. “Êhhhh, beni 80 yaşa çıkardın” dediniz. “Anne ben şimdi 60 yaşındayım, aramızda 20 yaş farkı varsa gene 80 yaşındasınız” dedim. Anne, dünya meşakkatleri sizi yıpratmışsa da gönlünüz gençtir, yaşınızı söylemem. Amma ben 72 yaşındayım.
Şefkatli annem, köy şartlarında en zorlu kış gecelerinde yatmadınız, bizi yatırdınız; yemediniz, içmediniz; yedirdiniz, içirdiniz. Bizleri şefkatle büyüttünüz. Her gittiğiniz yere bizi kucağınıza aldınız, daima sırtınızda bizleri taşıdınız. Bir cihetle anne-evlat, bir diğer cihetle arkadaş olarak sizinle birlikte büyüdük.

Sevgili anneciğim, hayat anılarla dolu, müsaadenizle aramızda geçen ufak bir anıyı anlatmak isterim. Şöyle ki: Ben henüz 5-6 yaşlarındaydım, hava sıcaktı. Sabahın serinliğinde duvarın gölgesinde çamaşır yıkıyordunuz. Ben de çöplükte bulduğum eski bir ceketi ters giydim, sizin bulunduğunuz yerde duvara tırmandım. Bir elimle saçaktaki ağacı tuttum, diğer elimi de kuş yuvasına uzattım. Tutunduğum ağaç birden koptu, ben de yüksekten aşağıya sırt üstü düştüm. Telaş içinde yanıma geldiniz. “Oğlum senin bu haline ağlayayım mı, güleyim mi?” dediniz. Düştüğüm yerden beni kaldırdınız, elimi yüzümü yıkadınız. O sevgi dolu şefkatinizi hâlen unutamadım. Hayalimle zaman zaman o güzel günleri düşünüyorum, düşündükçe anne şefkati kadar samimi ve riyasız şefkat yoktur, diyorum. Yaşasın tüm anneler, yaşasın annem!
Kahraman anneciğim, hayatınızın zorlu anılarını tekrar etmek istemezdim amma yaşanmış bir hayat hikâyeniz var. Kısmen de olsa geleceğe taşımak, tarihin arşivlerine bir not düşürmek arzu ettim.
Kıymetli anneciğim, köyde tek odalı bir evde babama eş, çocuklarına annelik görevini zirvede yaptınız. Sabahları erkenden uyanırdınız, hatırlarsanız evin bir köşesinde bacalı ocağımız vardı. Bir yandan yemekleri ocakta pişirirken bir diğer taraftan da ocak evi ısıtırdı. Sabahleyin erkenden kalkar ocağı yakardınız. Yaş odunları tutuşturmak zordu, ateşi üfüre üfüre başınız döner, evin içi de duman dolardı. Odun ateşi üzerinde yemek pişirmek ayrı bir dertti. Sabah pişirdiğiniz çorbayı büyük bir tabağa koyar önümüze bırakırdınız. Tahta kaşıkla çorba içmek unutulmaz hatıralarımızdan biridir.
Muhterem annem, sabahleyin okula gidenleri okula gönderirdiniz. Kimilerini de oğlakları otlamaya gönderirdiniz. Siz de inekleri sağar, ahır temizliği yapar, daha sonra evin günlük rutin işlerini yapardınız. Günde iki kere bêriye gider, keçileri sağardınız. Evin Berivan’ı idiniz. Günlük kirlenen elbiselerimizi yıkardınız, cuma günleri umumi elbise ve başımızı yıkardınız. Gün boyunca işleriniz devam ederdi. Bazen gündüz yetiştiremediğiniz işleri geceleyin ikmal ederdiniz. Mayıs ayında hayvanların kışlık ot ihtiyacını temin etmek için babamla birlikte ot biçmeye giderdiniz. Yaz aylarında işler biter bitmez, sonbaharda bulgurluk buğdayı babamla birlikte kaynatırdınız. Kaynatılan buğdayı kurutma, el değirmeni ile öğütme vs… On iki ay işleriniz bitmezdi…
Kahraman anneciğim, o yoğun iş stresi içinde bir hayat geçirdiniz amma bir gün işten dolayı mustarip olmadınız. Okuma yazmanız olmadığı halde okul ödevlerimizden de bize yardımcı oluyordunuz. Matematik ödevlerimi beraber çözerdik. Yaz tatilinde bize Kur’ân dersi vermeniz, bizi namaza alıştırmanız bugünkü maneviyattaki hassasiyetimize ve bilvesile Risale-i Nurlarla tanışmamıza birinci derecede katkınız oldu. Daha sayamadığım birçok meziyetle uzun bir hayat geçirdiniz. Ne yaptıysanız “çocuklarım için” dediniz, bizim için çalıştınız, çalıştınız…
Aziz ve muhterem anneciğim, size vefa borçluyuz. Sizin bize yaptığınız hizmetlere karşılık biz görevimizi lâyıkıyla ifa edebiliyor muyuz? Biz sizden razıyız. Allah da sizden razı olsun. Nice sağlıklı yıllar Allah’tan niyaz eder, tekrar kemal-i hürmetle ellerinizden öperim, sevgili anneciğim…
Rüstem Garzanlı (Ağrak)
Benzer konuda makaleler:
- Ah anneciğim, ah!..
- İlme müştak anneler için
- Canım annem
- Sen benim için gönderilmiş şefkat kahramanısın anne!