Arap Baharında mıntıka temizliği veya Katar tiyatrosu…

Doğu veya Batı

altLokal 12 Eylül İhtilâli’nin tetiklediği global 11 Eylül felâketiyle, Müslümanlar için başlayan acı, ıztırap, vahşet ve zillet sürecini politikalarına zarar verdiğinden kapatmak isteyen Amerikan İdaresi, bir taraftan cinayet mahallerindeki suç unsurlarını topluyor, diğer taraftan da; cinayetini, zoraki olarak tetikçilik yaptırdığı bazı İslâm Ülkelerine yıkmak istiyor.

Brezinski ve Kissinger’in yoldaşları, bu süreçte yolun sonuna gelince, takipçilerini bu fevkalâde kötü mirastan kurtarmak için yeni senaryolarını sahneye koyuyorlar.

Trump’ın Riyad şovu ne kadar hakikatten uzak ise, mezhep olarak ve yakın geçmişteki icraatlarıyla yüz seksen derece İran’a uzak ve düşman olan Katar’ın Tahran’a yanaşmış görünmesi de o kadar realiteden uzaktır, kanaatindeyiz. Cihatçıların merkezi Orta Doğu değildir: Washington, Londra, Paris ve Belçika gibi merkezlerde El Kaide, Eş Şebab, İŞİD, PKK ve El Nusra hazırlandı ve buradaki istihbaratların yardımıyla sahnelendi. Bu iddiamızı ispatlayacak yüzlerce haber, bilgi ve belgeye elektronik ortamda her zaman ulaşabiliriz. Amerika devlet başkanının yaptığı, yalnızca neoconlarla sürtüşmeye girmemek ve dolaylı olarak İsrail merkezli Yahudî çevresini memnun etmeye yönelikti. Zahiren cihatçıları yine İslâm coğrafyasındaki siyasî iradelerle irtibatlandırıyordu. Sisi ile poz vermesi ise, geleneksel Orta Doğu’ya dönüş kadar, Arap Baharı’nın veya BOP’un bittiğini de gösteriyor, düşüncesindeyiz.

NEDEN KATAR?

Körfez Savaşı esnasında, buradaki üssüne Katar nüfusunun yarısından fazla asker yığabilen bir Amerika, kendi adamlarına neden böyle bir ceza veriyordu? Suudî hanedanı ile neredeyse akraba olan bu Şeyhliğe kesilen faturanın sebebi, elbette onun Arap Baharı’ndaki rolünde aranmalı… Rothshild, Rockefeller ve Goldman Sachs gibi küresel dev finansörlerin İslâm coğrafyasını parçalamak için kurdukları para musluğu Katar’dan akıyordu. Hatta AKP’yi şu hale getiren Havuz Medyası’nın paraları da… Neocon ve Neoliberal ittifakın haddinden fazla kullandıkları İhvan’ın merkezi ve sözcüsü de Katar’da idi. Libya, Suriye, Mısır ve sonraki Irak isyanları için bir operasyon merkezi olarak kullanılan Katar’a böyle bir ceza vererek, bölgedeki siyasetçilerin bedel ödemekten kurtulup kurtulamayacaklarını da zamana bıraktı, Amerika … İki yüz bin nüfusluk bu sun’î devletçiğin başındakilerin demokratik değerlerden yoksun olmaları, mıntıka temizliği telâşındaki müttefiklerin işini elbette kolaylaştırıyor. İşin acınacak tarafı ise; Irak’ın ve Libya’nın işgallerinden sonra oradaki petrollere el koyan zalim emperyalistler; başta Suudî olmak üzere Arap Baharı sürecinden dolayı cezalandırılarak millî servetlerine bir başka şekilde el konuluyor.

SİYASETLER KATAR’DA AYRIŞIYOR…

Katar’ın İran’ın yanında işi olur muydu? Türkiye neden Katar’ın peşine takıldı? Haricîlik ve Şia nasıl barışabiliyordu? Bu sorulara cevap vermenin en kısa yolu; Siyasal İslâm’ın Neocon ve Neoliberal İttifak’ın elinde yalnızca bir enstrüman olduğunu kabul etmekten geçer. İslâm’ı aletleştiren ideolojiler (Hariciler ve Siyasal Şia) Katar’da bir araya getirildiler. Ve bize göre bu işin bundan sonraki taşeronluğu da AB’den ayrılmış İngiltere’ye veriliyor. AB’nin bu tip yapılanmalara ve İslâm’a bu yol ile hücumuna müsaade etmemesi, maalesef İhvan’ı Londra ile yakınlaştırıyor. Amerika’nın bu ihanet ve yeni atağına karşı İhvan’ın eski siperlerine dönmesinden başka şansı da görünmüyor. İşin garip tarafı; Türkiye Siyasal İslâm’ının hem haricîliği ve hem de şialığı aynı teknede yoğurmaya kalkışması… Yakın zamana kadar İran Siyasal İslâmıyla çalışanların, neoconların sıkıştırmasıyla dün Sünnî blok oluşturmaya kalkışmaları ve günümüzde ise Katar’daki kırılmadan sonra tekrar İran’a yeşil ışık yakmaları; dış siyasetler önünde, kurumuş yapraklar gibi sürüklenmekten elbette farksızdır. Sun’î kara gözlülükle Osmancılık oynayan ve sonra da İslâm ordusu kurmaya kalkışanların acınacak hallerinin, millet olarak izzetimizde büyük rahneler açtığını da belirtmek durumundayız.

DECCAL FİTNE İLE İŞ GÖRÜYOR?

Körfez ülkelerinin aniden birbirlerine düşman olmaları, dönen global fitne dolabının meyvesi olsa gerek… Tıpkı şimdiye kadar bütün İslâm âlemini; Sünnî-Şia, Türk – Kürt, Vehhabî – Ehl-i sünnet, cemaatçi ve anti cemaatçi olarak birbirlerine takıştıkları gibi… Erdoğan’ın en büyük destekçisi Kral Salman ve veliahtı birkaç gün içinde karşı cepheye geçtiler. Sisi’ye tercih ederek Rabia Meydanı’na kezzap döktüler…

Görünen o ki, AKP’yi de bir fitne ile yine Müslümanların elleriyle tarihe gömecekler. Zira mıntıka temizliğine; 2001’den bu yana kuraldışı inşa edilmiş her yapı giriyor. Mıntıka temizliğine direnenlere acınmayacağını Katar örneği ile ortaya koydular. Amerika’nın ne kadar insafsız ve vefasız olduğunu Riyad’da da gördük. On beş senedir bütün arzularına harfiyen itaat edenleri askerî cunta yönetimlerine tercih ettiler.

AB ile gizli savaşımızı seçim sürecinde herkese ilân ettiğimize göre, Türkiye’nin bu temizliğin dışında kalma şansı yok gibi… Çok dikkatli olmak gerekiyor. Her şeye rağmen kanunlar ve kaideler çerçevesinde kalarak değişimi sancısız gerçekleştirmeye çalışmamız lâzım. Büyük tecrübelere sahip, tarihi acılarla dolu ve büyük millet olmanın şuurunu asla yitirmeyen Türkiye, buna da inşallah başaracaktır!

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Geniş perspektif,önemli bilgiler ve risale-i nur prensipleriyle yazılmış bir yazı.. Tebrikler..

  2. Hadiseler sayın yazarımızı doğruluyor… İlk baştaki patırdı-gürültünün yerini yavaş yavaş diyalog alıyor… Tebrik ediyorum.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*