Artık ‘İsrail sorunu’ denilecek

GAZZE Şeridi’ndeki Filistinlilere 3.5 yıldır maruz kaldıkları ablukayı delmek üzere insani yardım ulaştırmaya çalışanlara düzenlenen gayrımeşru saldırı, İsrail’in ABD korumasına rağmen uluslararası tecride doğru demir aldığının göstergesi. Gözleri statükoculuktan körleşmemişlerin, gönülleri taşlaşmamışların, İsrail ordusunun bizzat kabine kararıyla yaptığı bu saldırıyı mazur göstermek için üretilen bahanelere karnı tok!

İsrail hükümetini bu saldırıya iten mühim bir köşeye sıkışmışlık hissiyatı. Lakin ‘Aman kimseler statükoya dokunmasın’ diyenler bile en azından İsrail’in etrafında şekillendirdiği statükonun hayra alamet olmadığını söylemeye başladıysa eğer, ok yaydan çıkmış demektir. O vakit işe Filistin-İsrail çatışmasının gerçekçi çözümleri üzerine düşünerek başlamak lazım. Ortadoğu’daki, hatta İslam âlemiyle Batı’yı kafadan karşı karşıya getirmesinden ötürü ‘dünyadaki bütün meselelerin anasından’…

Önce doğru bilgilenmek…

Tabii, bunun için önce doğru bilgilenmek, toplumsal vakıalara, ‘terörizm’ söyleminin görüşü de aklı da karartan siyah camlarından bakmamak lazım. Misal, New York Times’dan Hamas’ın 2007’de Gazze’yi zorla zaptettiğini anlatan haberini okursanız, anlayamazsınız. Neden mi? Hamas’ın; İsrail’in Arafat’ı ortadan kaldırdığı bir ortamda giderek daha da zorbalaşan ve yolsuzluğa batan Fetih’e karşı, sıradan korunmasız Filistin ahalisinin 2006 Ocak’ında Filistin seçimlerini kazandığını bilemezsiniz. Sadece Gazze değil, Batı Şeria ve Doğu Kudüs, yani bütün işgal topraklarındaki Filistinlilerin Fetih’in yüzde 41.4’üne karşılık ilk kez seçime girmiş Hamas’a yüzde 44.5 oranında oy verdiğinden bihaber olursunuz. Hem de eski ABD Başkanı Jimmy Carter’ın ‘şeffaf’ mührünü bastığı bir oylamayla! Sonra 2006 Şubat’ında Başbakan İsmail Haniye’nin, İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi halinde iki devletli çözüme, “İsrail Filistin halkına bir devlet vereceğini, haklarını iade edeceğini ilan ederse onları tanımaya hazırız” türünden sözlerinin neden görmezden gelindiğini ve Hamas’ın siyasi arenaya çekileceğine, niçin hükümet edemeyecek hale getirilerek ekonomik ambargoya tabi tutulduğunu sorgulamaya fırsatınız olmaz. Zaten İsrail’in Bush yönetiminin ‘önleyici saldırı’ mantığının gazıyla biteviye düzenlediği ‘hedef gözeten suikastları’ filan aklınızda kalmamıştır. Tabi, Kuzey Avrupa ülkeleri ve hatta AB, Hamas’la ilişki kurmaya yeltenince 2007 yazında yani 1.5 yıl sonra Bush yönetimi ile İsrail’in paniklediğini, İsrail istihbaratıyla işbirliği halinde Fetih’e Gazze’de darbe yaptırtmaya kalkıştığını, geri tepince Hamas’ın işbirlikçi Fetihlileri kovup kendini Gazze’ye sıkıştırmak zorunda kaldığını da nereden bileceksiniz…

‘Terörist’ diye yaftalamak…

Hamas İslami uygulamalarıyla muhaliflerine karşı yahut İsrail’e karşı direnişte hiç de günahsız değildir. Elbette sonuna kadar eleştiriyi esirgemeyip baskı oluşturmak şart. Lakin iş insan haklarına geldiğinde Fetih’ten farkı nedir, orası çok tartışmalı. Dolayısıyla Filistin sanki normal bir ülkeymiş gibi standartlar peşinde koşmakla bir yere varmamız mümkün değil. Dünyada bu türden hiç bir hareket biz el çırpınca demokratik yahut insan haklarına saygılı olmaz. Siyaset ve çözüm üretmekten söz edilecekse şu aşamada öncelikle Hamas’ın ‘terörist’ diye yaftalanıp geçilmemesi gerektiğini teslim etmek lazım. Hamas’ın iktidara gelmesinden beri Gazze’deki diğer grupların İsrail’e ‘füze’ filan diye abartılan uyduruk roketlerin sallanmasını önleme çabasına filan hiç girmiyorum. ‘Terörist’ mefhumu üzerinde biraz kafa yormak için belki de İsrail’in Likudlu eski başbakanı Menahem Begin’in siyasi kariyerine Irgun’da başladığını anımsamalı. O vakitler Britanya mandasına karşı şu King David Oteli’ni gün ortasında havaya uçurup 91 insanın ölümüne yol açan, Britanya’nın başına 10 bin pound ödül koyduğu kişi olduğunu…

Diyeceksiniz ki, artık ulus devletleri var ve Siyonist hareket 1800’lerin sonlarında Avrupa’da başladığından kendilerini ‘Ortadoğu’nun Batılı ulusu’ diye takdim ediyorlar, lakin uluslararası sularda korsanlar gibi gemi basıp adam kaçırıyorlar. Haklısınız, o vakit düşünmeye başlayacağız. Ne demiş Ben Gurion? “Genişleme kararlılığında dinamik bir devlet kurmak zorundayız”. Gel gör ki, daracık bir toprak parçasında yalnız değilseniz; barış arayışı, istikrar ve diplomasi biteviye toprak edinmenize engel olacak demektir. O vakit Moşe Dayan’ın dediği gibi olursunuz: “İsrail çılgın bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli.” Ta ki, çılgınlık aklı selime toslayana kadar…

Amos Oz’un ‘Apartheid’ ikazı

Dilimiz alışmış bir kere, ‘Filistin sorunu’ der geçeriz. Lakin artık kesin kanaat getirdim. Bundan böyle ‘İsrail sorunu’ demeye alışmamız gerekecek. “Kendi kendimizi uluslararası bir abluka altında tutuyoruz ki bu Gazze’nin abluka altında tutulmasından çok daha tehlikeli..İsrail, Apartheid Güney Afrikası’na dönüşüyor” diyor İsrailli ünlü yazar Amos Oz…

Ceyda Karan / Radikal, 7.6.2010

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*