Aramızda büyük bir dayanışma oldu

“Mavi Marmara gemisinde Müslüman İsevî diyebileceğimiz tablolar yaşandı. 32 yıldan beri Vatikan’da Roma’da yaşayan Başpiskopos Karluci’yle temaslarımız oldu. Gerçekten de saygıdeğer bir insan. Kendisi bizim yatsı ve sabah namazlarımıza iştirak etti. Aramızda büyük bir dayanışma oldu. Birbirimizi yakından tanıdık, daha çok sevdik. Burada Hıristiyanların mütevazi kişiliğini, bazı ahlâkî güzelliklerini gördük.”

GEMİDE YAHUDİ GÖNÜLLÜLER DE VARDI

“Başpiskopos Karluci bizim mücadelemize katılan bir insandı. Bu da Hıristiyanlarda bu damarın olduğunu gösteriyor. Ancak bunun daha da genişlemesi lâzım. İsrail uluslararası bir dayanışmayla kuruldu. Filistinlilerin haklarının geri alınması da ancak uluslararası bir dayanışmayla mümkün. Yine belirtmek gerekir ki, gemide Yahudi gönüllüler de vardı.

FİLİSTİN’İN HAKLARI ULUSLAR ARASI DAYANIŞMA İLE ALINIR!

İHH’nın Gazze’ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine İsrail’in saldırısı Türkiye’de infiale sebep oldu. Peki bundan sonra ne olacak. İsrail bu siyasetini sürdürürse Türkiye ile bir savaşın eşiğine gelir mi? Bu soruları Mavi Marmara’nın yolcuları arasında bulunan ve baskın anını yaşayan bizzat yaşayan gazeteci-yazar Mustafa Özcan’a yönelttik.

Mavi Marmara yardım gemisiyle yolculuğunuznasıl başladı?

Hasbelkader bir yolculuk oldu; takvimim Mavi Marmara’nın seyr-ü sefer takvimine uymuyordu. Ancak İHH’daki arkadaşlar ısrar edip, kolaylıklar gösterince bunun bir kader dâveti olduğunu düşünerek icabet ettim. Ben Gazze’ye gidileceğini bir ihtimal olarak görüyordum. Fakat müdahalenin bu noktalara geleceğini hiçbirimiz tahmin etmiyordu.

Yolculuk sırasında gemi içinde hava nasıldı?

Kimi gemiyi Hz. Nuh’un gemisine benzetiyordu; bildiğiniz üzere gemi içinde 30-40 ülkeden insanlar ve temsilciler vardı. Gemi kısa mesafeler için yapıldığından kamara sistemi yoktu. İnsanlar kendine bir koltuk sahiplenmişti. Ben de kendime bir koltuk sahiplendim, ancak yerimde duramıyordum, namaz kılmaya gidiyordum. Sürekli yeni insanlarla tanışıyordum, sahiplendiğim yerde de yatamadım. Sürekli gemiye gönüllüler botlarla gelip katılıyordu. Gemide insanlar günlük normal su tüketiminde bulunduğu için su tükenmeye başladı. Artık gemiye deniz suyu pompalanmaya başlandı. Su kimyasal bir ayrışmadan geçtiği için rengini muhafaza edemeyip sarıya dönmüştü. Abdest aldığınızda yüzünüz tuzlanıyordu.

Gemi de fikrî tartışmalar yaşanıyor muydu?

Basına ayrılmış bir yer vardı. Orada gazeteciler kendi aralarında tartışmalar yapıyorlardı.

Onun dışında herkes herkesle muhabbet ediyordu. İnsanlar görüşemeyeceği insanlarla buluşabiliyordu. Ben de daha önce birkaç yazımda atıfta bulunduğum Kuveytli Milletvekili Taba Tabai’yle görüşme imkânı buldum. Cezayirli, Mısırlı, Yunanlı milletvekilleriyle temas etme imkânımız oldu. Yolculuğumuz sırasında şahsen hak etmediğim hürmetle karşılandık. Saldırı sırasında yaralanan bir çok insanlardan hürmet gördük.

Mavi Marmara’da bir de gayrimüslimler vardı…

Müslüman İsevî diyebileceğimiz tablolar yaşandı. 32 yıldan beri Vatikan’da Roma’da yaşayan Başpiskopos Karluci’yle temaslarımız oldu. Gerçekten de saygı değer bir insan. Kendisi bizim yatsı ve sabah namazlarımıza iştirak etti. O fotoğraflar daha sonra ortaya çıkacaktır. Aramızda büyük bir dayanışma oldu. Birbirimizi yakından tanıdık, daha çok sevdik. Burada Hıristiyanların mütevazi kişiliğini, bazı ahlâkî güzelliklerini gördük. Mahviyetkâr, mütevazi olmaları Kur’ân’da onlar için kullanılan ifadelerden bir tanesi. Karluci gibileri yaşantıları Kur’ân tarafından tesbit edilmiş bir gerçek. Bizim mücadelemize katılan bir insandı. Bu da Hıristiyanlarda bu damarın olduğunu gösteriyor. Ancak bunun daha da genişlemesi lâzım. İsrail uluslar arası bir dayanışmayla kuruldu. Filistinlilerin haklarının geri alınması da ancak uluslar arası bir dayanışmayla mümkün. Yine belirtmek gerekir ki gemi de Yahudi gönüllülerde vardı.

İsrail’in müdahale edeceği konuşulmuyor muydu gemide?

Çok tartışıldı. Gençlerden bir kısmı İsrail’e karşı psikolojik bir hazırlık içindeydi. Bir kısmı ise düşmanla karşı karşıya gelmek temenni edilmez görüşündeydi. Eğer karşılaşılırsa sebatkâr olmak gerektiği söyleniyordu. Bazıları ise İsrail’in müdahale edeceğini öngörmüyordu. Bense İsrail’in yaklaşımlarını bildiğim için ya bizi geri gitmeye mecbur kılacaklarını ya da müdahale edeceğini düşünmüştüm. Ancak kanlı bir saldırı olacağına pek ihtimal vermemiştim. Olay gerçekleştikten sonra insanlar nasıl tahmin ettin dediler. Bunlar sır değil İsrail’in refleksleri böyle…

Kendi başbakanlarını öldüren bir devletten bahsediyoruz…

Aynen öyle. 95’te barışı kabul ettiği için Rabin’i öldüren bir yapıdan başkalarına herşeyi yapmalarını beklemek gerekir. İsrail toplumu nefret toplumu. Gettolarda yaşayan ötekine karşı düşmanca duygular besleyen bir yapının tezahürü olarak bunları yapıyorlar. İsrail’in bir an önce normalleşmesi gerekir, çünkü normal bir devlet değil. İsrail getto olarak varlığını bir müddet daha sürdürür, lâkin ilelebet getto olarak yaşayamaz. Gettolar himaye ile yaşayabilirler. Geçmişte İngiltere, bugün ise Amerika himaye ediyor, ancak bu himaye kalkarsa İsrail gettosu çözülür.

Saldırı anında neler oldu, siz nerdeydiniz?

Pazartesi sabahı namaza kalkmıştık. Daha önce bizim ardımızda seyreden yük gemilerinin gerisinde İsrail gemilerini görüyorduk. Müdahalenin an meselesi olduğunu görüyorduk, ancak bu saatler aldı. Mavi Marmara gemisine istikametlerinin neresi olduğu sorulmuş, kaptanda Gazze olduğunu söylemiş. Daha sonra olaylar kademe kademe gelişti, geminin üstünde helikopterler uçmaya başladı.

Siz geminin neresindeydiniz?

Daha önceki gecelerde ben uyku tulumuyla geminin güvertesinde yatıyordum. Saldırı ihtimaline karşı tedbir alındığı için “Artık burada uyuyamazsınız” dediler. Yatsaydık belki İsrail bizi de vurabilirdi. Bizim yattığımız yerleri güvenlik dolayısıyla nöbetçilerle doldurdular. Zannedersem güvertede nöbette bekleyen insanlar hiç uyumadılar. Zaten uykularımız yatacak yer olmadığından bölük pörçüktü. Daha sonra biz sabah namazına kalktık. Yukarıdan güverteden ve kaptan köşkünden sesler gelmeye başladı. İmam ise namazı uzatıyordu. Namaz bittiğinde her şey birbirine karışmıştı. Ben çatışmayı görmedim. Bizler geri hizmetteydik. Daha sonra arkadaşlarımızdan dinlediğimiz İsrail ordusunun denizden gemiye çıkmak istediklerinde tazyikli sularla bizimkiler karşılık vermiş, gemilere atılan halatları kesmişler. Daha sonra helikopterden indirme yapmayı denemişler, ancak bu sefer de üç İsrail askerini güvertedekiler esir alıp içeri getirdiler. İsrail’in papucun pahalıya patlayacağını görünce birkaç tane daha savaş helikopteriyle silâhlı saldırıya geçmişler. Canlı gördükleri her şeye ateş etmeye başlamışlar. Gemiyi ele geçirmek için göğüs göğüse mücadele etmektense ucuz bir yöntem olarak mermi kullanmaya başlamışlar. Canlı mermi kullanımından sonra Bülent Yıldırım ve yardım gemisinin organizatörleri artık direnmenin bir anlam ifade etmediğini söyleyerek beyaz bayrak çekiliyor. Daha sonra da İsrail ordusu gemiyi ele geçiriyor.

Korku hissettiniz mi?

Enteresan bir şeydir ki gemide kimse de panik yoktu. Yaralananlardan bir kısmı şaşkınlık içindeydi bir kısmı ise çok metin ve dayanıklıydılar. Yaralılar iyi bir şey yapmış olmanın rahatlığı içindeydiler.

İsrail aleyhinde yazılar yazan biri olarak hücreye alınışınız sizi telâşlandırdı mı?

İsrail’le ilgili yazılar yazan biri olarak tabiî ki endişe hissettik. İsrail istihbaratında bizimle ilgili bir takip arşivi olabilir diye düşündük. Bunun için bize daha farklı davranabileceği ve hapiste kalabileceğimiz kuşkusu içine girdik. Ancak İsrail fiilî bir durum yaşadığı için bizimle uğraşamadı. Aksine güverteden indirilen gazetecilerin ve milletvekillerinin bileklerindeki plastik kelepçeleri çözdüler. Cezaevlerindeki hücrelere gelince acaba bize sorgulama olur mu diye düşünmedik değil, ancak İsrail yoğun bir telâş içindeydi. Kaldığımız cezaevlerinin banyolarının önünde setredecek bir şey yoktu. Onun için uzun süre banyo yapamadık daha sonra nöbetleşerek banyo yapmak zorunda kaldık.

Bu süreçlerde İsrailli yetkililerin Türkiye aleyhine söylemleriyle karşılaştınız mı?

İHH’dan bazı arkadaşların sorgulama sırasında “Türkiye ve Tayyip Bey neden bize düşmanlık yapıyor? Bu durumu nasıl düzeltebiliriz?” gibi sorular sormuşlar. Yani müdahalenin getirdiği hasarları tamir etmek için bir şekilde görüş almışlar.

Sizce İsrail bu olayın bu kadar vahimsonuçlanacağını düşünüyor muydu?

İsrail siyasetinde kararlı davranmıştır. İsrail Türkiye ile ilişkileri geriletmek istemiyor, ancak kendi “onuru”ndan da taviz vermek istemiyor. Kendini istisnaî, sorgulanamaz bir ülke olarak görüyor. Bundan dolayı da hep üstten bakıyor. Bunları ihlâl eden davranışlara alışamıyor. Türkiye ise değişen şartlarla beraber İsraille ilişki kurmak istiyor, yani adaletle. Ancak İsrail adaleti sindiremiyor!

Sizce İsrail gösterildiği gibi güçlü bir ülke mi?

Şunu söyleyebilirim ki hapishaneye ve havalimanına getirilirken şehirden gördüm manzaraları yorumlayacak olursam birçok Arap ülkesi İsrail’den daha düzenli. İsrail’in tek gücü var; askerî. Ancak ilelebet bu güçle devam edemez. Bunun dışında dünyaya genetiği bozulmuş tarım ürünleri satıyor. Kur’ân’da İsrailliler için “Hars ve nesli bozarlar” deniliyor. Burada hars kültür anlamına geldiği gibi tarımı da ihtiva eder… İsrail tarım alanındaki çalışmaları ıslahattan çok bozmaya matuf..l

Gemideki siviller bir orduya karşı cesurdu diyebilir misiniz?

İsrail, komandolarıyla birlikte bize askerî bir gösteride bulundu. Askerler iri cüsseli ve gaz maskeleriyle bize korkutucu gösterilmek istendi, ancak bu gösteri bize hiçbir etki göstermedi. Budalaca bir gösteriydi. İsrail’in nükleer şemsiyesi olmasa Türkiye ile gireceği bir savaşta 12 saat içinde savaşı kaybeder.

Daha önceki bir yazınızda İsrail ile Türkiye’nin

nihaî olarak bir savaş yaşayabileceği tezini işlemiştiniz. Yaşanan son gelişmeler oraya doğru mu gidiyor?

Amerikan Başkanı Clinton 99 yılında Türkiye’ye yaptığı bir ziyarette “20. yy Osmanlı’nın yıkılmasıyla şekillendi. 21. yy’da Türkiye’nin alacağı tavırlarla şekillenecektir” demişti.

Türkiye’nin aldığı tavırlarla İsrail ilişkileri gerilerden Arap ülkeleriyle ilişkiler ilerliyor. Türkiye bölgede öncü oluyor. Buna “Mercidabık Sistemi” denilebilir. Bu sistemle Yavuz, Arap dünyasını Osmanlıya bağlamıştı. Bu politika 2008’den bu yana yükselişe geçti. İsrail’in gemiye saldırması da bu etaplardan bir tanesi. Bu da Türkiye siyasetinde keskin bir dönüşe neden oldu. Dışişleri bakanı Davutoğlu’da bu olay “Türkiye’nin 11 Eylül’ü”dür demiştir. 1917 yani yüzyıllık süreç tersine dönmeye başladı; elimizden alınan topraklarda 2017’ye doğru Türkiye’ye doğru bir hareketlenme görülüyor. Bunun nihaî sonucu Türkiye-İsrail kapışması olabilir. Sizin de bahsettiğiniz yazılarımda, 15 yıldan bu yana buna temas ediyorum. Türkiye’nin Suriye üstünden İsrail’le bir sürtüşme yaşayacağıydı. O noktaya doğru da gidiyoruz. O noktaya gitmeden önce de Türkiye’nin nükleer bir şemsiyeye ihtiyacı var. Bu hasıl olduğunda İsrail’in Türkiye’ye karşı konvansiyonel silâhlara direnmesi mümkün değil. Bir süre daha bunun olgunlaşması gerekir, Türkiye’nin vakte ihtiyacı var. Türkiye diplomatik olarak ve Ortadoğudaki halklar nezdinde yol alıyor…

Sizce İsrail, Türkiye’den özür dileyecek, geri adım atacak mıdır?

İsrail bunu bedel ödemeden yapmak ister, bu ise çok zor. Öncelikle İsrail’in tabiatının değişmesi lâzım. İsrail’in de kimyası bu değişime müsait değil. Meselenin tıkanma noktası da bu. İsrail yatışmaz bir tavra sahip. Eskiler bu durum için muzdarip derlerdi. Bunun yanında İsrail düşmana ihtiyaç duyan bir ülke, düşman olmazsa kendi kendine çöker. Çünkü yüz küsur ülkeden insanlar İsrail’e getirilmiş. Bu insanların kültürleri, hayata bakışları, yaklaşımları birbirinden farklı. İsrail’i ayakta tutan korku ve menfaat!

İsrail yönetiminin sizce nasıl bir tavır takınması lâzım?

İsrail’in kendine şans tanıması lâzım eğer şans tanırsa uluslar arası toplumla uyum içinde yaşayabilir. İsrail’in normalleşmesi adilane tutumlar geliştirmesiyle mümkün olabilir. En ucuz ve sağlıklı yöntem bu. Böylelikle İsrail selâmete erebilir. Eğer İsrail adalet değil güç üzerinden siyaset üretmeye devam edecek olursa başkalarının merhametine muhtaç kalacaktır. Eğer İsrail adalet üzerine buluşmaz, bu fırsatı kaçırırsa sonsuza dek pişman olur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*